Hicret…
Hayat-ı İdâme, güçlenme, görevi ifâ, yeniden tertiplenme için gerekli tüm çalışmaların yapılması..
Hicret, yeni bir yurt, yeni bir duruş, yenilenen mücâdele şekli ve teşkilâtlanması…
Nahl-110; Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihâd edip, sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.
İsrâ-80; De ki: Yâ Rabbi, gireceğim yere doğrulukla girmemi, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı nasip eyle; yüce katından bana yardımcı bir kuvvet ver.
Gülümüz SAV’in mücâdelesi ana iki bölümde incelenir.
Hicretten Önce ve Hicretten Sonra.
Mekke Dönemi ve Medine Dönemi…
Gülümüz SAV’in nübüvvet görevini ifâda hicret sâdece coğrafya değişikliği midir?
Hayır!
Hicret, esaslar ve Fermân-ı İlâhi altında yöntemlerin farklılaşması, yayılma, yeniden tertiplenme ve dışa dönüşün organize hâle gelmesi de değil midir ayrıca?
Hicretten Önce, ezilmişliğin, işkencenin, horlanmanın her türünü yaşayan Müslümanlar, Medine döneminde, önce stratejik dengeye ulaştı.
Sonra güçlendi.
Tabiî bu süreçte Bedr, Uhud, Hendek Muhârebeleri gibi bâdireler atlatıldı.
Burada, esâsında, tüm kurumlarının ihyâ edildiği bir devlet de kuruldu.
Gülümüz SAV’in yaşadıkları, öğrettikleri ışığında bu güne bakalım.
Son iki yüzyıl geriledik. Mekke müşrikleri gibi, işbirlikçiler, kadroları tuttu.
Gülümüz SAV’in yol arkadaşları gibi, ülkenin aslî unsurları işkencelere uğradı.
İstiklâl Mahkemeleri ve idamlarla başlayan süreç, Milliyetçilerin tabutluk işkenceleri, İslâm Âlimlerinin sürgün ve hapisleri ile devam etti.
Ardından ihtilâllerle terbiye edilmeye kalkılan Milletimizin demokrasi ve özgürlük mücâdeleleri, siyasilerin idâmları ile sürdü.
Bu arada, gençlik ve fikir hâreketleri gelişti.
Mekke Döneminin ilkleri misâli. Akıncılar ve Ülkücüler..
İkisi de duvarlara “HAK YOL İSLÂM YAZACAĞIZ!” diye yazdı. Bir taraf, Hz. Ebubekir, Osman ve Bilâl misâli, diğer taraf Hz. Hamza, İmâm Ali, Ebû Zer misâli..
Sahâbe samimiyeti ile aç kaldılar, açık kaldılar, şehid oldular. Ama mücâdeleden dönmediler.
12 Eylül 1980 öncesi iç savaş yaşandı yurdumuzda.
Yine idâmlar, hapisler..
Sonra 28 Şubatçı yıllar…
Mekke Müşriklerinin devâmı gibi davranan Batıcı, işbirlikçi, statükocular, bölücülüğün maya tutmasına bile aldırmadılar. “İrtica birinci tehdit” deyip, Aziz Milletimizin değerlerini, imânını, töre ve terbiyesini hedefe koydular.
“1994 Ruhu” denen yokluk içinde dik duruş bu dönemde belirginleşti.
Millî siyâset izleyen kesimler geriye dönmediler.
Statüko sahipleri, diğer yandan da Millî hassâsiyeti yüksek insanlarımızı FETÖ vb. oluşumların kucağına doğru ittiler.
2002 seçimleri oldu.
Milletimiz AK PARTİ’yi iktidâra taşıdı.
Ülke nefes almaya başladı.
Ekonomi düzeliyor, halkta huzur artıyordu. Ama harâmiler boş durmuyorlardı.
“Bayrak vb. mitingleri” başladı. AK PARTİ’yi kapatmak zâten sürekli gündemdeydi.
27 Nisan 2007’de muhtıra verdiler.
“Lâik cumhuriyet elden gidiyor!” diye.
Hükümet dik durdu.
Muhtıra verenlere Millet adına itirâz ettiler.
İşte asrın hicreti buydu.
Savunan, sabreden kesimler şimdi dirâyetle “Durun!” dediler.
Stratejik denge yakalanmıştı.
Şimdi Medine Dönemi gibi yeniden yapılanma zamanıydı.
Bedr, Uhud, Hendek misâli, saldırılar devam etti.
27 Nisan 2007’den sonra FETÖ’nün düğmesine basmıştı emperyalizm.
“Gezi… 17-25 Aralık… MİT Tırları…”, derken 15 Temmuz ihânet kalkışması…
Milletimiz ve devletimiz Allah’ın yardımı ile, hepsini savuşturdu.
Çevresindeki kuşatmayı kırdı.
Suriye, Akdeniz ve Libya, Karabağ Hârekâtı derken alnının akıyla çıktı kavgalardan. Yerli Harp Sanayiî başta olmak üzere teknoloji hamleleri yapıyor.
Özetle, şimdi Medine Dönemi..
1994 Ruhu, ezilmişliğimiz, törpülenmişliğimizden besleniyordu. Bugün ise, gelecek hedefleriyle beslenmeli.
Bugünün gevşekleri için, 1994’ün fedâkâr kadroları, teşkilatlarda raportör, müfettiş, denetçi, İstişâre Heyeti vd. ünvanlarla ellerinde kızılcık sopasıyla görevlendirilmeliler.
El ele, gönül birliği ile çalışmaktan başka çaremiz yoktur.
Cumhur İttifâkı devam etmelidir.
Diyorlar ki; “Irkçı MHP, AK PARTİ’ye baskı yapıyor!..” Ya da “AK PARTİ, kadrolarda MHP ve Ülkücülere görev vermiyor!..”
Aziz Milletim!
Gülümüz SAV’in rehber ve önderliği devam ediyor.
MHP yani Ülkücüler, AK PARTİ yani Akıncılar, bir taraf Hz. Ebubekir, Osman ve Bilâl misâli, diğer taraf Hz. Hamza, İmâm Ali, Ebû Zer misâli..
Araya fitne sokanlar parçalanmaya sebep olurlar.
Peki, bu kimin işine yarar?
Sakın “muhalefetin” demeyin!..
Dış güçlerin ve düşmanlarımızın.
Açın gözünüzü!..
250 yıldır derede boğuşuyoruz.
Bir türlü geçemedik.
Hem dere, hem bataklık…
Ecdâdımız ne diyor: “Dere geçerken at değiştirilmez!” Araya fitne sokanların namazı, niyâzı, ilmi, çağdaşlığı, ünvanı vs. sizi yanıltmasın.
İslâm Tarihi, bu tarz fitneci-bölücü adamlarla dolu.
Devletimizin temelleri var.
Bunlar ayrıca Güç unsurlarımız..
Hepsi çok önemli.
Biri diğerinin ikâmesi değil.
Milletimizin değerler sistemi, bu dört temel üzerinde yükselmiş.
Dinimiz ve ihlâsla bağlılığımız.
Milletimiz ve değerler sistemine, örfüne, töresine, tarihine bağlılığımız.
Vatan sevgimiz.
Devletimiz, hürmet ve sadâkatimiz.
Bunlar, zincirin halkaları gibidir.
En zayıf yerinden kopar.
Kopmasına müsâade etmemeliyiz.
Hepsini güçlü tutarak, çok çalışarak gelecek hedeflerimize yürümeliyiz.
İnsanlığın yükü, fert fert bilin ki hepimizin üzerindedir.
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı-