İsrail Güvenlik Politikası ve Terörizm Üzerindeki Etkileri
İnsanın yaşadığı coğrafya, iklim ve sosyal / beşeri ilişkiler, birçok folklorik konuyu şekillendirir. Türküler, hikâyeler, efsaneler, vecizler, atasözleri ve hatta inanç sistemleri ile ritüeller, bu parametrelere bağlı olarak değişkenlik gösterir.
İskandinav ülkelerinin mitlerini incelerken, Ortadoğu ülkelerinin mitleri ile karşılaştırıldığında bu farkları açıkça gözlemleyebiliriz.
Bu farkları, başlıca olarak iklim ve coğrafi özellikler belirler.
Ayrıca, kendi coğrafyamızda bile, Karadeniz türküleri ve Doğu Anadolu hikâyeleri ile Ege ve Orta Anadolu folklorik eserleri arasında benzer bir çeşitlilik görülebilir.
Bu değişkenler sadece folklorik sanat ürünlerinde değil, aynı zamanda ülke politikası ve siyasetinde de etkilidir.
Kültürel etkiler, ülkelerin güvenlik, istihbarat ve silahlı kuvvetlerinin karakteristik özelliklerini de doğal olarak şekillendirir.
Coğrafi konum, kültürel ilişkiler ve tarihi travmalar, bu sistemlerin değişimini ve gelişimini etkileyen önemli faktörlerdir.
Örneklemek gerekirse; spesifik olarak ABD’nin denizaşırı politikalarına etki eden istihbarat ve güvenlik servislerini incelediğimizde, bu hizmetlerin genellikle ülkenin sınırları dışında gerçekleştiğini görürüz.
Büyük Britanya’nın hizmet yaklaşımı ise daha yayılmacı, yarı agresif ve kültürel bir odak taşır.
Türkiye'nin ise bu alandaki hassasiyeti, geçmiş yıllarda yaşadığı iç karışıklıklardan kaynaklanan bir "yurt içinde etkin servis" stratejisi üzerine kurulmuştur.
İsrail'in durumuna baktığımızda ise coğrafi konumu ve komşularıyla olan ilişkileri göz önüne alındığında, bir "Güvenlik Devleti" olarak tanımlanabilir. Bu, İsrail'in güvenlik konusundaki temel odak noktasını yansıtır.
İsrail, düşmanlarla çevrili bir coğrafyada var olma mücadelesi verirken, zaman zaman istihbarat ve güvenlik politikalarında amatör alışkanlıklar göstermiş ve insan hakları ihlallerinde bulunmuştur. Bu durum, elbette ki savaş suçlarını örtmez ve hoş görülmesine sebep olmaz.
Ancak İsrail'in geçmiş yıllarda yaşadığı soykırımlar, İsrail Güvenlik ve İstihbarat politikalarının septikleşmesine neden olmuştur. Bu da İsrail'i çeşitli düşmanlara karşı daha hassas, acımasız ve önleyici tedbirler almasına yol açmıştır.
‘Demir Kubbe – Gazze Bariyeri’ gibi önlemler, İsrail halkının güvenliklerini sağlama amacıyla kurulmuşken o bölgedeki etkin İsrail kolluk güçleri ve silahlı kuvvetlerinin kullandığı ‘önleme çalışmaları’ temelli operasyonlar, orantısız güç ortaya çıkarmış ve bu da ‘savaş suçları’ kapsamına rahatlıkla giren birçok örnek yaşanmıştır.
İnsanların dini inanışları ve bu inanışların gerekliliklerini yerine getirmek ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde açıkça beyan edilmişken, bir silahlı gücün buna karşı olması, engellemesi ya da bu hakka mani olmasının başka bir açıklaması olamaz.
Bölgedeki insanların temel yaşam ve hayatı idame ihtiyaçlarının onlara ulaşmasını engellemek de pek etik bir durum değildir.
Temel ve insani – yaşamsal ihtiyaçlar sağlandığında, kolaylıkla sosyal imkânlar ve olanaklar sunulduğunda, bu iyi niyetin suiistimal edilmesiyle ve / veya güvenlik tedbirlerinin göz ardı edilmesi sonucu ortaya çıkan eylemler, can kayıplarına yol açan acı deneyimlere neden olabilir. Bu sonuçlar da muhatabın 'orantısız güç kullanılan' operasyonlarına sebebiyet vermiş olabilir.
Yaşanılmış olan geçmiş travmalar, bulunduğunuz coğrafya ve siyasi hareketlilik ile oluşturmuş olduğunuz ‘agresif’ ve ‘gayri resmi misantropi’ politikası ile düşmanlarınıza yaklaşmak ise karşınızda bulunan unsurların da kendi içlerinde evrilmesine, değişmesine ve gelişmesine sebep olacaktır.
Sizin uyguladığınız orantısız güç, karşı tarafın da kendi imkân ve koşulları çerçevesinde farklı savunma mekanizmaları ve hırçın direniş metotları göstermesini tetikleyecektir. Bundan dolayı da haksız durumda olmayacaklardır.
Siz bir Cuma namazı sonrası, kutsal değerleri yok sayarak orantısız güç ile kalabalığa müdahale ederseniz akşam, kendi evinizin bulunduğu mahallenizde komşularınızla barbekü partisi verirken terör temelli bir operasyon ile sokağınızda patlama olmasına şaşırmanız, eşyanın tabiatına da aykırıdır.
Sizin yaşadığınız coğrafya, geçmiş acılar ve düşmanlarla çevrili olmanız size bir güvenlik – savunma ve istihbarat politikası oluşturmuşsa sizin bu politikalarınız neticesinde gerçekleştirdiğiniz operasyonlarda karşı tarafın güvenlik – savunma ve istihbarat politikalarını da doğal olarak değiştirecek – geliştirecek ve dönüştürecektir.
Ve bu da daha çok kan akmasına, daha çok masum sivil kaybına ve telafisi zor maddi zararlara sebep olacaktır.
Coğrafi, tarihsel, siyasi ve güvenlik faktörleri düşününce uygulayacağınız pasif ve agresif politikalarınızı çok dikkatli seçmelisiniz.
Bu hassas kantarın içine istihbarat operasyonlarını da dâhil etmelisiniz. Hassasiyetleri keskin ve teoloji üzerine inşa edilmiş devletlerle çevrili bir coğrafyada yaşıyorsanız, bu konuda ‘kırmızı çizgileri olmayan, heterodoks ve şeffaf – saydam’ bir siyaset izlemeniz en mantıklısı olacaktır.
Ancak en büyük sorun da bu değildir.
Uzun zamanlara yayılmış, yaşanan acı ve muhtelif olaylar, zaman içinde silahlı kuvvetleriniz, kolluk güçleriniz ve istihbarat servisleriniz; siyaset – teoloji ve misantropist fikirlerle politize olmuşsa ‘zararın neresinden dönülse kardır’ fikri ile hemen kendi içinizde mücadeleye ve yenilemeye – yenilenmeye gitmeniz muhakkaktır.
Çünkü en ciddi sorun ne yazık ki budur.
Bunun önüne geçemez ve profesyonellikten, savaş ahlakından ve etik kurallardan uzaklaştıkça karşınızda daha kindar, öfkeli ve ilkel teknikleri olan bir düşman bulmanız kaçınılmaz olacaktır.
İşte bu yüzden resmi devletlerin “siyasi görüşü / politik ideolojisi – ırkı – kini – öfkesi – dini” olmamalıdır. Olursa sonuç, ne yazık ki, bugün yaşanan Ortadoğu kâbusundan farklı olmayacaktır.
.
Serkan Yıldız, dikGAZETE.com