Hastalık dönemi; beslenmenin ve moralin en önemli olduğu dönemdir.
Sağlık döneminde hastalanmamak için beslenmeye ne kadar önem vermek gerekiyorsa, hastalık hallerinde bu ihtimam daha da artırılmalıdır.
Hastalık hallerinde bağışıklık sistemi, bedende olağanüstü hal ilan eder, hareketi azaltır, halsizlik oluşturur, ateşi yükseltir güvenlik ihlali yapan mikroplara önlem alır.
Aynı şekilde sindirimi de yavaşlatır, mide ve bağırsakları boşaltmaya çalışır.
Böyle bir dönemde, tavuk suyu gibi bağışıklığı güçlendiren besinler tüketmek, bol su içmek ve sıcak bitki çayları ile bünyeyi desteklemek gerekir.
Hastalık hallerinde beslenme bu kadar önemli iken hastanelerimizde beslenme kalitesine verilen önem son sıradadır.
Rafine yağlar, rafine tuzlar, glikoz şurubu ile hazırlanmış tatlılar, bolca ekmek ve mizaca uygun olmayan yemeklerle hastalar beslenmekte…
Bir de hasta ziyaretlerine giderken muz, paketli meyve suyu, pastörize sütler hediye olarak götürülmekte.
Duymuşsunuzdur, eskiden şifahaneler, huzur dolu ortamlardı. Ortada havuzlar, su sesleri ile tedavi yapılırdı.
Şimdi ise şifahaneler kalktı “hastahaneler” modern yöntemlerle “daha çok hasta etmek” için tasarlanmış gibiler.
Bize, yapımıza ters olan ne varsa maddi manevi batıdan “ithal” ettiğimiz için her gün hastalıklarımız ve hasta sayılarımız artmakta.
Pandemi sürecinde, son derece duygusal, son derece psikolojik desteğe ihtiyacı olan ve birçok hastalığı olan öz halamı, hastaneye yatırdılar.
Hastaneye diri girdi, çıktığında psikolojik olarak oldukça yıpranmıştı.
Sorduğumda “vebalı gibi davranıyorlar, kapıdan bakıp nasıl olduğumu sorup gidiyorlar, banyoda düştüm kimse sesimi duymadı. Elimden tutup kaldırmadı bir ay boyunca kimseyle görüşemedim…” dedi.
Oysa, günlük işlerinin bazılarını yardımsız yapamayan halam, Covid tedavisi için girdiği hastanede, hadsiz kortizon ve diğer ilaç tedavileri, özensiz hazırlanmış yemekler ile çok daha kötü olarak çıktı.
Beslenmenin ve psikolojik motivasyonun son derece önemli olduğu bu gibi hastalık halleri maalesef işkenceye ve zehirlenmeye dönüştürülmekte.
İki elimizi başımızın arasına alıp düşünmeliyiz, “biz ne yaptık da şifadan bu kadar mahrum kaldık?” diye.
.
Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com