Türkiye'de “İslâmcılık” akımına kapılan bazı grupların fikri alt yapısına 1979 İran Devrimi’nin katkısı yadsınamaz.
Hatta bu etki Devrim sempatizanlarının mezhep tercihlerinde değişikliğe yol açmış, bu İran/Şii mukallitleri İran Dini liderini ‘taklid mercii’ kabul etmişlerdi.
Atatürk'e “ataput”, Ankara'ya “mürted/şirkin merkezi” diyenler Kum kentinin kudsiyetine methiye düzdükleri gibi Humeyni'yi “aziz” ilan edip, göklere çıkardı.
Belki bundan dolayı olsa gerek, Türkiye’de özellikle köksüz İran sempatizanı “İslamcılar” arasında İran devletinin çok köklü geçmişi nedeniyle İran dışişlerinin izlediği politikaların “ne kadar isabetli” olduğu kanaati oldukça yaygın.
Aynı imajın İran istihbaratı için de düşünüldüğü malûm.
Batı basını “Güçlü İran İstihbaratı” imajını pompalıyor!..
İran’ı bölgede güçlü göstermek, Rusya başta olmak üzere ABD ve İngiltere gizli servislerinin bir propagandası olabilir mi?
Nitekim 2012 yılı Aralık ayında, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) İran İstihbarat Teşkilatı’nı Ortadoğu’nun en güçlü servisi olarak tanımlarken, Pentagon kaynakları tarafından İran’ın aktif 30 bin istihbarat personeli olduğu söyleniyordu.
Hatta İran’ın en büyük düşmanı bilinen İsrail gizli servisi Mossad yetkililerinin de bu tür açıklamaları mevcut.
Çağdaş İran İstihbaratının kısa tarihçesi…
İran’ın Şii kuşak projesinin yaygınlığı ve sürdürülebilirliği büyük ölçüde İran istihbaratının başarısıdır.
İran gizli servislerinin etnik ve dinî kökeni farklı elemanları kullanma başarısını sadece İslâm devrimi dinamikleriyle açıklamak eksik kalır.
Örneğin, İran istihbaratında hatırı sayılır Ermeni asıllı İran vatandaşının çalışması, bunların Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığı ile motivasyonunu akla getiriyor.
Pakistan, Afganistan, Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye hatta Bahreyn, Suudi Arabistan ve hatta Nijerya kökenli elamanları olduğu da bir gerçek.
İran istihbaratında farklı damarlardan söz edilebilir. Sovyet KGB haber alma örgütünün İran istihbaratındaki etkisi İran Komünist Partisi TUDEH üzerinden gerçekleşiyordu.
İran petrollerinde hak iddia eden İngiliz petrol şirketlerinin İngiliz istihbaratının desteğini aldığı unutulmamalı.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Alman istihbaratının faaliyetlerinde Tahran önemli yer tutuyordu.
İran petrollerinin millileştirilmesi politikasını yürüten ve CIA operasyonuyla iktidardan uzaklaştırılan Muhammet Musaddık sonrası dönemde tahtını garantileyen Muhammet Rıza Pehlevi, saltanatını sürdürmenin güçlü bir haber alma servisiyle mümkün olduğunu anlamış ve İran’da tek güç olmak için çalışma başlatmıştı.
Kendisine muhalif hareketleri izleyebilmek, kendisine yönelik faaliyetlerini tespit etmek amacıyla bir örgüt kurmak isteyen Şah Rıza Pehlevi bu iş için kollarını sıvadığında yanında ABD’yi buldu.
CIA yardımıyla 1957 yılında SAVAK adı verilen istihbarat teşkilatı İran’ın Mescid-i Süleyman şehrinde kuruldu.
Teşkilatta, CIA yetkililerinin eğitim verdiği Fars (Pers) kökenlilerin çoğunlukta olduğu Şah zamanında tamamen bir “karakutu” olan SAVAK; bünyesinde savaş halinde silahlı 60.000 askeri birliği barındırıyordu.
İran gizli servisi SAVAK’ın başına sırasıyla Timur Bahtiyar, Hüseyin Pekrevan, Nimetullah Nesiri ve son olarak Nasır Mukaddem geçmişti.
Türkiye’de 12 Mart muhtırasının Demirel hükümetine, SAVAK’ın haber verdiği bazı siyasilerin hatıralarında belirtilir.
Nimetullah Nesiri, Şah’ın çocukluk arkadaşıydı ve onun SAVAK’a başkanlık ettiği dönemde örgütün amaçlarında sapmalar ve bozulmalar meydana geldiği, başlangıçta komünist Tudeh Partisi üyelerinin faaliyetleri engellemek ve kısıtlamak amacı çerçevesinde icraatlerde bulunan kurum hüviyetinden tamamen çıktığı, İran gizli servisine yöneltilen eleştirilerdendir.
Bir diğer eleştiri de ABD’nin Şah Rıza’nın koruyuculuğu üstlenen ve SAVAK ile doğrudan iletişim halindeki CIA ile bölgedeki olaylardan aynı zamanda haberdar olmasıydı.
Şah dönemi istihbaratçıların tasfiyesinde “SAVAK” nasıl “SAVAMA” oldu?..
Bu yaşananlar, 1979 İran İslam Devrimi’nden önce Amerikan karşıtlığının fitilini ateşlemişti.
Devrim sonrası Humeyni rejiminin ilk işlerinden birisi, halk düşmanı ve ABD’nin maşası SAVAK örgütünü ortadan kaldırmak, imha etmek oldu.
Bu çerçevede yüksek rütbeli ajanlar ve örgüt mensuplarının tamamı 3 yıl içerisinde tasfiye edildi.
Şah’ın istihbarat teşkilatını ortadan kaldıran yeni rejim, benzer amaçlarla yeni bir istihbarat teşkilatı olan SAVAMA’yı kurdu.
Bu teşkilat kurulurken eski teşkilatın alt seviye elemanlarının çoğu kullanılmaya devam edilirken, bunların başına rejime bağlı yeni kişilerin getirilmesine özen gösterildi.
“SAVAMA”dan “VEVAK”a geçiş!..
İran’da tek istihbarat teşkilatı SAVAK ve onun yerine kurulan SAVAMA değildi. Başta silahlı kuvvetler olmak üzere başka bazı teşkilatlar da vardı.
Bunlar da yeni rejim anlayışına göre yeniden yapılandırılmış, ayrıca yeni rejimin kurduğu bazı askeri ve güvenlik gruplarının da istihbarat teşkilatları faaliyete geçirilmiştir.
SAVAK lağvedildikten sonra yerini “VEVAK” aldı. İran istihbaratının bir birimi olan VEVAK daha sonra çeşitli alt kollara ayrıldı.
1984’te Muhammed Reyşehri’nin başkanlığında ülkedeki güvenlik ve istihbarat birimleri örgütlenerek Vezaret-i Ettela’at Ve Amniyet-i Kisvar-VEVAK (İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı) altında birleştirildi.
Geniş bütçesi ve devasa örgütlenmesiyle VEVAK, İran yönetimindeki en güçlü bakanlıklardan birisi.
Bu bakanlık, Ali Hamaney’in Velayet-i Fakih Örgütü’nün rehberliğinde faaliyet gösterir ve diğer bakanlıkların güvenlik ve istihbarat projelerini hem yönlendirir hem denetler ve eşgüdümünü sağlar.
İran İstihbarat Bakanlığı ya da gayri resmi kısaltılmış adlarıyla VAJA / VEVAK / MOIS olarak bilinir.
İstihbarat bakanları devlet başkanına değil “Dini Lider”e bağlıdır…
İran İstihbarat Bakanı, Cumhurbaşkanı tarafından önerilmesine rağmen Dini liderin onaylaması zorunludur.
İran istihbaratında Devrim Muhafızları, Polis, Ordu ve İstihbarat komutanlıkları vardır ve bunlar da Dini lidere bağlıdır.
1984’te kurulan SAVAMA- İran İstihbarat Servisi- VAJA/MOIS’in yıllık bütçesi 400 milyon dolar civarındadır.
“VEVAK”, bilgi toplamanın yanında dünya ve bölge çapında radikal gruplar ve İslâmi Hareket Örgütleri ile irtibat sağlamaktan da sorumludur.
VEVAK güdümlü faaliyetlerin iki hedef ekseninde gerçekleştiği görülebilir; Rejim muhaliflerinin cezalandırılmasını, İslâm Devrimi’nin ihraç edilmesi.
Günümüzde İran bu faaliyetlerini özellikle tüm Kafkasya, Güney Asya ve Orta Doğu’da yoğun şekilde sürdürüyor.
Şii jeopolitiğini ilgilendiren her bölge operasyon hedefi seçilmektedir…
VEVAK çatısı altında yer alan İran istihbarat kurumları şunlardır:
1- SAVAMA: Dış istihbarattan sorumlu asıl servistir. Batılı ülkelere (Türkiye’ye) yönelik faaliyetler, Hizbullah ve diğer radikal dinci örgütlerin faaliyetlerini yönlendirir.
2- Devrim Muhafızları (PASDARAN): 120 binin üzerinde askeri personeli olan yapı, rejim muhaliflerini takip etmekle görevli bir istihbarat ünitesine de sahiptir.
Ayrıca “Basij/Besic” adı verilen gönüllüleri de PASDARAN kontrol eder.
900 BİN’den fazla elemanı olan bu kurumun Şii itikadına (jeopolitiğine) uymayan kişilerin tespiti ve ortadan kaldırılması görev tanımındadır.
Dış operasyonlar her durumda SAVAMA ile ortak yürütülür…
Başında bir general bulunan PASDARAN’a bağlı “İran’ın Rambosu” Kasım Süleymani’nin komuta ettiği “Kudüs Kuvveti” de ülke dışı harekâtlardan sorumludur.
3- Kurtuluş Hareketleri Dairesi: PASDARAN’ın Körfez Taburu statüsünde oluşturulmuştur. Bu teşkilat; PKK, ASALA, Japon Kızıl Ordusu ve Hizbullah gibi uluslararası terör örgütlerine uzun yıllar boyunca askerî, malî ve lojistik destek vermiştir. Bu faaliyetlerine açık veya gizli olarak halen devam ettiği biliniyor.
4- İran Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı (J-2), Şah döneminde ABD ordu sistemine göre dizayn edilen bu yapı, daha çok klasik askeri istihbarat ile yükümlüdür.
Irak ve Suriye’de rekabet halindeki Türk ve İran gizli servislerinin karşı karşıya gelişi ilk değil…
1997-1998 yılında; PKK ile ittifak halinde bulunan İran destekli Talabani’nin partisi KYB; Barzani’nin partisi KDP’ye saldırarak Erbil dâhil büyük bir bölgeyi ele geçirmişti.
Barzani ile hareket eden Türk zırhlı birliklerin de katıldığı çatışmalarda Talabani ve PKK güçleri yenilgiye uğratılmış, Barzani güçlerinin kaybettiği yerlerin tamamını tekrar ele geçirilmiş ve KDP’ye teslim edilmiştir.
Bu çatışmalarda İran askeri birlikleri de (çoğunlukla PASDARAN) Talabani’nin yanında gayri resmi olarak fiilen katılmıştır.
Yani Irak’ın kuzeyinde resmi olarak olmasa da İran ve Türk askerleri karşı cephelerde çarpışmış, İran tarafı bu çatışmadan yenik çıkmıştır.
İran, istihbarat teşkilatlarını sadece bir haber alma teşkilatı olarak değil, operasyonel unsurlar olarakta kullanıyor.
Bu açıdan bakıldığında İran gizli servisi yüzyıl önceki İstihbarat örgütümüz Teşkilatı Mahsusa’yı andırıyor.
İran İstihbarat Patronu Hüccetülislam Hüseyin Taib…
2009'da cumhurbaşkanı seçiminden sonra çıkan kitlesel protesto gösterilerinin benzerlerinin çıkmasını önlemek ve bastırmak amacıyla İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney kendisine bağlı yeni bir istihbarat örgütü kurdurdu.
Bu yeni yapılanma, Devrim Muhafızları İstihbarat Örgütü'nün İran rejiminin kurucusu Ayetullah Humeyni'nin 1989'daki ölümünden sonra devletin istihbarat yapısındaki en büyük düzenlemeydi.
Yeni haber alma örgütünün çatısı altında, Ayetullah Hamaney'in 101. Bölüm adıyla bilinen özel istihbarat örgütü, bir siber güvenlik örgütü, gizli sivil ajanlar, yarı askeri polis birimleri, İstihbarat Bakanlığı’nın bazı bölümleri ile Besiç'in Güvenlik Direktörlüğü ve başkent Tahran'ın ana güvenlik karargahları da dahil 7 istihbarat ve güvenlik örgütü birleştirilmişti.
İran İstibaratında iki başlılık var mı?..
Son günlerde dezenformasyon amaçlı CIA çıkışlı haberlere bakılırsa, ABD’nin her geçen gün artan savaş tehdidi kampanyası, son dönemde uygulanan uluslararası baskıların etkisiyle İran’ın güvenlik ve servisleri arasındaki çatışmalardan söz ediliyor.
Ali Hamaney ve Hasan Ruhani odaklı çatışmanın iki ekseni var. Ali Hamaney'e bağlı Devrim Muhafızları Ordusu İstihbarat Başkanlığı ile Hasan Ruhani'ye bağlı İstihbarat Bakanlığı.
Bir birine paralel olan iki güvenlik kurumu arasındaki rekabet, geleneksel olarak Hamaney ve dini liderlik kurumuna daha yakın olan Devrim Muhafızları Ordusu’nun “Troçkist” yaklaşımından kaynaklı.
Şii kuşak oluşumu, izlenen bu Trockist yaklaşımın sonucu…
Devrim ihracını gündemlerinden hiç düşürmeyen Devrim Muhafızları; Velayeti Fakih rejiminin gerçek koruyucusu olduğunu kanıtlamaktan vazgeçmiş değil.
ABD ile yaşanan kriz; anti-emperyalist İran halkının ve siyasi partilerin milliyetçilik algısını derinleştirmekle kalmadı.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye bağlı İstihbarat Bakanlığı ile Ali Hamaney'in takipçisi Devrim Muhafızları bünyesindeki istihbarat servisi arasındaki sürtüşmeyi de büyüttü.
İran haber alma servislerinin iç çatışması, ülkeyi kimin daha iyi koruyacağı ve bu korumaya en çok kimin ihtiyacı olduğunun belirlenmemesinin doğal sonucu gibi.
Bu durumda hiçte şaşırtıcı değil, hemen hemen birçok Asya ülkesinde görülebilir.
Hatta Türkiye benzer çatışmalara yabancı sayılmaz. Çünkü bu açıdan bakıldığında Türkiye'de bir dönem çok sık yaşanan sivil inisiyatif ile askeri vesayet tartışmalarını andırıyor.
Şimdilik Devrim Muhafızları İstihbarat Teşkilatı’nın görev alanının genişletilmesi, yetkilerinin artırılması, Devrim Muhafızları’nın İslam Cumhuriyeti’ndeki farklı istihbarat birimleri üzerindeki belirleyici rolünü netleştirdi.
Bu çerçevede İran rejiminin karar alıcıları, geçtiğimiz günlerde İran Devrim Muhafızları’na bağlı istihbarat teşkilatıyla ilgili yeni bir karar aldı.
Teşkilatın yurt dışında ABD’ye odaklanan faaliyet alanının genişletilmesine ilişkin karar, kapsamlı bir istihbarat savaşına girildiğini gösteriyor.
Bu hazırlıklar İran’ın, ABD’ye karşı asimetrik istihbarat hamlesini genişletme konusundaki kararlılığının kanıtı.
Hiç şüphesiz hedeflenen amaç, ABD’yi, İran’a karşı askeri güç kullanmaktan caydırmak.
Devrim Muhafızları İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hüseyin Taib, görevinin başında…
Daha önce İran Silahlı Kuvvetleri yani Devrim Muhafızları Stratejik İstihbarat Müdürlüğü’nün başında olan Hasan Mahacgi, Hüseyin Taib'e başkan yardımcısı oldu.
Önceki yardımcısı Hasan Necat ise, Devrim Muhafızları Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı yardımcılığına getirildi.
İranlı İstihbaratçı Hüccetülislam Hüseyin Taib kimdir?..
Hüccetülislam Hüseyin Taib, Besiç Kuvvetleri eski Komutanı.
Taib; Besic komutanı olmadan önce, 15 yıl süreyle dini lider Ali Hamaney'in görüşme kayıtlarını tutan birimin yöneticisiydi.
Dini lidere yakınlığı ve sadakati Besic Komutanlığı’na atanmasıyla ödüllendirilmişti.
Hüseyin Taib’in, Besiç komutanlığından alınarak, Devrim Muhafızları Ordusu’nun istihbarat biriminin başına getirilmesi İran kamuoyunda uzun süre tartışılmıştı.
Eski Besiç Genel Komutanı Hüseyin Taib'in Devrim Muhafızları'na transfer olduğunu yazan Ebtekar gazetesi, Taib'in istihbarat geçmişi bulunduğunu bildirmişti.
Hüseyin Taib; Ali Fallahiyan'ın İstihbarat Bakanlığı döneminde bakanlığın karşı casusluk bölümü direktörüydü.
O dönemde Hüseyin Tayyib'in biriminde görevli İranlı ajan Ahmet Behbahani, Viyana’da İranlı muhalif (Abdurrahman) Kasımlo'yu gazeteci kılığında yanına yaklaşarak öldürmüştü.
1998'de işlenen ve 5 muhalifin öldürüldüğü seri cinayetlerde rol üstlenmişti.
Ahmet Behbahani; 7 Mart 2000'de Türkiye'ye kaçtıktan sonra Yozgat'taki BM'nin Mülteci Misafirhanesi ve Kampı'nda 3 gece kalmıştı.
O dönemde Türk istihbaratı, öncelikle Behbahani’yi, İran'ın Türkiye'deki terörist faaliyetleriyle ilgili bilgi almak için sorgulamıştı.
Ahmed Behbahani, eski Cumhurbaşkanı Rafsancani'nin akrabasıydı ve terör eylemlerini koordine eden birimin başındaydı
Hüseyin Taib'in başında olduğu kurum, İran'ın paralel istihbarat kuruluşlarından biri olarak görüldüğü için dönemin hükümet yetkilileri tarafından eleştirildi.
İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Devrim Muhafızları İstihbarat Başkanı Hüseyin Taib'i “dengesizlik"le suçlamış, "Ülke yöneticilerinin tamamı onun ne yaptığını biliyor" demişti.
Devrim Muhafızları İstihbaratı’nın son dönemde İran'daki gösterilerin bastırılmasında belirleyici role sahip olduğu ve tutuklamaların da bu kurum tarafından yapıldığı belirtiliyor.
Taib, İran istihbarat ve güvenliğinin en etkili isimlerinden biri olarak biliniyor.
Devrim Muhafızları çatısı altında Hitler'in SS'lerine benzetilen"Azaresh (Yıldırım) Birlikleri”ni oluşturdu.
Başında bulunduğu kurum da İran dini lideri Ali Hamaney'in talimatıyla kuruldu.
Hüseyin Taib, Ali Fallahian'ın emrinde çalıştı…
Fallahiyan, reformcu cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin ilk cumhurbaşkanlığı döneminde laik aydınların peş peşe öldürüldüğü "zincirleme cinayetler" diye adlandırılan cinayetleri, istihbarat bakanlığı elemanlarının işlediğinin açığa çıkması üzerine görevden alınmıştı.
Eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsanjani'nin istihbarat bakanı olarak görev yapan İran Uzmanlar Meclisi’nin bir üyesi olan Ali Fallahian, İranlı muhaliflerin cinayetlerine katılmakla suçlandı.
Arjantin'de 1995'teki Yahudi merkezinin bombalanmasına katıldığı ve 85 kişinin öldüğü Buenos Aires saldırısı emrini verdiği iddiasıyla Interpol'ün aranan listesinde yer aldı.
Birçok İranlı için, Fallah’ın adı, 1989’dan 1997’ye kadar İstihbarat Bakanı olarak görev yaparken, İran aydınlarının birçok cinayeti ve ortadan kaybolması ile yakından ilişkili.
Fallahyan, Bakanlıktan ayrıldıktan sonra kıdemli yardımcısı Said Emami ve diğer İstihbarat Bakanlığı yetkilileri 1998 ve 1999 yıllarında dört muhalif cinayeti nedeniyle tutuklandı. Emami, daha sonra hapishanede öldü ve yetkililer ölümünü intihar olarak nitelendirdi.
Türk Devletinin İran'a Bakışı…
İran İslam Devrimi gerçekleştiğinde bölgede en seküler ve batıcı rejim sözde Türkiye olmasına rağmen, 12 Eylül darbecileri dahi İran halkının bu tarihi tercihini “hoşamedi” ile karşılaması çoğu insanı şaşırtmış olmalı.
Türkiye’deki askeri rejim tarafın kesinlikle İran halkına karşı düşmanca tavır sergilenmediği gibi ilişkilerin geliştirilmesinde ne gerekiyorsa yapıldı.
Hiç şüphesiz ki bu kararın alınmasında en önemli etken İran İslam Devrimi’nin ruhani lideri Ayetullah Humeyni’nin Türkiye devleti kurumlarınca çok iyi şekilde karşılanmasından kaynaklanmıştır.
Şah tarafından Türkiye’ye sürgün edilen Ayetullah Humeyni, 4 Kasım 1964 tarihinde Ankara'ya getirilmiş, orada kısa süre kaldıktan sonra, Bursa'ya götürülmüş ve Bursa'da Farsça bilen askeri istihbarat uzmanı Albay Ali Çetiner tarafından karşılanmıştır.
Bir dönemi Ali Çetiner'in evinde misafir olarak geçiren Humeyni’nin Bursa Ulu Camii’nde Türkçe hutbe verecek kadar Türkçe’yi iyi bildiği kayıtlarda mevcuttur.
Süleyman Demirel, Şah Rıza Pehlevi’yle “CIA’nın Humeynicileri desteklediği” istihbaratını paylaştı…
Şah Rıza Pehlevi, 12 Mart’tan kısa bir süre önce Süleyman Demirel’in Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’i, Tahran’a davet etmiş, 12 Mart Muhtırası’nı haber vermişti.
İran’da sokak gösterileri başlayınca Milli İstihbarat Teşkilatı’nın CIA’nın bu eylemlerin arkasında olabileceğine dair duyumlarını, Başbakan Süleyman Demirel, İhsan Sabri Çağlayangil aracılığıyla Şah Rıza’ya bildirmişti.
Nitekim, İran Şahı Rıza Pehlevi, kendisini İran’dan ayrılması için ikna etmeye gelen ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in yüzüne “Bir avuç mollanın böyle organize ve etkili gösteriler düzenleyecek kapasitesi olmadığını, arkalarında muhakkak başka bir gücün olduğunu” söylemişti.
Bu güç, Şah’a göre CIA idi.
Kissinger’e CIA’nin niçin böyle bir şey yaptığını, neden ondan yüz çevirdiklerini soran Şah; kendi sorusuna kendisi cevap vermişti.
Şah, bazı askeri malzemeler ve demir-çelik tesisi kurma dahil Sovyetler’le girmiş olduğu ilişkinin Amerikalıları rahatsız etmesi, onu Sovyetler ile fazla samimi bulmaları nedeniyle kendisinden desteği çektiklerini söylüyordu.
Bir diğer neden de yüzyılın başındaki İngiliz-Rus planının bu defa ABD-Rus planı olarak yeniden işleme konması ve güney petrol alanları ABD’ye, kuzey Ruslar’a bırakılacak şekilde İran’ın iki nüfuz alanına bölünmesi ihtimaliydi.
Türkiye’yi ziyaret eden son İran Genelkurmay Başkanı Abbas Garabaği’ydi.
General Garabaği, İslam Devrimi’nden yalnızca birkaç hafta önce 1979 yılında Türkiye’ye geldiğinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ile görüşmüştü.
Türkiye’de, “Amerikancı Cunta Lideri” olarak tanınan Kenan Evren Paşa, İran Genelkurmay Başkanı Abbas Garabaği’ye “Amerikalılarla müttefik olmanın en büyük zorluğu, ne zaman seni arkadan hançerleyeceklerini asla bilemeyecek olmandır” hatırlatmasında bulunmuştu.
Son söz yerine…
İran'ın üçte ikisi Türk.
İran, Büyük Selçuklu Devleti'nin ana üssü.
İran, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türk Devletleri’nin toprağı.
Türkiye, İran'ı rakip değil, kardeş olarak görüyor. Bölünmesine karşı.
Ama İran'ın Türkiye karşıtı terör eylemlerine her ne amaçla olursa olsun destek çıkmasından da rahatsız. Suriye'de “Şii Kuşak” jeopolitiği adına Suriye rejimine verilen desteği de Türkiye sorgulamıyor değil!..
İran istihbaratında Kum, Ahvaz ekolü varsa Tebriz ekolü de var Zencan damarı da var.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete