Bilindiği gibi, sağlam tedavi sağlam teşhise bağlıdır. O yüzden günümüzde peygambersiz İslâm akımının sardığı ilahiyat problemini doğuran şartların tesbiti, bize çözüm yolunu ve imkânını da gösterecektir.
Günümüzde ilahiyat problemi, proje ve spontane olarak iki ana gelişmenin ürünüdür.
- Proje…
Asırlık İngiliz planı doğrultusunda 3 Mart 1924’de hilafet kaldırıldıktan sonra İslâm’ın deistik-peygambersiz hale getirilmesi gayesiyle 1949’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kuruldu.
- Sosyolojik…
Türkiye’de din ve ahlak üzerinde yıkıcı tesirde bulunan sosyo-psikolojik gelişmelerin özünde, dinden dinsizliğe, imparatorluktan cumhuriyete, köyden kente geçişten kaynaklanan köksüzlüğün yol açtığı “sonradan görmelik” illeti yatıyordu.
Arapça “ed-Din fi’l-medin” (Din, şehirdedir) sözü, din ile medine-medeniyet arasındaki münasebeti ifade eder.
Bu itibarla ilahiyatçılar dâhil, Cumhuriyet devri Müslüman akademisyenlerindeki köksüzlük, üç boyutluydu: Dinde, medeniyette, medinede köksüzlük. Bu köksüzlüğün sonucu, Mu‘tezilî âlimlerde olduğu gibi, birinin din adına konuşmasına itibar edilmesi için gereken asgarî donanımdan (samimiyet, edeb, dil, mantık, ilim) mahrumiyetti.
- Psikolojik…
İlahiyatın sosyo-kültürel krizi, özünde “âraf”ta kalmadan kaynaklanıyordu. İlahiyat, kurumsal ve paradigmatik olarak eski ve yeniyi temsil eden dört kesim nezdinde de gayr-i meşrûydu:
Müslüman halk ve medrese, seküler devlet ve üniversite. Sosyolojik asalet krizinden kaynaklanan donanım kusurundan dolayı ilahiyatçının kültürel meşrûiyet krizini eskiye (İslâm, halk, medrese) yaklaşarak aşması imkânsızdı.
Ona kalan seçenek, yeniye (seküler devlet ve üniversite) yaklaşmaktı. Yeniye yaklaşmak, uydurulmuş din/indirilmiş din ayırımıyla dini ötekileştirmeyi gerektiriyordu.
- Politik…
FETÖ’nün yükselişi de, düşüşü de “ilahiyat sayesinde peygambersiz İslâm” projesinin lehine kullanıldı. FETÖ, dine dokunduğu için değil, Türk devletinin bin yıllık derin beka refleksiyle devlete dokunduğu için tasfiye edildi.
O, devlete dokunduğu için çökertilmeseydi Abant Konsili’nde kurulan FETÖ-İlahiyat işbirliğiyle peygambersiz İslâm projesi hedefine ulaşacaktı.
Peygambersiz İslâm projesi tetik olarak tutmayınca, bu kez antitetik olarak FETÖ’nün düşüşü üzerinden yeniden formüle edildi. Yenilenen proje, “İslâm’da yok” kalıbıyla kendini gösteren “uydurulmuş dinin tehlikesi” propagandasına dayandırıldı.
Bu propagandaya göre, FETÖ gibi devlete tehlikeler, dine tehlikenin, “uydurulmuş din”in sonucuydu. FETÖ tövbekârı teologların “indirilmiş din” tarifi, “İslâm’da yok” kalıbına dayandı: “İslâm’da (ebedî) Kur'ân, (sabit) hadis, sünnet, mucize, şefaat, mehdî, mesih, kader, kabir azabı, mezhep, tarikat, cemaat… yok. Bunlar olursa FETÖ de olur.”
- Akademik…
Nicelik arttıkça nitelik düşer. 1980’den YÖK’ün kurulmasından sonra üniversite sayısı arttıkça akademik kalite düştü; bu kalite düşüşünden en çok nasibini alan, ilahiyat oldu; bilahare her şehre üniversite ve ilahiyat açılmasıyla vahamet katlandı.
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Serdar Bedii Omay, tefsir alanında açtıkları bir yardımcı doçent kadrosuna başvuran bir tefsir doktorunun Arapça İşârâtü’l-İ‘câz kitabından tek bir cümle okuyamadığını söylemişti.
Yani problem, ilahiyatçıların Mu‘tezile gibi ilme dayalı aykırı görüşler savunmaları değil, tamamen ilimsiz, boş görüşler ileri sürmeleri, sadece dinde doğruları tersyüz etmeyi marifet sayarak ilah edindikleri hevâlarını din olarak yutturmaya çalışmalarıydı.
Böylece ilmî seviye düştükçe ilahiyattaki peygambersiz İslâm’a doğru inkârcılık arttı.
Cehlin tabiî adresi inkârdı; ilim zor, inkâr kolaydı. Senedleriyle birlikte kırk hadis ezberlemekten, mânâ vermekten aciz genç ilahiyatçılar, mecburen kendini isbat ve tatminin kolay yolunu seçeceklerdi:
insanüstü bir gayretle dinin dayandığı hadisleri bize ulaştıran Ebu Hüreyre, Buhârî gibi sahabe ve ulemaya taş atmak. Bunun sonucunda “Dinin esaslarından ne kadar inkâr edersen o kadar âlim sayılırsın.” anlayışı ilahiyat fakültelerinde yayıldı.
- Medyatik…
1990’lı ve 2000’li yıllardan sonra medyanın, TV kanallarının anormal artışı, bu gelişmelerle dinin ifsadı sürecine tuz-biber ekti.
Genel olarak medyanın ticarî ve İslamofobik güdüleri, peygambersiz ilahiyatçıların hevalarıyla birleşince medya, İslâm’ı bozma kanalı oldu, İslamofobik medya, kasden Yaşar Nuri Öztürk meşrebinde en inkârcı ilahiyatçıları ekranlara taşıdı.
Gazâlî İslâm’ına karşı Goldziher İslâm’ı
Çağımızın önemli Müslüman aydınları, mü’min firasetiyle ilahiyat projesinin tehlikesini baştan öngörmüşlerdi:
- Ali Fuad Başgil:
“Lâik üniversiteye bağlı (İlahiyat) fakülteler din âlimi değil, din tenkitçisi yetiştirir.
- Ahmed Mekki Üçışık:
Dinin üç bacağı (tarikat, marifet, hakikat) kırılmış, bir bacağı (şeriat) kalmıştı. Korkarım onu da diplomalı din adamları (ilahiyatçılar) kıracaklar.
- M. Es’ad Coşan:
Anadolu'dan ilahiyata gelen genç katıksız bir iman sermayesiyle gelir. Sonra burada üzerine bir şey koyulmak yerine o sermaye şüpheyle tırtıklanır ve yok edilir.
- Kadir Mısıroğlu:
Bu dini dışarıdan adamlarla yıkamadılar, ilahiyatçılar eliyle yıkmaya çalışıyorlar.”
- İsmet Özel:
Türkiye’de ilahiyat fakültelerinde Müslümanların (Gazâlî İslâm’ı) değil, müsteşriklerin görüşleri (Goldziher İslâm’ı) doğru olarak okutulur.
*
Bugün hakikatleri dile getirenlere, “İlahiyat hakkında genelleme yapmayın.” diye tepki gösteren ilahiyatçılara sormak lazımdı:
- Bu kadar önemli Müslüman aydının birbirlerinden habersiz olarak ilahiyat hakkında böyle genel hükümler vermeleri tesadüf olabilir miydi?
İslâm’daki iki hak itikadî mezhebin imamı Eş‘arî ile Mâtürîdî ile Askalânî ve Süyûtî gibi hadis hafızı ve müctehid âlimler başta olmak üzere ümmetin imamları, İnşikak-ı Kamer gibi mucizeler ile Zuhur-i Mehdî’nin, manevî tevatürle sabit iman esaslarından olduğu üzerinde icmâ etmişlerdir. Ancak bugün kelam doçenti M. Salih Geçit’in belirttiği gibi ilahiyat fakültelerinde mucizeler ile Mehdî gibi dinin esaslarına iman eden az sayıdaki ilahiyatçıyla “molla” diye alay edilmektedir.
Dahası dinin bu iki esasının inkârı da Diyanet ile İlahiyatın ortak ürünü olan TDV İslâm Ansiklopedisi’ne yansımıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi’ndeki maddeler, şaz görüşler mi, yoksa Diyanet ile İlahiyata hâkim olan resmî görüşün ifadesi midir?
Dolayısıyla nasıl hala “İlahiyat hakkında genelleme yapmayın” denebilir?
Mukallit ilahiyatçılar, Eş‘arî, Mâtürîdî, Askalânî, Süyûtî gibi hadis hafızı ve müctehid âlimlerin ortaya koyduğu iman esaslarını nasıl inkâr edebilirler?
Teşhisten Tedaviye
Elbette mucize inkârı, ilahiyatta Peygamber Efendimizin ismetinin, faziletinin, şefaatinin, mucizelerinin, hadislerinin, sünnetinin, ashabının adaletinin, Mehdî’sinin zuhurunun inkârıyla “Peygamber İslâm” yolunda büyüyen inkârcılık buzdağının ucudur.
Yani ilahiyat problemi, içindeki bazı elmaların değil, bizzat sepetin çürümesidir; bizzat çürüyen sepette sağlam elma barınamaz.
Önce acı hakikati ortaya koymak, yüzleşmek şarttır. Hakikatlerden kaçmanın akıbete, korkunun ecele faydası yoktur.
Din amaç, ilahiyat araçtır.
Ancak bugün en makul bilinen ilahiyatçılar bile meslektaşları tarafından hızla altı oyulan din yerine meslekleri için kaygılanıyorlar, sadece “Genelleme yapmayın, tekfir etmeyin, ilahiyata dokunmayın, ekmeğimizle oynamayın da ne yaparsanız yapın” diye başını kuma gömüyorlar, ilahiyatta büyüyen tehlikeye gözlerini yumuyorlar.
Dolayısıyla ilahiyat camiasından bir çözüm beklemek hayaldir.
Tabiatıyla ilahiyat probleminin köklü çözümü, siyasî irade ve kararlılığa bağlıdır.
Muhtemel çözüm yolu olarak:
1. İlahiyat fakültelerinin sayısı azaltılmalı, doktoralar, tam ilmî standartlara uygun merkezî bir fakülte veya kurumdan verilmeli. Zira mesele, sünnet-bid‘at ayırımının ötesinde ilim-cehl ayırımıdır; ilmin sonucu sünnet, cehlin sonucu bid‘attir.
2. Ancak Arapçaya vukuf sağladıktan sonra doktoraya kabul edilmeli.
3. Gene merkezî bir kurum ve fakülte üzerinden ilahiyatçıların dinde asılsız görüşlerini çürütecek ilmî çalışmalar yapılmalı.
4. Dinde asılsız görüşler ileri süren ilahiyatçıların medyada din istismarı önlenmeli.
5. TDV İslâm Ansiklopedisi’nde FETÖ’cülerin maddeleri ayıklandığı gibi İslâm’ın esaslarına aykırı mucize, şefaat, mehdî vs. ile hakkındaki maddeler düzeltilmeli.
6. Bu doğrultuda Diyanet’te bir yeniden yapılandırmaya gidilmeli.
.
Prof. Dr. Bedri Gencer, dikGAZETE.com