Yıllık 25 milyar dolardan fazla gaz ve petrol sattığın Türkiye'ye karşı, Şam'ın dış mahallelerine bile çıkamayan Esad’ı, bir Putin bir de zekâ seviyesi vücut ısısının altında olan adam destekler.
-Rus Gazeteci Galina Tuntschenko-.
Önceki yazılarımda İdlip’te rejimin başına topladığı çapulcu güruhun mevcudunun 120 bin, diğer toplama milis ve kendi birlikleriyle birlikte en az 200 bin civarında olduğunu yazmıştım.
Rejimin başına topladığı bu yağmacı, çapulcu unsurlar her türlü pisliği her türlü insanlık dışı suçu işlemektedir.
Bu günlerde İran’ın koronavirüs dolayısıyla hapishaneleri boşalttığını duyduk, muhtemelen bunlar da soluğu İdlip’te alacaktır.
Harekâtı kısa, kesin ve dehşet verici bir plânla başlatmak lazım geldiğini değerlendiriyorum.
Buraya hazır Şii milisler toplanmışken Türkiye ile çatışmaya karar vermiş olan unsurların sağ kalanlarına dehşetli ve bir daha Türkiye’nin karşısına çıkma cesaretini gösteremeyecek şiddetle vurmak gereklidir.
Batının İslam içi çatışmada doktrini “İslam’a karşı İslam”dır.
Bu tuzağın kurulmasında Rusya’ya yardımcı güç ve Türkiye’yi engelleme görevi verilmiştir.
Bu doktrine göre, gerekirse Türkiye ve Rusya çatıştırılacaktır.
Bu iki testi, birbirine vurularak kırılacaktır; her iki güç, jeopolitik kapasitesini kaybederek tarihten çekilecek, İsrail’e alan açılacaktır (Moskova’nın böyle bir yanlış yola girmesinde Yahudi lobisinin nasıl bir tesiri var onu derinlemesine araştırmak gereklidir).
Bir önceki makalede anlattığım Nasrettin Hoca fıkrasında söylenen; “aklın varsa suya koş” sözü, Putin için de geçerlidir.
Neden, Türkiye için geçerli değildir onu da izah edeceğiz.
Bir defa, Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun muazzam bir çıkar birliği vardır.
Kültürel benzerlik, din hariç, ayrılamayacak derecede yakındır. Ticaret hacmi, Rusya’nın sarfınazar edemeyeceği kadar büyüktür.
Türkiye Katar, Libya ve Doğu Akdeniz alanlarındaki doğal gaz ve petrol rezervlerine konsa dahi Rusya’nın, Türkiye üzerinden Avrupa’ya enerji ihracatı artan miktarlarda devam edecektir.
Rusya için en güvenilir enerji yolu Türkiye’den geçmektedir.
Rusya’nın güvenliğini ve ortak çıkarlarını Türkiye değil, Çin tehdit etmektedir.
Türkiye, Rusya’nın Çin’e karşı toprak bütünlüğünü korumak için Ortaasya’da daima muhtaç olacağı bir güç merkezidir.
Türkiye, ABD ve diğer batılı devletlere karşı Montrö’yü koruyarak, yabancı harp gemilerinin Karadeniz’de kalış sürelerini kontrol ederek Rusya’nın güvenliğine büyük katkıda bulunmaktadır.
İki ülke arasındaki muazzam ticaret hacmi, birbirlerinin ihtiyacını karşılayan karşılıklı bağımlılık, ortak ailelerin çocuklarıyla birlikte bir milyona ulaşan nüfusu, Moskova’da en az 4 milyona yaklaşan Türk ve Müslüman asıllı ailelerin bulunuşu, karşılıklı dostluğu ve bağımlılığı mecburi hale getirmektedir.
Esasen Ruslar’ın, Türkiye’nin her yerinde turist olarak dolaşmaları hasım olarak algılanma duygusunu yok etmiştir.
Ruslar, adeta aileden biri olarak görülmektedir.
Türk iş adamları, inşaat şirketleri Rusya’nın her yerinde bu ülkenin imarı için büyük hizmetler yapıyorlar.
Keza Ruslar, Türkiye’yi hasım görmeyerek S-400 Hava Savunma Sistemlerini vermiştir.
Akkuyu Nükleer Santrali’ni Ruslar yapmaktadır.
İdlip meselesi gibi, Türkiye’nin güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden bir noktada toplam menfaati 1 milyar dolara baliğ olmayacak olan Suriye’de, Esat rejiminin dümen suyuna girmesi akıl almayacak bir tutumdur.
Akıl tutulmasıdır.
Kaldı ki Esat rejiminin Rusya’ya ödeyecek on parası yoktur; aldıkları borç defterine yazılmaktadır.
Rusya Federasyonu’nun 1990’lı yıllara kadar Tartus’da bir deniz üssü vardı.
Ekonomik kriz dolayısıyla bu üsleri kapatmıştı.
Bu üslerin, Soğuk Savaş döneminde Türkiye’ye herhangi bir zararı olmamıştır.
2010’lu yıllara kadar Rusya’nın, Suriye’de üssü kalmamıştı.
Burada üslerinin olmaması Rusya için herhangi bir güvenlik açığı yaratmamıştı.
Rusya, 2011’den sonra tekrar Tartus’a geldi.
Bu üslerin bulunuşu Türkiye’yi rahatsız etmemiştir.
Askeri- stratejik nedenlerle bulunması, Akdeniz’de daimi bir üssünün olması Rusya’ya ne gibi bir fayda sağlar bu konu onların bileceği bir iştir.
Esat gitse de kalsa da Rusya için değişen bir şey olmaz; üslerin varlığı devam eder.
Rusya’nın halkı tarafından istenmeyen bir adamı iş başında tutmaya çalışması hiçbir akılla mantıkla bağdaşmaz.
Bizce, Rusya’nın doğru-dürüst jeopolitik menfaat sağlamayan işte muazzam bir kaynak israfına gitmesi yanlıştır.
Rusya’nın, Türkiye ile birlikte daha büyük jeopolitik açılımlar yapması mümkün iken 3. sınıf devletlerin dümen suyunda Moskova’daki Yahudi Lobisinin aklına uyması, muazzam jeopolitik yanılgıdır.
1991’de SSCB’yi dağıtan lobinin aklına uymak, Moskova’yı üçüncü sınıf devlet konumuna sokar.
Rusya Federasyonu’nun, Çeçenistan savaşından tecrübesi bulunmaktadır.
Bu küçücük eyalet, yıllarca Rusya’yı uğraştırdı.
Türkiye ile gireceği bir çatışmanın sonucunun nereye varacağı tahmin edilemez.
Türkiye’ye karşı, nükleer silah kullanması halinde bile galip gelemez.
Kaldı ki nükleer silah devreye girdiği andan itibaren, Türkiye de kullanır, dünya nükleer felakete sürüklenir, galibi olmayan bir savaşa dönüşür.
Rusya’nın, Tartus’daki üslerinde Akdeniz’deki menfaatlerini korumak için bulunmasına, jeopolitik varlık göstermesine kimse itiraz etmez, ancak İslam dünyasının kendi aralarındaki çatışmalara taraf olması kabul edilemez.
Rusya’nın jeopolitik yanılgıdan -akıl tutulmasından- kurtularak, Türkiye ile birlikte Ortaasya’yı berkitmesi gerekirken, Suriye’de halkın güvenini kaybetmiş bir rejimin yedeğinde, İran’ın topladığı çapulcularla birlikte hareket etmesi anlaşılır bir tutum değildir.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com