İnsanlık tarihinde ‘bir tık’ geriye giderek, insanlığın sonunun neden gelmek üzere olduğunu kavramaya çalışacağız…
Tarihe yön veren düşünür ve filozoflar, “ideal toplum ve ideal devlet nasıl olmalıdır” diyerek, derin ve köklü detayların içinde düşünürken, bakış açılarını daraltmak zorunda kalmışlardır kanaati oluşmaktadır.
Reçeteye inince tüm resimden kopmak gibi…
Daha doğrusu, sadece insan üzerine yoğunlaşılmış ve insanın varlığı ile insanlığın devamına konsantre olunmuş kanaati hâkim durumdadır.
Daraltılan bakış açısı, ister istemez insanlığı ve insanın her şeyi şekillendirmesi üzerine oluşurken, her yeni gelişmeyi de bu düşünce referans alarak hayata kazandırıp şekillenmiştir.
Fakat hayat ve hayatın devasa etki gücü, doğru hesaplanamamış olmalı ki, insanlığın sürüklendiği süreç pek de umut verici bir halde değildir.
Çünkü her etki, ister istemez karşı bir tepkiyi doğurmaktadır. Bundan dolayıdır ki, bağrından çıkıp var olduğumuz ve bizleri bile kendi devamlılığı sırasında şekillendiren hayatı şekillendirmeye kalkmak, tabiri caizse “Tanrı rolüne soyunmak” anlamına gelmektedir.
Tarihte “bir tık” geriye giderek bu başlangıcın, yani insanlığın başlangıcının neden yanlış kodlamalar üzerine oturtulduğunun resim görseli zihinlerde oluşmaya başlamıştır umarım.
“Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse, bütün düğmeler sonuna kadar yanlış iliklenir” bunu tecrübe etmeyenimiz yoktur belki de.
Hayatın topyekûn devam etmesini destekleyen üniteler, müdahale edilmediği taktirde zaten uyumlu şekilde çalışmaktadır.
Önemli olan bu dengenin hangi kurallar üzerine çalıştığını bilmek ve aynı kodlamalar takip edilerek devamlılık aynı temel kurallar üzerine inşa edilmelidir.
İnsanlık bu bakış açısı ile kodlandığı taktirde, bütün algılar artık “insanlık tarihi” olarak değil, “dünya tarihi” olarak bakmaya başlayacaktır.
İnsanın dışındaki tüm canlılar, hayatın akışına kendilerini uyumlu hale getirmişlerdir.
Tabiatta insanoğlunun sürekli peşinde koştuğu, insan varoluşunun devamlılığı yasası ve bu yasaların, insanın çıkarları üzerinden kurgulanması; tüm düşünürlerin ve filozofların haklı olduğu anlamına mı gelmektedir?..
Sorunun temelini ben söyleyeyim…
Maneviyattan kopmuş olmak ve uydurma ‘Din’ eksenli bir anlayışa sahip olmak...
Bu anlayışın kökeni; yaratıcının gönderdiği kurallar olan MANEVİYATIN hayat üzerindeki etkilerini tüm kuralları ile reddetmektir.
Uygulanan nedir?
İnsanlığın kendi çıkarları doğrultusunda kurguladığı ve adına da ‘DİN’ dediği davranış kalıplarıdır.
Bundan dolayı, denizler kirletilmekte, bitki örtüsü yok edilmekte, yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerin hunharca kullanılması, hele ki hırslar ve egolar sayesinde bu işler çığırından çıkmış durumdadır.
Maneviyattan kopmuş bu bir takım "dinciler", yerküreyi yaşatan değil, kendi çıkarları için yok eden bir algı üzerinden tüm insanlığa nefret pompalamaktadırlar.
BUGÜN;
“İSLAM DÜNYASI” OLARAK ADLANDIRILAN COĞRAFYALARI GÖZ ÖNÜNE GETİRİN VE TABİATININ DURUMUNU İNCELEYİN, BAKALIM DURUM NEDİR?
Gerçekler ile yüzleşmenin zamanı geldi de geçmektedir artık.
Bir adım daha ileri gidelim ve diyelim ki;
“DİN” DİYE BİR ŞEY YOKTUR; MANEVİYAT VARDIR, İNSANİ DUYGULAR VARDIR.
Çünkü, "din"leştirilmiş davranış kalıpları, sadece insani çıkarları gözeten bir neticenin siyasal kimlik bulmuş halidir.
MANEVİYATTAN UZAKLAŞTIRILIP, "DİN" ADI ALTINDA SAÇMA-SAPAN DAVRANIŞ KALIPLARININ İÇİNE SIĞDIRILMAYA ÇALIŞILAN İNSANLIK, SONUNDA İFLAS ETMİŞTİR.
Gelinen son noktada ise hayatın, yani var oluşun devamını sağlayan ve bedava olan tüm destek ünitelerinin ne kadar önemli oldukları idrak edilmeye başlanmıştır.
"KAPİTALİZM" (sömürü) ADI ALTINDA OLUŞTURULMUŞ BİR SİSTEMİN, ASLINDA YERKÜREYİ YOK ETME GİRİŞİMİ OLDUĞUNU TÜM İNSANLIK İSTİSNASIZ GÖRMÜŞTÜR ARTIK.
Kapitalistlerin sahadaki elemanları olan "din"leştirilmiş davranış kalıpları, insanlığın uyutulması için icat edilmiş olan bir hokus-pokus yöntemidir…
“LAFIN TAMAMI ÇOCUĞA ANLATILIR” diyelim ve bu noktada kalemi bırakalım artık.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com