Tarihin en eski milletlerinden biridir Türk Milleti…
Dünyadaki en büyük Semâvî Dinlerden İslâm Dini içindeki en büyük millettir Türk Milleti.
Alman İktisatçı Prof. Fritz Neumark diyor ki: “Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.”
Peki, Türk Milleti’nin bu devamlılıktaki sırrı nedir?
Napoléon Bonaparte, “İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler.”
Çanakkale ve diğer 1. Dünya Savaşı cephelerinde karşımızdaki ordulara komuta eden İngiliz General Hamilton, “Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz. Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur.”
İlginçtir Fransız Tarihçi Albert Sorel de; “Dünyada iki bilinmeyen vardır; biri Kutuplar, diğeri Türkler...” diyor.
Yukarıda söylenenlerden ve tarihin seyrinden anladıklarımız mı?
- Türkler, târihin her ânında etkindirler.
- Türk insanı, cesur ve namusludur.
- Türkler, canı pahasına vatanını korur. Vatan için hiç tereddüt etmeden canını verir. M. Kemal Paşa, Çanakkale’yi anlatırken ne diyordu: “Karşılıklı düşmanla siperler arasındaki mesafemiz 8 metre. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına düşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz, öleni görüyor, üç dakikaya kendi öleceğini biliyor, hiç ama hiç, ufak bir tereddüt göstermiyor, sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayân-ı hayret ve tebrik-i misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Şair ne diyor pekî;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” (1)
- Türkler, Dinleri ve Vatanları için büyük bir sabır, fedakârlık ve yiğitlikle âdetâ kanlarının son damlasına kadar mücâdele ederler.
Yukarıdan iki en temel değer çıktı.
VATAN ve DİN…
Pekî, Türkler için başka ne var?
Milletimizi bir araya getiren değerler manzumesidir. “Gelenek, küllere tapmak değil, ateşi korumaktır.” diyor Gustave Le Bon.
“İyi korunmuş bir gelenek, kanundan daha güçlü olabilir.” diyor L. S. Park; Cengiz Yasaları’nı düşünün!.. Hükümdar saraylarından medeniyet coğrafyamızın her yerindeki insanlarımıza kadar nüfûz etmemiş mi?
Sâdece “Yaş kesen baş keser.” sözünü düşünün.
Diğer bir değer de devlettir. Ecdâdımız “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” diyor.
Özetle;
VATAN…
DİNİMİZ…
MİLLETİMİZİN TÖRE VE TERBİYESİ, MİLLET ve
DEVLET…
Türk Milleti’nin Millî İdeolojisi’nin yani Millî Ülküsü’nün temel taşları VATAN, DİN, MİLLET ve DEVLET’tir.
Merhum S. Ahmet Arvasi diyor ki: “Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.”
Düşünebiliyor musunuz, toplumu bir arada tutan iki temel taşını birbirine düşman etmişler.
Birileri çıktı, dindarlık kisvesi altında Devlete “Put!” dedi. Vatan duygusunu sulandırmak için “Yeryüzü size mescid kılındı.” Emr-i ilâhisinden dem vurdu. Oysa Vatan üzerinde özgürce kulluk yapabildiğimiz, uğruna alkanımızı son damlasına kadar akıttığımız, semâsında Ezân-ı Muhammedî’nin okunduğu topraktı.
Birileri çıktı Vatanseverlik kisvesi ile “Söz konusu vatansa gerisi teferruat!” dedi. Eyvallah da gerisinde yok saydığı, aşağıladığı değerler vardı. Dinimiz gibi, töre, terbiye, Millî hasletlerimiz gibi.
VATAN ve MİLLET, DİN ile DEVLET kapalı kaplar yasası gibi birbirini besleyen değerlerdir. Birbiri ile çatıştıranlar ard niyetli kişilerdir. Biliniz.
Târih atlaslarına bakınız.
Batırdığımız devletlerimizi görünüz.
Şimdi önemli soru şu…
Neden batırdık?
Batı, gelişip kalkınırken, yurtlarımızı paramparça ederken, içimize ırkçılık, mezhepçilik vs. birçok fitne yayarken kendileri krallıkla yönetilirken “Demokrasinin Beşiği” oldular. Binbir barbarlık ve soykırım yapmalarına rağmen “Medeniyetin Merkezi!” oldular. Demokrasi, İnsan Hakları dayatırken, sömürdükleri ülkelerde krallara, zalimlere destek oldular.
“Türklük şuur ve vakarına, İslam ahlâk ve inancına sahip bir Müslüman Türk Gençliği yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.” diyor Seyyid Ahmet ARVASİ.
Var mı katılmayan?..
Şu güzel sözünü müjde kabul edelim;
“Türk Milliyetçilerinin çile ve ızdırâba düçâr olduğu dönemler Türk Millî şuurunun yeni bir zaferini müjdelemektedir. Muztaripler, mağdurlar ve mazlumlar çoğalıp, Türk Milliyetçilerinin saflarını takviye ettikçe hareketin aşk ve harâret potansiyeli de artmaktadır.”
“Türküm, Müslümanım ve medeniyim” diyen Türk-İslâm Ülkücülerine, en az 200 yıldan beri ezilen hor görülen vatan çocuklarına… Devrimbazların neden, niçin ve nasıl düşman edildiğini acaba gösteremeyecek miyiz?
“Türküm” derse ilkel olmakla itham edilen; milletin tarihine, kültürüne ülküsüne yabancılaşmayan öğretmen, memur, polis, öğrenci, işçi ve halkın ıstırabı ne zaman bitecek?
Bu ızdırap bilin ki azalmadı.
Başörtüsü sorununu çözmek sorunu bitirmedi. Bakın şimdi “süslüman”! sorunu var. Yâni ahlâk sorunumuz var, yozlaşma sorunumuz var.
“Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.”
Hâlen çeşitli kılıklarda bunu yapmıyorlar mı?
Din ve Millet karşılaştıracak değerler değildir. Türk Milleti, İslâm’ın içindeki en güçlü millettir. Fedâisidir dinimizin…
“Türk Devletini yıkmak ve Türk Milleti’ni parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil, İslam'a da ihanet etmektedirler.”
“İslam dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk Devleti ve Türk Milleti olmuştur.” Hâlen de öyle değil mi?
Bunu anlatamadığımız için, hatta göremediğimiz paramparça olmuyor muyuz?
Siyâset, cemaat, tarikat vs. derken ötekileştirerek birbirimizi konuşamaz hâle gelmedik mi?
“Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk Milleti ve onun devleti güçlüyse, İslam dünyası da güçlüdür.” Sorarım vicdan ve İmân sahibi herkese doğru değil mi?
Çözüm, Türk Milleti etrafında kenetlenmek değil mi?
Bizi bölen, yıkan neler oldu? Tarihimize bakalım…
1. Taassup ve cehâlet. N. Fâzıl Merhum’un ifâdesi ile “HAM YOBAZ, KABA SOFTA”
2. İlim, fen ve teknolojiden kopma. İslâm ile ilk tanıştığımız dönemdeki bilimsel gayretlerden kopma.
3. Liderlerin ve hükümdar sülâlelerinin enâniyeti. Genel Türk Târihi’ne bakınız. Kurultay geleneğinin zayıflayıp güçlü liderlerin enâniyeti kardeş kavgalarına neden olmuştur.
Millî bilinç, ilgili devletlerimizin sınırlarına hapsedilmiş, her bir Müslüman Türk Devleti imparatorluk dahî olsa hükümdar ailelerinin kabile, ruğ, boy devleti gibi davranılmıştır. Bunun elbette istisnâsı vardır. Ancak bu genel sorundur.
Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi’nin Cihan Hükümdarlığı ile olamayacağı görülmelidir. Bu mefkûre, Türk Milleti’nin birlik berâberliği ile hayat bulur.
Bugün de bağımsız Türk Devletleri kendilerine has târih bilinci oluşturma derdindeler. Bilelim ki bu kötülüğü bize ne komünizm ne de emperyalizm yapamaz.
Türk Millî Tarihi vardır. “Kazak, Özbek, Türkmen Tarihi…” diye birbirinden kopuk, birbirine karşı tarih yazmak ihanettir. Bugünün sınırları Ruslar tarafından, İngilizler tarafından çizilmiştir.
Türkiye de 16 Türk Devleti’ne Safavî, Eyyübîler gibi devletlerimizi de eklemelidir.
Tarihimiz kucaklayıcı hatıralarla doludur.
“Objektif Tarih” aldatmasından kurtulunmalıdır. Millî Türk Târihi yazılmalıdır.
4. Bölücülük: Ülke ve ümmet coğrafyasında her türlü bölücülüğün arkasında dış güçler vardır.
Bölücülerin en temel argümanları ve aldatmaları sözde hassâsiyetleridir. Oysa “hassâsiyet” kisvesi ile yaptıkları düpedüz bölücülüktür. Bize her mânâda “orta yol”u emreden Rabbimizin bu emrinde nice hikmetler vardır.
İstişâre emreden Rabbimize de kulak verdiğimizde, kaybettiğimiz KURULTAY, istişâre geleneğimizi incelediğimizde mükemmele ve güce nasıl ulaşacağımızı göreceğiz.
Bölücülük nasıl yapılıyor?
a. Mikro-milliyetçilik (unsur, ruğ, boy vs. enâniyeti)…
b. Mezhep, cemâat, fırka vb. dinî görünümlü unsurların fitneleri…
c. Siyâsî görüş ayrılıkları…
5. Ortak ve Millî Ülkü’nün kaybedilmesi ve yozlaşma. Millîlik vasfını kaybetmiş kesimlerin tamâmında büyük sıkıntılar vardır.
Toplumda açılan sosyal yaralara bakın!..
Altından hep yabancıların kullandığı gayrimillî yapılar, teşekküller çıkacaktır. Bu yapıların siyâset, inanç değerleri vb. niteliklerine ve taraflarına bakmayınız. “Bizden!” kavramı, doğru değerlendirilmelidir.
Millî hassasiyetleri olmayan birileri bizden olamaz, olmamalı. Değerlerin sulandırılma şekillerini de iyi inceleyiniz. Çoğunlukla “hassâsiyetler” deyip sulandırarak, çoğaltarak, ekleyerek tahrip ediyorlar. Ya da kaba taklitçilikle. Onun kisvesi de hazır; Çağdaş, lâik, modern vb.
Biz yozlaşmaya ve yozlaştıranlara karşıyız.
Biz muhafazakârız. Doğru. Ancak Mekke müşrikleri gibi yanlışın muhâfazasını da savunmuyoruz.
Biz milletimizin temel taşı, ana direği olan değerlerimizin korunmasını ve geliştirilmesini savunuyoruz.
Ne yapılmalı?
Ülkede, demokrasi var.
Demokrasinin tecelligâhı TBMM’dir.
Hatta TBMM, hilâfet makamının da şahs-ı mânevîsine tevdi edildiği kurumdur.
Karar vericiler siyâsilerdir. Dolayısı ile siyâset kurumunun koordineli, sorumlu ve bilinçli davranması gerekir.
Halkımız, siyâset kurumuna içinde bulunarak katkı sağlamalı, yönlendirmeli hatta baskı yapmalıdır.
Bu manâda; siyâsetin temel iki kanadı vardır; İktidar ve Muhalefet.
Batı ülkelerine bakınız.
Ülke ve millet menfaatleri her şeyin üzerindedir. Ya Türkiye’de? “Bizde de böyle” diyebilir miyiz?
Maalesef hayır!
Ülkede iç politik ilişkiler ve menfaat paylaşımından daha büyük sorun içinde yaşadığımız coğrafyadır. Ülkemizin temel hedefi de Güçlü ve Büyük Türkiye’nin ihyâsı olmalıdır.
Bu itibarla;
1. İktidar, uluslararası ilişkileri geliştirirken, görüşmelere giderken muhalefet liderleri ile toplantı yapmalıdır. Bu gelenek hâline getirilmelidir. Sistemin ve sorunların içine muhalefet ne kadar çekilip sorumluluklar ve kararlar paylaşılırsa eleştiri ve istismar o kadar azalır. Hatta bu toplantılar periyodik hâle getirilebilir.
2. Muhalefet partileri gölge kabineler kurmalı, bunun yapısını kamuoyu ile paylaşmalıdır.
3. STK ve diğer sosyal yapılar ki cemaat tarikâtlar dâhil kontrol edilebilir olmalıdır. Meşrûiyet kadar yasallık da değerdir, korunmalıdır. Her türlü STK yapısı ve siyâsi yapılar argo tabirle “merdiven altı oluşumlar”dan uzaklaştırılmalıdır. Kontrol edilebilir olmalıdır.
4. Ülkemizin Millî hedefleri üzerinde toplum kesimlerini kucaklayan, ortak esaslar konmalıdır. Bu esaslara uygun olarak resmî, özel tüm eğitim kurumları (mektep), kışla, camî müfredâtı dâhil yeniden tanzim edilmelidir. Özellikle üniversitelerde, bölümüne bakılmaksızın Millî menfaatlerimizle ilgili dersler konmalıdır.
5. Kardeş Ülkelerle birlikte hareket etmenin en kolay yöntemi “Diasporada Birlik”tir. Düşünün, Türk Dünyası’nı, İslâm Ülkeleri’ni birlikte hareket ettiremeyebilirsiniz. Ancak diğer ülkelerdekileri özellikle ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Kanada vd. ülkelerdeki Müslümanları ve Türk Halklarını, hatta tüm Osmanlı Vatandaşlarını örgütleyebilir, talep oluşturtabilir, dış politika kadar iç politik duruş ve algıyı yönlendirebilirsiniz.
Bu arada, FETÖ Hâinlerinin ABD’nde Ülkü Ocakları’nı neden terör örgütü listesine koydurmaya çalıştıklarına bakınız. Sebebini düşününüz. Acaba ABD ve Batı ülkelerindeki aktif gayretlerini engellemek olabilir mi? “Türk” kelimesi etrafında insanların bir araya gelmesine engel olmak olabilir mi sebebi?
Düşünelim…
Özetle mahâret İstanbul’da İngiliz İşgal Orduları’nın isyancı asî Şerif Hüseyin’in eline tutuşturduğu zamanının ihânet bayrağını “Filistin Bayrağı” diye İstanbul’da sallamak değildir. Mahâret Türk Bayrağını her yerde, tüm Türklerin ve Müslümanların ortak bayrağı hâline getirmektir. Burada oluşacak algı ve kanaat içerdeki birliğe çok büyük katkı ve etki sağlayacaktır.
Azîz Milletim!..
Söyleyecek çok şey var.
Eksik aramıyoruz. “İki günü denk olan zarardadır.” diyen bir öncümüz var. Gülümüz SAV. Düşmanlarımızın sürekli kuşatmaya devâm etmesi, içeride büyütülen her türlü aldanmışlık ve yozlaşma karşısında çok çalışmaktan, çözüme katkı sağlamaktan, hamâset girdâbında boğulmadan Büyük ve Güçlü Türkiye Hedefi’ne koşmaktan başka çâremiz yoktur.
Dünden dersler alıp yârınları planlamalıyız.
Biz de 10, 50, 100, 500, 1000 yıllık planlar yapmalıyız.
Başarının biricik anahtarı çok çalışmaktır. Birlik içinde olmaktır. Millî değerlerimize sadâkatle bağlılıktır.
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
Strateji ve Yönetim Uzmanı
(1) Kuntay, Mithat Cemal.