Hayatın saklı bahçesinden insan manzaraları

Hüseyin Burak Uçar

2 yıl önce

“Edebiyat, hayatın bizatihi kendisi aslında. Fakat çoğu zaman, görünenle yetinmeyerek onun ardındaki saklı bahçeyi seçiyor kendisine yaşam alanı olarak. Sıradan olmaktan kurtulmak için hayalin büyüsünü kullanıyor. Balkabağını bir arabaya dönüştürebilme gücünü oradan alıyor çünkü.

Bunu bir kandırmaca olarak değil de gerçeği açığa çıkarmak için yapıyor. Çünkü olanı olduğu gibi, görüneni göründüğü gibi aktarmanın derdinde değil edebiyat.

Onun derdi perdenin arkasını, duvarın ardını, görünenin görünmeyen tarafını anlatabilmek, evreni, dünyayı, insanı ve hayatı okuyabilmek. Bu sayede insanın önce kendisini sonra da her şeyin sahibini tanımasına aracılık etmeyi amaçlıyor. İnsanın insan olma sürecinde çok önemli bir vazife üstleniyor.

İnsan ilişkilerinin çok önemli olduğu ve başarılı olmanın daha çok buna bağlı olduğu bir mesleği çok uzun süre başarı ile icra etmemde okumaya ve yazmaya olan özel ilgimin büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü okumak ve yazmak hayatınızda hangi işi yaparsanız yapın sizin o işte daha iyi olmanıza katkı sağlıyor.

Çocukluğumdan beri edebiyatın, diğer ifade ile hayatın bu saklı bahçesinin hep yakınlarındaydım.

Okumak ve yazmak, hep tuttular elimden hiç bırakmadılar.

Kırklı yaşlarımda bile büyüyünce yazar olacağım diyerek sık sık gülümsettim çevremdeki yüzleri.

Shakespeare’in kırk beşinden sonra yazmaya başladığını öğrenmiştim çünkü. Ve bir gün, topladım cesaretimi ve çaldım bu saklı bahçeye açılan o kapıyı. Fakat öğrendim ki önce çalmam gereken kapı, bir ustanın kapısıymış.

Ondan edebiyatın ve yazarlığın sırlarını öğrenmeliymişim. Talebe olmalıymışım bir süre. Talep eden olmalıymışım. Aşk derecesinde bir bağlılık gerekiyormuş.

Çok çalışmalı ve uykusuz geceleri göze almalıymışım.

Üstelik daha çok okumalıymışım yazmak için. Yeni kelimeler biriktirmeliymişim. Bazı kelimeleri ise çıkartmalıymışım hayatımdan.

Beğenmemeliymişim öyle her yazdığımı. En ağır eleştiriye tahammül edebilmeliymişim. Kelime işçiliği yapmalıymışım, çünkü bir heykeltıraştan farkı yokmuş yazarın.

Fazla kelimeleri atmalı ve o cümle için en doğru kelimeleri bulmalıymışım.

Sabırlı olmalıymışım, yazana zor gelmeyen yazı okuyana zevk vermezmiş.

Oldum’ demek için acele etmemeliymişim. Zaten bu bahçede, ‘oldum’ diyene rastlamak mümkün değilmiş. Burada olmak ile ölmek aynı şeymiş.”

Bu cümleler, Zafer Bilim Sanat ve Kültür Dergisinde yayınlanan öykülerimden oluşan ve bu ay başında yayınlanan kitabım “Hayalin İçinden Öyküler-Hayalbaz”a yazdığım ‘önsöz’den. 

Bu ön söz hayal kurmanın, edebiyatın ve insanın gelişiminde ne kadar büyük bir rol oynadığının altını çizmek istedim.

Takdir edersiniz ki edebiyatın da insanın inşasında büyük etkisi var. Çünkü okumak ve yazmak, edebi ölçülerde olursa, bu inşanın çok daha sağlam olacağı aşikardır.

İnsan bu sayede kendisini doğru tanıyabilecek, hayatı anlamlandırabilecek, evreni ve dünyayı okuyabilecektir. Ayrıca yazar olma hayalleri kuranlar için, nasıl zorlu bir sürecin kendilerini beklediğine ve neleri göze almaları gerektiğine dair ipuçları da var bu satırlarda.

Çalışma hayatım boyunca yüzlerce ekip arkadaşım oldu ve binlerce müşteri ile tanışma fırsatı buldum. Bu durum, benim insanlar ve hikayeler biriktirmeme imkan sağladı. Gelişim yazılarımda da hikayelerimde de bu birikimden çok istifade ettim.

 

Köşe yazılarımda,nasıl daha iyi, daha faydalı ve mutlu bir hayat yaşayabilirizsorusunun peşine düştüm.

Hayal kurma ve fikir üretme becerileri, ‘İnovatif’ - yenilikçi düşünce, ‘inovasyon’ ve teknolojinin insana etkileri konuları, yazılarıma nüfuz edecek kadar ilgilendiğim ve önemsediğim konular.

Aynı zamanda unutulmaya yüz tutmuş insani değerlerimizi hatırlatmayı da bir görev addediyorum.

Öykülerim ise Zafer dergisinde kullandığımız üst başlıkta olduğu gibi: Hayalin İçinden Öyküler. Diğer bir ifade ile, bazen üzerine hayal sosu dökülmüş, bazen gerçekliği arttırılmış ve çoğu zaman da hayatın saklı bahçesinden insan manzaraları seyredebileceğiniz öyküler.

Aslında köşe yazılarımın kitaplaşma çalışması devam ediyor. Fakat ilk kitabım olmak öykülerime nasip oldu ve onları “HAYALBAZ” ismi ile kitaplaştırdık. Ve kitabın mottosu “hayal, gerçeğe ulaştıran bir köprüdür ve bu köprüyü kurmak için bir hayalbaz gerekir.” cümlesi oldu.

Hayalbaz; hayal kuran-hayalci anlamına geliyor. Aynı zamanda gölge oyununda oyunu sahneleyen, tasvirleri konuşturan kişiyi ifade ediyor.

Yahya Kemal Beyatlı bir şiirinde hayal kurmanın önemini şu mısra ile çok güzel ifade etmiş: “İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar”.

Einstein ise, hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söylüyor.

Eskiler, hayal gücünü “ruhun gözü” olarak tanımlamış ve hayal gücü olmayan toplumların yarını olmayacağına dair uyarıda bulunmuşlar.

Fatih Sultan Mehmet’teki hayal gücü ona “imkanın sınırlarını görmek için imkansızı denemek gerek” dedirtiyor.

Elbette ki kavli duanın ve hayalin gerçekleşmesi için gereken çabayı göstermek demek olan fiili duanın, olmazsa olmaz olduğunu unutmamak gerek.

HAYALBAZ’daki hayal-kurgu öykülerin her biri, önsözde de değindiğim o zorlu süreçlerden geçtiler: 

Bir öyküde karanlık maddenin karanlığı, bir diğerinde cennet bahçelerinden bir bahçenin aydınlığı, birinde yarım kalan bir hikâyede yazarını bekleyen bir karakter, diğerinde kırmızı kar yağınca diye başlayan sözler veren fakat kırmızı kar yağdığında ortalıktan kaybolan insanlar var.

Bir diğerinde bir ekip halinde çalışarak, insanların başına gelecek ölümcül bir kötülüğü önleyen orman sakinleri, diğer bir öyküde kaderini kendisi yazmaya çalışan birisi,

bir başkasında istediği zaman ölemeyeceğini anlayan biri var.

Bu öykülerde felekten bir gece çalmaya çalışırken yakalanan ya da asansörde karşılaştığı meczubun bir cümlesi ile hayatı değişen karakterlere rastlamak ta mümkün.

Her ne kadar hayal-kurgu öyküler de olsa hepsi insana dair gerçeklere değinen öyküler.

Lise 2. sınıf öğrencisi Ayşe Naz Uçar’ın HAYALBAZ’a olan katkısı, benim için çok değerli. 25 adet öykünün her birine, öykülerle gönül bağı kuran resimler çizdi.

İsterim ki o resimlerle bütünleşen bu öyküler, okuyanların kalplerine dokunmayı başarsınlar.

Ve yine isterim ki, içinden geçtiğimiz ve içimizi acıtan bu zor günlerde, yaralarımızı sarma ve bu yaşadıklarımızı gerçeklere uygun yorumlama çabalarımıza hayali de olsa bir katkıda bulunsunlar.

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI