İnsanlığın hala bir balansa oturamamış olması sistemsel bir sorundur.
“Sistem” olarak dillendirdiğimiz anlayış ve yapılanmanın resmini zihinlerde çizebilmek için, hangi taraftan bakıldığı, sistemi kavrayabilmek açısından gerçekten önemlidir.
İnsanlık, tarihin akışı var olduğu sürece kendi iç işleyişi ve üretkenliğinden kaynaklı olarak sürekli bir birikim ve artı değer ortaya koymuştur, koymaktadır ve gelecekte dahi ortaya koymaya devam edecektir.
Tüm insanlığın yaşadığı sorun ve kaosların sebebi ise bu birikime göz koymuş olanlardır.
Geçmişte krallar mı çıkmadı, kendilerini “Tanrı Kral” ilan edenler mi olmadı, günümüzde dahi o yağmacı ve talan zihniyetinin takipçileri varlıklarını maalesef sürdürmeye devam etmiyorlar mı!..
Bunlar, insanlığın şah damarına yapışmış asalaklar olarak yaşarlar ve lüks hayatlarını bu şekilde devam ettirirler. Onlar için sadece tüketim ve rahat yaşama anlayışı vardır.
Bu, ele geçirme süreci işlemeye başladığında, sistemleştirilen yapılanmalar aracılığı ile insanlara doğuştan hak olarak verilen değerlerin gasp edilmesi süreci yaşanmaktadır.
Dünya tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisi olan Birinci Dünya (paylaşım) Savaşı sonrasında, insanlığın gasp edilmiş hak ve özgürlüklerinin, tekrardan insanlığa iade edilmesi gerektiği anlayışının temelleri atılmış ve bu süreç sistemleştirilmeye gayret edilmiştir.
Lanetli İngiliz sistematiği ile işleyen Arap zihniyetinin, Türk akıl ve düşünce sistematiğinin üzerine ölü toprağı gibi serpiştirilerek yerleştirilmeye çalışılması ile birlikte, insanlar arasında alt-üst sınıfların oluşturulduğu, insanın insana kul edildiği, köhne sistemlerinin devamı için hırsızlığa, sahtekarlıklara dahi müsaade edildiği dönemin kökünün kazınması başlatılmıştı Birinci Dünya Savaşı’nın ardından.
Lakin gel gör ki; “Asalak” yaşantılarının devamını sağlayabilmek için Birinci Dünya Savaşı sonrası kurgulanan sistemin karşısında düşmanca tavırlar sergileyenlerin kullandığı argüman ‘’İSLAM’’ maskesi olmuştur.
Buna “Allah ile aldatmak” denilmese, ne denir diye sormak gerekmez mi?
Sonuçta gelinen aşamada “ASALAK küçük bir güruh”, tüm insanlığın kanını emen ve hükmeden duruma yükselmiş, insanlık ise hakları gasp edilmiş olarak balans arayışı içerisinde yolunu bulmaya bugün dahi gayret etmektedir.
Artık bu soruyu sormak elzem olduğu için herkesin de bu soru ile muhatab olması gerekmektedir.
İnsanlığın sömürülmesinde kullanılan asalaklar, “DİN TÜCCARLARI” değil de kimlerdir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başlatmış olduğu “İnsanlığın gasp edilen doğal haklarının geri iade edilmesi” şiarının akamete uğratılması söz konusu olmamalıdır.
Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti;
İnsanlığın birincil düşmanı olan çeşitli cemaat, tarikat, şeyh, gavs, vb. “din tüccarları” tarafından yönetilemez, zenginliklerimizin bu yollarla yağma ve talan edilmesine müsaade edilemez.
Günümüzde Türkiye’nin yeni sisteminin inşaasını tartışıp konuşarak dillendirenler, acaba hangi şiarın takipçileri olduklarını açıklayabilirler mi?
İnsanlığın gasp edilmiş haklarının iadesine mi gayret etmektedirler?
Yoksa, insanlığı sömürerek asalakça yaşayanlar ile mi hareket etmektedirler?
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete