?>

"Hedefteki İran!.." ve Star, Habertürk, Cumhuriyet ile Akşam yazarlarını, ABD, İsrail, İran ekseninde üst üste okumak!

ArşiV-lik- YaZı-Lar...

7 yıl önce

Önce, “Bölgedeki politikaları pek parlak olmasa da hedefteki ülke İran’ın sapasağlam ayakta durması lazım” diyen ve bu sebepleri özetleyen Sevil Nuriyeva’nın “İran düşerse!” başlığı altındaki yazısı, ardından bir önceki gün, üç ayrı gazete köşesinde yer bulan üç köşe yazarının yazdıkları ile duruma bakalım.

Peş peşe ya da üst üste okununca mevzu net olarak anlaşılabiliyor ve kimin nerede durup ne dediği de  ortaya net olarak çıkabiliyor.

Nuriyeva’nın net cümlelerle altını çizdiği tablo, oturduğu Amerika’dan bölgeye mercek tutarak bakan Serdar Turgut’un CIA-MOSSAD ekseninde İran’a karşı oluşturulan “gizlice kaçırılan yarım ton belge” tezgâhı ve İsrail-ABD gidiş gelişleri arasında olup bitenlerle, planlananlara dair isim isim hatırlattıkları ve oynanan oyuna ayna tutması ile daha da netleşirken;

Ceyda Karan ise “Suriye planları yolunda gitmeyen ABD öncülüğündeki cephe, savaşı Ortadoğu’ya genişletme hamleleri yapıyor.” diyerek başladığı yazısında, Trump kabinesindeki yeni “şahinler”in durduğu yer, Netanyahu’nun belge şovu ile yalanları ve İran’ın takınacağı tutuma işaret ettikten sonra, meselenin özünde Suriye’de çıkarılan savaşın yattığını kaydetti.

Son yazı ise veriler ve dayanaklarla bölge açısından genel bir tehlikeye işaret eden bu üç yazının ardından, Amerika’da oturup derledikleri ile bölgeye dair elle tutulur, gözle görülür işaretlere dikkat çeken Serdar Turgut’un aksine, bu ülkede oturup TV ekranlarına “Dış politika uzmanı” olarak çıkarılan ve gazete köşesinde “görüş” serdeden Ufuk Ulutaş diye birinin sanki Amerika’dan ses veriyormuş tavrı ile dile getirdikleri; “ABD’nin kafası karışık”mış da ama “Trump tutarlı”ymış da… Fransa’nın Macron’u AB’nin falanı Netanyahu’nun yalanı İran’ın karşısı Körfez’in şarkısı… Sanki diğer 3 yazıda bahsi geçtiği gibi ne bir tehdit ne bir tehlike var ortada; dert sadece onun-bunun dedikleri… Çocuk kandırmacası mı çocuk karalamacası mı!.. Neyse... Arşivde bu da bulunsun diye “Çerez” niyetine…

.

İşte peş peşe o yazılanlar

:

-1-

İran düşerse!” başlığı altında Star’daki yazı

:

Netanyahu’nun İran’ı açıktan hedef alan gösterisi ardından, İsrail Parlamentosunun Hükümetine savaş izni veren yasası tablonun bir parçası gibi sesli olarak ortaya çıktı.

İsrail’in 1960’dan itibaren, üstüne basa basa “bu coğrafyadan benim dışımda kimsenin nükleer silahı olmasına izin vermem” doktrinini, Netanyahu’nun son gösterisinin alt yapısı olarak görmemiz lazım!

İsrail kurulduğu günden itibaren bu bölgenin esas gücü olma çabasını sadece devletleşme süreci ile değil hem de coğrafyanın devletlerinin yönetimlerini eline alarak dizayn ettiğini göstermekte. 

İNGİLİZ-YAHUDİ İTTİFAKI İLE COĞRAFYANIN GELECEĞİ VE HEDEFTEKİ İRAN…

Koca Müslüman coğrafyanın, bu yapının elinde esir olmasını da sadece son yüz yıla bakarak yorumlamamız mümkün değil. 

Osmanlı’nın çöküşünü dizayn ederken İngiliz-Yahudi İttifakı “bu coğrafyanın geleceğinde, Türklerin varlığının ne anlam taşıdığını ve bu anlamı daha fazla nasıl sıradanlaştırabiliriz” sorusuna cevap aradığını ve bu arayışa bir nevi cevap bulduklarını, günümüz senaryolarını idrak ettikçe net görmekteyiz.

İRAN’A YÖNELİK TEHDİT, RUSYA İÇİN DE TEHDİT!..

Şimdi açıktan İran hedefte! 

İsrail, İran’ı vurmakla tehdit ediyor. 

Geçmişte de ediyordu. 

Lakin ABD yönetimleri, İsrail’e bir nevi ayar verebiliyordu.

Şimdi durum farklı. 

Gerçi İsrail’in İran’ı vurması, şimdilik daha çok gösteri olarak yorumlanmalı. 

İsrail de biliyor ki; İran’ın vurulması, İsrail’e çok büyük bedel ödetir.

Çünkü İran devlet yönetimi yapısı, Suudi Birleşik Arap Emirlikleri yönetim yapısı ile aynı değildir. 

Yani İsrail’in elinde tam bir kukla yönetim değildir. 

Diğer taraftan İsrail her ne kadar Rusya ile temasları sıcak tutmaya gayret etse de, sonuçta Rusya’nın da İran’a yönelik hamlelere seyirci kalacağı söylenemez. 

Ayrıca Rusya’nın da, İran’ın yayılmacılık tutumundan pek fazla hazzettiğini söylememiz mümkün değil. 

Buna rağmen Rusya için, İran’a yönelik tehdit ciddi boyuta geçerse, bu durum Rusya için de tehdit anlamını taşımaktadır. 

POLİTİKALARI PEK PARLAK OLMASA DA İRAN’IN SAPASAĞLAM AYAKTA DURMASI LAZIM…

Diğer taraftan Türkiye için de, bu durum ciddi rahatsızlık sinyali anlamına gelmektedir. 

İran’ın bölgedeki politikaları, şimdiki parçalanma sürecini tetikleyen unsur olsa bile, İran’ın mezhepçi bakış açısının bölgesel dayanışmaya katkısı yerine olumsuz yansıması söz konusu olsa da, Türkiye’nin de İran’ın hedef alınmasına seyirci kalmayacağı aşikârdır. 

ABD politikalarına baktığımızda, İsrail’in yüksek cesaretinin nereden geldiğini anlamaktayız.

İranlı fizikçilerin ve nükleer uzmanlarının sağda solda öldürüldüğü zamanları hatırladıkça, İsrail’in uzun yıllardır çalışmalarının içeriğini de analiz edebiliyoruz.

İran hem de bu bakımdan düşmemeli!

İran politikalarının pek parlak olduğunu, kusura bakmasın yazamayacağım! 

Mezhepçi yayılmacılık derdi ile coğrafyada kurguladığı ortamın, tam bir felaket olduğu da bir gerçekliktir. 

Dahası var! 

İran’daki Türklere uyguladığı siyaseti de görmezden gelmemiz mümkün değil. 

Lakin gerçeklik şu ki; şimdiki konjonktürel durumda, İran’ın sapasağlam ayakta durması lazım!

Çünkü küresel felaket rüzgârı, şimdilik İran’ı hedefi gösterse de, yarın başka taraflara esmeyeceğini kimse garanti edemez!

Sevil Nuriyeva, Star -5 Mayıs 2018, Cumartesi-

:

-2-

“CIA-MOSSAD operasyonu” başlığı altında Habertürk’deki yazı

CIA Başkanı’yken Mike Pompeo 4 ayda 3 kez İsrail’e gitti.

Hepsinde de öncelikli (bazen de tek) gündem maddesi, İran’ın bölgede artan etkinliğiydi. 

İran içindeki Yahudi camiasından da devşirilen MOSSAD ajanları, nükleer belgelerin bulunduğu gizli depoyu bulduklarından birkaç gün sonra, ocakta casuslar âleminde “Model” lakabıyla tanınan MOSSAD Başkanı Yossi Cohen, Washington’a geldi.

Belgelerin depoda bulunduğu, CIA Başkanı Pompeo’ya iletildi. 

Sonra da CIA’nın İran’a yönelik gizli operasyonların başındaki (düzenli namaz kılan bir Müslüman olduğundan) “Ayetullah Mike” lakaplı Michael D’Andrea’nın katılımıyla yapılan toplantıda İran’a yönelik CIA-MOSSAD operasyonu planlandı.

PLAN TOPLANTISI

Toplantıyla ilgili bilgileri olan kaynaklarım, zincirleme yakacak kadar sigara tiryakisi olan D’Andrea’nın bu bağımlılığının toplantıda sıkıntı yarattığını ve sık verilen kısa aralarla konunun geçiştirildiğini söylüyor.

Sonunda CIA ajanlarının vereceği lojistik destekle MOSSAD ajanlarının dokümanlara ulaşması planlandı. 

MOSSAD’ın İran’a yönelik İHA operasyonlarının yönetildiği Kuzey Irak Kürt bölgesindeki merkezin de tam devreye sokulması gerektiği kararlaştırıldı.

BELGELER ÇIKARILDI MI?

Bunları bana aktaran tecrübeli kaynağım, depodaki belgelerle ilgili bir netlik olmadığını ve iki olasılığın bulunduğunu söyledi:

1- Depoda duran dosyaların fotoğraflarının ve videolarının çekileceği kesindi, ama bunların fiziksel olarak çıkarılmasına hemen karar verilemedi.

Çünkü toplam ağırlığı yarım tona yakın tutuyordu ve bu kadar yüklü bir malzemenin İran’dan gizlice çıkarılıp İsrail’e aktarılmasının önünde ciddi problemler görülüyordu.

Ağırlığı fazla olan mallarla ilgili İran kaçakçılığının geleneksel olarak yapıldığı Türkiye’deki Yüksekova bölgesinin bu operasyonda kullanılması riskli görülmüştü.

CIA, Türkiye ile İran’ın arasının iyi olduğu bu dönemde böyle bir yolun operasyonda kullanılmasını riskli buluyordu.

Bunun yerine deniz yolunun kullanılarak sürat motorlarıyla bunların bir Körfez ülkesine, tercihen de Katar’a aktarılması, oradaki Amerikan üssünden de İsrail’e gönderilmesi opsiyonu ağırlık kazandı.

2- Bütün bu hazırlığa rağmen dosyaların hâlâ fiziksel olarak çıkarılıp çıkarılmadığı belli değil. 

CIA, İsrail’e ellerinde olan belgelerden yola çıkarak dosyaların benzerlerini hazırlayabileceklerini aktardı.

Washington’daki uzmanlar, Netanyahu tarafından basın toplantısında gösterilen dosyaların CIA ve MOSSAD işbirliğiyle zaten bilinen eski dosyalardan hazırlanmış olması ihtimalinden de bahsediyor.

“Belgeler İran’dan çıkarıldı” lafı yayılarak (casus deyimiyle legend) “Güçlü MOSSAD efsanesine katkı da yapılıyor olabilir” deniliyor. 

İşte bu nedenle belgelerde yeni bir bilgi olmadığı ifade ediliyor. 

Avrupa ülkeleri de bu nedenle belgelere sıcak yaklaşmıyor.

İNGİLİZCE VERİLEN MESAJ

Ama bu ikinci yoldan gidilmiş olsa bile operasyonun amacına ulaştığı söyleniyor.

Operasyonun amacı, İsrail Savunma Bakanlığı’ndaki basın toplantısında Netanyahu’nun konuşmasını İngilizce yapmasından belliydi.

O basın toplantısı, sadece Başkan Trump’a nükleer anlaşmayla ilgili karar verme tarihi olan 12 Mayıs yaklaşırken “İran’la nükleer anlaşmadan çık” mesajı vermek için yapıldı.

FDD VE BOLTON DEVREDE

Bu süreçte şu anda Washington’daki güç hiyerarşisi içinde en güçlü konumda olan, İsrail yanlısı neo-con’ların kurduğu İran takıntılı Foundation for the Development of Democracies (FDD) vakfı, tüm güçlü bağlantılarını kullanarak harekete geçti.

Bu vakıfla yakın bağlantıları bulunan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Trump’a İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çıkılması gerektiğini anlatmaya başladı.

Zira Bolton’un göreve atandığı haberi İsrail’de neredeyse bayram gibi kutlanmıştı; şimdi de o kendisine duyulan güvenin gereğini yerine getiriyor.

Bu arada resmen atanma günü yaklaşan ve yakında Ayetullah Mike’ın patroniçesi olacak Gina Haspel’in de bu operasyona destek verdiğini, bu tür operasyonların ileride de devam edeceğini yakın çevresine söylediği belirtiliyor.

Serdar Turgut, Haberturk -4 Mayıs 2018, Cuma-

.

-3-

Trump ile Bibi’nin ‘nükleer oyunu’ başlığı altında Cumhuriyet’teki yazı

:

Suriye planları yolunda gitmeyen ABD öncülüğündeki cephe, savaşı Ortadoğu’ya genişletme hamleleri yapıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın kabinesindeki yeni ‘şahinler’ yerlerini ‘Suriye’den çekilmeyiz, İran’ı etkisizleştireceğiz’ diyerek aldılar. 

Trump, bir mucize olmazsa, 12 Mayıs’ta İran’la 2015’te imzalanmış nükleer anlaşmadan (Ortak Kapsamlı Eylem Planı-JPCOA) çekilmeye hazırlanıyor. 

Bu koşullarda ‘Bibi’ lakaplı İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun pazartesi günü ‘İran’ın nükleer arşivini’ yeniymiş gibi sunması doğrusu hiç şaşırtıcı olmadı. 

***

NETANYAHU ŞOVU İLE TAHRAN’A YARIM TONLUK İSRAİL OPERASYONU…

Netanyahu, televizyondan yayımlanan ve İngilizce yaptığı şovunda ‘İran yalan söyledi’ tezi eşliğinde 110 bin kâğıt, uydu fotoğrafları, klasörler ve CD’leri sundu. 

İsrailli yetkililere bakılırsa, Mossad geçen ocakta çok gizli bir operasyonla Tahran’ın güneyindeki bir depoya girip ‘yarım tonu’ bulan belgeleri tereyağından kıl çeker misali alıp aynı gece İsrail’e götürmüş. 

Doğruysa istihbarat tarihine geçecek operasyon! 

Yine doğruysa İranlılar en değerli gizli belgelerini bir depoya tıkıp Mossad’ın almasını izleyecek denli aptal demektir! 

***

UAEK İRAN RAPORLARI ORTADAYKEN NETANYAHU’NUN 2002 IRAK YALANLARI İLE 2012 BM ŞOVU AKILLARA GELDİ…

Gel gör ki, Netanyahu’nun söz ettiği ve İran’ın Bush yönetimi tarafından ‘şermihverine’ alınması sonrasında yaptığı ‘Amad planı da, uranyum zenginleştirme çalışmaları ve modellemeler de’ UAEK için yeni değil. 

Öyle ki kimi uzmanlar Mossad’ın aslında 2015 anlaşması sürecinde İran’ın bizzat teslim ettiği ve UAEK’nin dosyasını kapattığı belgeleri ‘hacklediğini’ söylüyor. 

Dolayısıyla sunum, İsrail’in eski güvenlik bürokrasisi dahil kimseyi ikna etmediği gibi, herkesin aklına Netanyahu’nun 2002’de Irak’la ilgili yalanları ve 2012’de BM Genel Kurulu’ndaki kartonlu şovu düştü. 

UAEK 2016’dan beri 10 raporla İran’ın anlaşmaya uyduğunu belirtmişken, İsrail’in Ortadoğu’nun nükleer silahlı tek gücü olduğu herkesin malumu. 

Yine ortak görüş, JPCOA’nın zaten İran’ın sağladığı ilerlemeler yüzünden yapıldığı. 

Anlaşmayı yaptırımları kaldırma sürecine uymayıp bankacılık sisteminde pürüzler çıkararak ihlal edense Trump yönetimi. 

***

Fakat İsrail liderinin derdi, doğruluk yahut dünyayı ikna etmek değil ve aşikâr ki, bu iş ABD ile koordineli. 

Nitekim, Mossad en baştan CIA’yı bilgilendirmiş, Netanyahu da mart başında Trump’ı. 

ONCA TAVİZ VEREN İRAN…

JPCOA çok taraflı. 

Bugüne dek sorun AB cephesinin tutumuydu. 

Son temaslardan Almanya dışında Britanya ve Fransa’nın JPCOA’nın yeniden müzakeresine meylettiği anlaşılıyor.

Aslında anlaşmadan memnun Avrupalıların ‘İran’ı yitirmeden ABD’ye kur yapmak’ diye özetlenebilecek ‘etkisiz eleman’ hallerinin karşılığı yok. 

İranlılar nükleer programlarından onca taviz vermiş, sıkı denetim sürecine girmişken, anlaşmayı yeniden müzakere etmez. 

Üstelik nükleer silahların yasaklanması anlaşmasından çekilme hakları doğar. 

Bu çok net. 

Arkalarında Rusya ve Çin’in duracağı da. 

***

Peki, bunlar niçin oluyor? 

Çünkü ABD, Suriye sıkışıklığında Rusya’yı ‘şimdilik’ idare ediyor ama İsrail, ‘varoluşsal tehdit’ gördüğü İran’ı eşiğinde buldu. 

Suriye’de İran’a ait olduğu söylenen hedeflere vurkaç’lar İranlıların serinkanlılığında yitip gidiyor. 

Rusya ile İran arasına ‘kara kedi’ sokulamıyor. 

Üstelik Suriye ordusunun saha hâkimiyeti eşliğinde artık gerek duymadığı Hizbullah askeri gücünü 2006 savaşından bu yana iyice pekiştirip Lübnan’da pozisyonunu tahkim ediyor.

İsrail’in elinde Golan’da Rusya’ya benimsetemediği 60 km’lik tampon bölge ve Körfez bağlantılı cihatçılar var.

Körfez monarşileriyle ‘kutsal olmayan ittifakın’ olası getirileri soru işareti. 

***

LÜBNAN ÜZERİNDE KARA BULUTLAR…

Bu koşullarda Suriye’de İran’a tahammül edemeyeceği kayıplar yaşatılamayacaksa, Lübnan üzerinde kara bulutların biriktiğini söylemek yanlış olmaz. 

İronik olan olası çözüm için kimse artık ABD’ye bakmazken, ‘acaba Rusya bir şey yapabilir mi’ sorusunun yöneltilmesi. 

Kıssadan hisse, Suriye’de Sünni siyasal İslamcı yatırımı üzerinden savaş çıkararak başlarına büyük işler açtılar.

Bölgeyi biteviye ‘yıkım ve kaosa’ boğanlar, bizzat yarattıkları hayaletlerle boğuşuyor.

Bedelini ‘şimdilik’ başkaları ödüyor.

Ceyda Karan, Cumhuriyet -4 Mayıs 2018, Cuma- 

.

-4-

“İran anlaşmasında Avrupa-İsrail çekişmesi” başlığı altında Akşam’daki yazı

:

İran Nükleer Anlaşması tartışılmaya devam ediyor.

Anlaşmaya taraf olan ülkeler arasında kafası en karışık ülke ABD.

Anlaşmayı Obama’dan devralan Trump, henüz başkan seçilmeden önce de anlaşmaya dair muhalefetini ortaya koymuştu. 

Bu açıdan Trump’ın tutarlı bir duruşa sahip olduğunu teslim etmek lazım. 

Fakat Trump’ın bu duruşu, ABD’nin tüm devlet kurumları tarafından paylaşılmıyor. 

ABD’den anlaşmaya dair farklı sesler yükseliyor.

Anlaşmadan çekilme opsiyonunu daha önce erteleyen Trump ise bu çok sesli ortamda anlaşmadan gerçekten de çekilmeye hazırlanıyor. 

Trump göreve gelirken İran Nükleer Anlaşması için “imzaladığımız en kötü anlaşma” minvalinde açıklamalar yapmıştı. 

İran’dan gerçek anlamda bir garanti almadan, İran’a karşı baskıyı hafifletme sözünde bulunulduğunu düşünüyor. 

Bu düşüncesinin merkezinde ise İran’ın nükleer çalışmalarını durdurma konusunda samimi olmadığı ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun incelemelerini sağlıklı bir şekilde yürütmediği inancı yer alıyor. 

Farklı seslerin yükseldiği ABD’nin anlaşma konusundaki tutumu doğal olarak kritik öneme haiz

Bu sebepten iki eksen Trump’ın nihai kararını etkilemek için yoğun çaba sarfediyor. 

Bir tarafta ABD’yi Avrupa’nın pozisyonuna yaklaştırma görevini üstlenen Emmanuel Macron; diğer tarafta ise anlaşmaya karşı sesini en fazla yükselten İsrail ve bazı Körfez ülkeleri yer alıyor. 

Macron’un çok konuşulan ve bir PR kampanyasına dönüşen ABD ziyaretinde önemli başlıklardan birisi İran’dı.

Macron, anlaşmanın eksiklerini olduğunu ve bu eksikliklerin ABD’nin endişelerini yatıştıracak şekilde giderilebileceğini söylüyor. 

Trump’a anlaşmadan çekilmesindense anlaşmanın revize edilmesini teklif ediyor. 

Diğer bir deyişle Trump’a “eksikleri giderelim, anlaşmayı koruyalım” diyor. 

Macron’un bu çağrılarının henüz Trump’ın zihninde yer edindiğini söylemek mümkün değil. 

Fakat, Avrupa İran’ı daha ağır şartlarla bir anlaşmaya imza atmaya ikna edebilirse, Trump bunu kendi diplomasi hanesine bir başarı olarak yazacak ve tıpkı Kuzey Kore’de olduğu gibi “İran’ı benim sert tutumum tavize zorladı” diyecek. 

İsrail ise bu konudaki en aktif ülke konumunda. 

Trump’ın Avrupa eksenine yaklaşmasını önlemek için görsellerle zenginleştirilmiş sunumlar yapıyor. 

Daha önce BM Genel Kurulu’nda yaptığına benzer bir şekilde İran’ın anlaşmaya dair “yalan” söylediğini “belgelerle” ispatlamaya çalışıyor. 

Son sunumda kullandığı belgeleri İsrail istihbaratının İran’ın Şorabad kentindeki bir depodan kaçırdığını iddia etti. 

Bu belgeler Netanyahu’ya göre “İran’ın daha önce nükleer çalışmalarıyla alakalı yalan söylediğini” ve “anlaşma sonrasında da çalışmalarını gizlemeye devam ettiğini” ispatlıyor. 

Netanyahu diğer bir deyişle Trump’ın önceki iddialarını belgelendirmeye çalışıyor. 

Başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Körfez ülkeleri de ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve İran’ın üzerindeki baskıları artırmasını istiyor. 

İran ise beklemede. 

Bir taraftan İsrail’in iddialarını reddediyor, diğer taraftan ise anlaşmadan çekilmenin ABD ve müttefikleri açısından maliyeti olacağı tehdidini üstü kapalı bir şekilde dillendiriyor. 

Avrupa’nın hem İran’ı hem de Trump’ı ikna etmesi gereken şu kritik dönemeçte Trump’ı İsrail’in pozisyonundan uzaklaştırmak pek mümkün görünmüyor. 

Ufuk Ulutaş, Akşam - 4 Mayıs 2018, Cuma-

:

Yazılarda bazı siyahlaştırma ve paragraf açmalarla grileştirilen ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI