?>

Hamas direnişi AB, BM ve NATO ile birlikte büyük bir güce karşı mücadele veriyor

Osman Atalay

12 ay önce

Hamas direnişi AB, BM ve NATO ile birlikte büyük bir güce karşı mücadele veriyor

-Hamas direnişi, Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO’nun karar alıcı ülkelerinin askeri siyasi kuvvetleri ile birlikte, büyük bir güce karşı mücadele ediyor

-Gazze’nin direniş süreci, ABD’nin planlarını bozmaya başladı

-Direnişin ihtiyacı olan morali, lojistiği ve toplumsal desteği karşılandığı müddetçe Hamas’ın yenilmesi mümkün değildir

"Hamas sadece bir grup veya bireyden ibaret değil, öldürülemeyecek bir fikir ve ideolojidir.”

AB Yüksek Temsilcisi Borrell

Gazze Savaşı, 7 Ekim’de başladı. 24 Kasım’da ateşkes oldu. İki defa uzatılan ateşkes 7 gün sürdü.

15 bin 207 Filistinli hayatını kaybetti. 6 bin 500 Filistinli kayıp henüz ulaşılamıyor.

1 Aralık Cuma günü, savaşın ikinci evresi başladı. İlk 24 saat içerisinde bombardımanların hedefi tamamen Gazze’nin güneyi oldu.

İsrail savaş uçakları ve SİHA’ların saldırıları Refah ve Han Yunus’u hedef aldı.

İsrail, Gazze’nin kuzeyinde uyguladığı (Vur yerle bir et, güneye göç ettir) planını bugün güneyde tekrar etmeye başladı. 50 gün boyunca kuzeyde evlerini kaybeden ve bombardımandan kaçan insanlar, güneye geldiler fakat Gazze’yi terk etmediler.

Peki bundan sonra Gazze’yi neler bekliyor.

Büyük ihtimalle bir-iki ay daha Gazze’nin güneyi ağır bir bombardımana tabi tutulacak ve ardından tekrar bir ateşkes süreci başlayacaktır.

1 Aralık Cumartesi günü ateşkes sonrası şiddetle bombalanmaya başlanan Han Yunus ve Refah, kuzeyden gelen, evsiz kalan kadın ve çocukların yoğunlukla toplandığı yerdir.

Kassam Tugayları, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail güçleriyle yoğun bir çatışma yaşıyor.

Bu süreç, Gazze halkı için çok kritik bir dönemdir, eğer sivil halkın kuzeyde olduğu gibi korunmasına yönelik uluslararası somut bir adım gerçekleşmezse ya çok daha büyük bir katliam yaşanacak ya da bu insanları zorla, ölüm tehlikesi altında Refah kapısından Mısır’a, Sina’ya sürme düşüncesi var.

İsrail’in 45 yıldır Mısır’a kabul ettirmeye çalıştığı Gazze’nin Sina’ya taşınması projesinin ilk somut adımları 2007’de Hamas’ın seçimleri kazanması ardından 2008’de Gazze’ye saldırısıyla başladı.

Hamas’ın direnme gücünün nereye kadar gideceği merak konusudur.

Fakat Hamas’ın açıklamalarına ve direniş sürecine baktığımızda, Gazze’yi son nefesine kadar koruyacağı kararlı bir duruş ve inanca sahip olduğunu gösteriyor.

Gazze savaşı, 15 senedir İsrail ve ABD’nin planladığı bir gerçekliktir. Fakat son süreçte bu savaşın açıkça İsrail yanında saf tutan İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya’ya baktığımızda Arz-ı Mevud yanında, enerji koridoru savaşlarının etkisinin olduğu gerçeğini de ihmal edemeyiz.

Gazze, Filistin toprakları ve deniz sahalarında bulunan çok zengin petrol ve doğal gaz yataklarının İsrail tarafından hızlı bir şekilde üretime sokulması gözden kaçmamalıdır.

Hamas ve Filistin örgütlerinin direniş tarihinde sadece İsrail devletine karşı yürüttükleri bir savaş vardı. Bugün Gazze savaşı ile Hamas şahsında belki de Filistin halkı en zor sınavını veriyor.

Bu savaş, gerçekten Filistin halkının ve davasının mihenk taşıdır. Ya kazanacak ya uzun vadede büyük yaralar alacaktır.

Hamas direnişi, Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO’nun karar alıcı ülkelerinin askeri siyasi kuvvetleri ile birlikte, büyük bir güce karşı mücadele ediyor.

Arap ve İslam ülkelerinin gerçekleştirdiği zirveden şimdilik işe yarar bir sonuç çıkmadı.

Gazze’de savaş yeni bir sürece giriyor.

Gazze Kuzeyi 50 gün yerle bir edildi.

Şimdi Güney’de çok büyük katliam yaşanıyor.

Katledilen Müslüman Filistinli kardeşlerimiz.

İslam İşbirliği Teşkilatı, Arapların sahibi olduğu Refah kapısını insani yardıma açmaya korkuyor.

Direnişin bugün itibariyle en somut kazanımı, ABD ve İngiltere’nin geldiği yer; “Gazze’yi göçe zorlayamıyorsak, Hamassız bir Gazze yapacağız” noktasıdır.

Gazze’nin direniş süreci, ABD’nin planlarını bozmaya başladı.

Çocukların kadınların ölümleri, sivil ölümler, Batıda ciddi protestolara sebep olurken Arap-İslam toplumlarında ciddi şekilde ABD karşıtlığını güçlendiriyor.

Bu sürecin en fazla 5-6 yıl içerisinde Ortadoğu’da ikinci bir “Arap baharı”na kesinlikle dönüşeceğine inanıyorum.

ABD ve İngiltere son haftalarda Netanyahu’ya elini çabuk tutmasını söylüyor.

ABD, savaşın ilk haftasından beri aslında Gazze’de bundan sonra Hamas’ın ve İsrail’in etkili olmadığı bir yeni yönetim modelini kamuoyuna açıkladı.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Filistin için çözüm konusunda: ‎"Filistin devletinin silahsızlandırılması ve bunun için NATO güçleri, BM güçleri, Arap güçleri, Amerikan güçleri şeklinde garantiler verilmesine hazır olduğunu” açıkça ifade etti.

Mısır, BAE, Suudi Arabistan ABD ve İsrail’in öteden beri bu plan çerçevesinde çalıştıkları bilinen bir konudur.

Hamas’sız Gazze modelinde birçok isimler konuşuluyor, Mahmut Abbas, Dahlan ve 20 yıldır tutsak olan FKÖ’nün güvenilir popüleritesi de güçlü olan Mervan Barguti adı kulislerde tartışma konusudur.

Fakat bu tür tartışmaların sahada henüz son sözünü söylememiş olan Hamas karşısında sadece dedikodu değeri olabilir.

Hamas yöneticisi Halid Meşal: “Gazze'nin yönetimine herhangi bir Arap veya uluslararası gücün katılmasını reddediyoruz. Hamas sonrası dönemde Gazze Şeridi'ni kimin yöneteceğini tartışan Batılı politikacılara söylüyorum: İsrail sonrası dönemde Orta Doğu'nun nasıl şekilleneceğini tartışın” cevabını verdi.

Hamas’ın savaşın en kritik bu ikinci evresinde gerçekleştireceği sürpriz direnme gücü çok önemlidir.

Hamas’ın iki yıldır bu savunma direnişine (savaşına) çok iyi hazırlanmış olduğunu görüyoruz.

Hamas, ABD’nin Ortadoğu ve Asya’da bu güne kadar uyguladığı stratejiyi kullanıyor “Yaratıcı Kaos”.

Hamas, İsrail’i kendi sahasında karada karşılıyor. Bu Hamas’ın en büyük avantajıdır.

Dünya medyasında savaşın algısının Filistin direnişi lehine dönmüş olması çok önemli bir husus.

Gerek Batı’da gerek Doğu’da, İsrail’in insanlık suçu işlediği konusu dillendirilirken sivil toplum ve siyasi kurumlara bugün çok önemli ahlaki sorumluluklar düşmektedir.

Hamas’ın bugün tek dezavantajı, Mısır Refah sınır kapısının insani yardıma kapalı tutulmasıdır. Bu dezavantajı bozacak olan tabii ki Mısır devletinin kararıdır. Arap ve İslam ülkeleri, Mısır’ı baskı altına almak zorundadır.

İkinci husus; Gazze güneyine gelen sivillerin korunması için Güney’in sivil yaşam için güvenlikli bölge ilan edilmesidir.

Güneye sıkışan sivillerin bombardımana uğraması demek, Gazze’nin sivillerden boşaltılması ve Gazze’nin tamamen İsrail’e teslim edilmesine büyük zemin hazırlanması demektir.

Savaşın ilk gününden itibaren İsrail ile ABD arasındaki tek polemik konusu, ABD’nin İsrail’den sivil çocuk ve kadın ölümlerine dikkat etmesi konusundaki uyarısı idi.

Batıdan ABD ve İsrail’e gelen sivil çocuk ölümleri ve insanlık suçları hakkındaki eleştirilerden Biden yönetimi rahatsızdı.

Fakat, Hamas’ın terör örgütü olduğu ve Hamas’sız bir Gazze konusunda ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa ile fikir birliği içerisinde olmaları Netanyahu’ya katliamlar konusunda ayrı bir cesaret vermektedir.

Netanyahu hükümeti, Hamas direnişinin bu kadar güçlü savaşacağını tahmin etmemişti.

Savaşın uzaması karşısında İsrail kamuoyu ve devletinin kendi içinde çok ciddi bölünmeler yaşamakta olduğunu görüyoruz.

Netenyahu savaş hükümeti, 50 gündür savaş suçları içeren somut delillere rağmen, savaşın ikinci evresinde Kuzey’de uyguladığı planı, güneyde bu şekilde uygulamaya kararlı olduğunu ortaya koydu.

Netanyahu ilk gün ne demişti?

1- Bu savaş uzun sürecek

2- Gazze’yi Sina’ya süreceğiz

3- Hamas’ın üst lider kadrolarını yok edeceğiz

4- Hamassız bir Gazze kuracağız.

İsrail; ABD, İngiltere, Almaya ve Fransa’nın tam desteğini arkasına alarak bu savaşa başlayalı iki ay oldu. Bugün geriye baktığımızda savaşın ilk 50. gününde kısa sürede ateşkes anlaşması yapıldı.

1 haftalık ateşkes boyunca Hamas, 7 Ekim’de kaçırdığı 80 rehineyi İsrail’e teslim etmiş oldu. İsrail ise hapishanelerindeki 240 Filistinli mahkumu tahliye etti.

Gazze’yi Sina’ya sürme konusunda ilk iki ayda yoğun katliam ve yıkıma rağmen insanlar Gazze’yi terk etmek istemiyor, henüz gerçekleşmedi.

Hamas’ın üst düzey liderlerini henüz yok ettiğine dair bir bilgi ve gerçeklik de söz konusu değil.

Hamas’sız Gazze planı ise kısa vadede çok zor görülüyor.

Batı kamuoyundan yükselen tepkiler en çok da seçimlere hazırlanan ABD ve İngiltere’yi düşündürüyor.

Geçtiğimiz hafta, bölgede bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, hem İsrail hem de Filistinli yetkililerle görüştü. Ateşkesin uzatılması hakkında “Sekizinci gün ve daha fazlasını istiyoruz” dedi.

Hamas sözcüsü de ateşkesi uzatmak için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi ama son dakika pazarlıklarının başarısız olduğunu belirtti.

İsrail her açıklamasında ateşkesi sadece rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak bir araç olarak gördüğünü vurguluyor.

İsrail Hamas’ıyok etme” iddiasında ama Filistinli sivilleri korumak için de bir şey yapmıyor.

Blinken, İsrail’den güvenli bölgeleri ilan etmesini ve sivilleri koruyacak bir plan geliştirmesini talep etti.

Aslında bu Biden’ın seçim telaşını açıkça ortaya koymaktadır.

Amerika’daki en büyük İsrail lobisi olan AIPAC yetkilileri, geçtiğimiz hafta Netanyahu’yla İsrail’de bir araya geldi. (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi, 55.000 üyesi bulunan, ABD ile İsrail Devleti ilişkilerini düzen AIPAC, ABD-İsrail ticaret ilişkilerinin derinleştirilmesine, ortak askeri programların gerçekleştirilmesinde önemli bir etkiye sahip bir kuruluştur. 1951'de kurulmuştur. Bütçesi 65 milyon dolardır.)

AIPAC, İsrail’in Gazze’deki soykırımı nedeniyle Biden ve Demokratlar 2024 başkanlık seçimlerini kaybedebiliriz telaşını yaşıyorlar.

Bu yüzden Başkan Biden, esir değişimi sonrası işgale devam etmek isteyen Netanyahu’ya fazla ileri gitmemesi hususunda baskı yapıyor. Hatta iki devletli çözümü dillendiriyor.

Biden’a İsrail lobisinin baskısını artırmasını isteyen Netanyahu’nun da AIPAC yetkileriyle bir araya geldiği söyleniyor.

Netanyahu bu savaştan bir başarı hikayesi bekliyor. Aksi halde işinin çok zor olduğunu biliyor.

Netanyahu, kendi parti milletvekilleriyle yaptığı toplantıda şunları söyledi: "Savaştan sonra Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyebilecek tek kişi benim. Amerikalılar yer altındaki Hamas sığınaklarına inmemizi istemediler. Şifa Hastanesi'ne girmemizi istemediler ve biz de bunu yaptık. Biden'ı 49 yıldır tanıyorum ve ABD kamuoyuyla nasıl konuşacağımı biliyorum."

Amerika’da kamuoyu, ateşkes sonrasında işgalin, Gazze Şeridi'nin güneyinde zafer kazanmasının zor olduğunu tartışmaya başladı bile.

Direnişin ve Batı’dan gelen desteklerin gerçekliği bize İsrail ile ABD’nin farklı yere düştüğünü gösteriyor.

Bize düşen en büyük sorumluluk, Gazze’nin yalnızlığını kırmamız gerekiyor.

İslam ülkeleri ve sivil toplumun bundan sonra Mısır devletini daha çok muhatap almaları icap ediyor.

Gazze Direnişi ilk raundu kazanmış görünüyor.

Halk, Hamas’ın direnişine çocuk, kadın, genç ve yaşlısı ile büyük destek vererek, Gazze’yi yalnız bırakmadı.

İkinci raundda ABD Dışişleri Bakanı Blinken tarafından Hamas’sız bir Gazze için çalışmaların yürütülmeye başlandığını görüyoruz.

Bosna, Afganistan ve Suriye savaş süreçlerini ve sahip olduğu avantajlarını inceleyecek olursak Gazze’nin geleceği ile ilgili umutlarımızı koruyabiliriz.

Direnişin ihtiyacı olan morali, lojistiği ve toplumsal desteği karşılandığı müddetçe Hamas’ın yenilmesi mümkün değildir.

İsrail ordusu, büyük silah gücü ile ABD ve İngiltere desteğiyle yıkım ve katliamlarını bir-iki yıl sürdürebilir. Fakat Gazze’de sonuca ulaşması kolay değildir.

NATO’nun 11 yıl Afganistan’da, İran ve Rusya’nın 12 yıl Suriye’de sürdürdüğü savaş sonucunu iyi tahlil etmek gerekiyor.

Evet, Gazze’nin dışından bakıldığında bir karamsarlık ve umut arayışı tartışmaları içerisinde çırpınırken Gazze, direnişin içerisinden son söz olarak;

Netanyahu’nun sonu geldi mi?” diye de sorulabilir.

Onunla birlikte tehlikeli bir kalkan parçalanırken sütunları işgal ve zorbalıkla örülmüş olan Ortadoğu’nun özellikleri de ortadan kalkıyor.

Washington ve Tel Aviv’de Netanyahu’nun yerine kimin geçeceği ve ondan sonraki süreçte Filistin direnişine karşı ne gibi tavizler verileceği noktasında ciddi bir tartışma vardır.

Esir takası, merceklerin aktardığının ötesinde bir görüntüye sahip olmakla birlikte caydırıcılık dengesi bu takasta ilk kez garantör görevini üstleniyor.

İşgalciler, Gazze’nin şartlarına boyun eğmekle kalmayıp, kısmi tahliyeleri de paralel olarak kabul ediyor ve gerçeklerden korkuyor.

Direniş, Tel Aviv’de problemlerle ve karışıklıklarla boğuşan işgalci yönetime karşı ortaya koyduğu mücadelenin performansı ve yönetimi açısından uyumlu ve kararlı görünüyor.

Netanyahu, ateşkesin şartlarına boyun eğecek ve Direniş’in elinde bulunan esirlerinin iadesine karşılık hapishanelerin boşaltılmasını kabullenecek.

Uluslararası protestolar, Biden ve Netanyahu’nun hesaplarını bozarken aynı zamanda İspanya ve Belçika gibi (Avrupa Birliği’nin merkezi) Orta Avrupa ülkelerini İsrail’i ve işlemiş olduğu suçlarını protestoya ve kınamaya davet ediyor.

Anı ve fırsatı yakalama noktasında Arap ve İslam toplumlarında bir geç kalmışlık vardır. Bu geç kalış, rolün olmaması, hasadın olmaması anlamına gelir.

Gazze, herhangi bir kardeş elinin uzanamadığı başarısına rağmen gelecekleri için mücadele eden halkıyla tek başına bırakılıyor.

Vakit insanların hep birlikte silkelenip kendi geleceklerini inşa etme vaktidir.

.

Osman Atalay, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI