Bir arkadaşımın uyarısıyla, taa öğrencilik yıllarıma gittim…
Önüme felsefeden, tarihe, psikolojiden dinler tarihine... Liste uzar gider...
Kitapları topladım ve amacım Kur’an’ı anlamaya çalışmaktı...
Ha bir de Arapça öğrenip, metinleri kendim anlamalı ve çevirebilmeli idim...
Sonrasında sağlık sorunları, iş-güç derken, hayatın içine daldım…
Aslında insanın boş vakti olması ne büyük bir nimettir...
Şimdi ilk ayet olan ‘İkra'ya bakalım; (oku, hatırla, ikrar et).
Beni tarihle anla!
Beni, felsefe ile anla!
Astronomi, Tıp ile anla!
Beni matematik, fizik, kimya ve biyoloji ile anla!..
Ayetlerimi bu ilimlerde ara!..
Anlamakta sıkıntı yaşarsan bir bilene sor!
Bir bilen?
Çok şükür ona da kavuşturdu Rabbim…
Değerli büyüğüm Cafer İskenderoğlu sayesinde, sadece bu ilimleri anlamak değil, yerinde pratik yapılması gerektiğini de öğrendim…
“Beni tarih ile anla, gereken gayreti göster ve tarihi öğren, sonra O bilen kişiden dehr sıfatına bürünmeyi öğren ve yerinde görerek tarihe şahitlik et!..”
Astronomi, uzay bilim, en azından bu ilimlerle ilgili bilgin olsun, çabala...
Çabala ki, özündeki bilgileri hatırlamaya yardımcı olsun...
Biyolojiyi öğren, minik bir et parçasından inşa edilen insanın bedenini, kendi bedenini tanı, hücrelerin kopyalama yapısını idrak etmeye çalış ve kopyalandığında birebir aynı hücre olmadığına şahitlik et, tek tip bir yapının nasıl değişik hücre türevlerine dönüştüğünü algıla, ve yerinde şahitlik et...
Liste uzar gider yine...
“Allah-u Teala alimdir, alimleri sever” buyurur değerli büyüğüm; ama hiçbir zaman öğrendiğin bilgiler, hatırladığın zahiri ve batını ilimler sende kibir oluşturmasın!..
Çünkü ilmin sahibi de O’dur...
Biz böyle anlar isek Kur’an’ı, en azından gayret eder isek hangi cehalet kalabilir karşımızda?
.
Öz’ün İfadesi, dikGAZETE.com