Bundan 42 sene önce rahmetli babam ile amcam, üç arkadaşlarıyla birlikte memleketimizde, şehir merkezine yaklaşık 9-10 kilometre mesafede olan köy sınırları içerisindeki 2,5 dönüm alanlı tarlayı satın aldılar.
Aradan uzun seneler geçti ve bu zaman zarfında ortaklar arasında hiçbir menfi vak'a yaşanmadı...
Babam, 30 sene önce Ahiret'e göçtü, arkasından da amcam 5-6 yıl sonra rahmetli oldu...
2014 senesine kadar alınan arazi, tarla hüviyetiyle kaldı; ne asıl ortaklar, ne de varisler arasında hiçbir mesele yaşanmadı...
2014 senesi içerisinde şehir belediyesi, yeni imar yapılanmasıyla, "tarla" hüviyetinde olan toprağımızı, "arsa" kimliğine dönüştürdü ve bizim ortaklık yapımıza iki "yabancı ortak" ilave edilerek, sayımız 7'ye çıkarılmış oldu...
Yıllarca gurbette olduğumdan olayın sıcaklığında haberim olmadı; ancak 3 sene sonra yani 2017 yılında adresime mahkeme çağrısı gelince yeni ortakların varlığını öğrendim.
Yeni ortaklardan biri, bizimle beraber olmaktan memnun olduğunu belirtirken; diğer ortak ise, bizimle hiçbir görüşme, konuşma kısaca muhatap olmadan "ben bu ortaklarla anlaşamıyorum, ortaklığımın giderilmesini istiyorum" diye mahkemeye müracaat ederek dâvâ açtı...
Resmî olarak hanımının üzerinde görünen arsanın yeni ortağı, bizimle ortaklığın giderilmesi yönünde "insanî" olarak değil, güya "ihtilaf" varmış gibi hareket ederek çözümü mahkeme kapısında aradı...
Memlekette bulunan diğer ortaklarımızın, görüşerek "ortak yol" bulunması yönündeki teşebbüsleri de maalesef olumsuz şekilde gelişiyor… Halbuki görüşüp, konuşarak, meşru yollarla ortaklığın giderilmesi mümkün iken "şahsi ihtirasları ve hırs" sebebiyle ortada bulunmayan ihtilaflı(!) olarak hareket etmeyi tercih ediyor...
Altı ortak ve varisler olarak Belediye'ye müracaat ederek, tarlanın yani arsanın normal yollarla bölünerek ortaklığın giderilmesinin mümkün olup olmadığı yönündeki müracaata, Belediye Encümeni’nin oy birliği ile verdiği kararda, ifrazın dört ayrı örnekle mümkün olduğu belirtildi.
Bu belgeyi, 5 celse devam eden mahkemeye sunduk, ifadelerimizde de "ifraz" yoluyla ortaklığın giderilmesini istememize rağmen; dikkate alınmadık.
Mahkeme, Encümeni'n yazısını görmezden gelerek, beşinci celsede arsanın, ihaleyle satılmasına karar verdi...
Bir şahsın hırsı sebebiyle, hiçbir meseleleri olmayan 6 ortak, mağdur edildi.
Altıya karşı bir kişinin hiçbir olumlu tavır takınmayan ihtiraslı şahsın talebi doğrultusunda karar verilmiş oldu.
Diğerleri ne yaparsalar yapsınlar "ben yaptım oldu" ya da "ben her şeye rağmen elde ettim" tavrı insanı bitiriyor.
Senin olan bir nesnenin, hiç hakkı olmadığı halde kaba kuvvetle alınması gibi bir durum yaşandı...
Neredeyse yarım asra yaklaşan zaman içerisinde, senin olan baba yadigârı toprağının, güya "hukuk" yoluyla elin yabancısı tarafından alınması, insana büyük acı veriyor...
Hem de meşru(!) yollar kullanılmadan olması o da başka bir olay!...
Mahkemenin, ortaklığın "ihale satış yoluyla" giderilmesi yönündeki verdiği kararın hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER); durumu özetleyen ve mahkeme kararının bizleri mağdur ettiğini belirten bir yazı gönderdim. “CİMER” hemen Adalet Bakanlığı'na sevk etti.
Lâkin, arada da bir kaç defa hatırlatma yazıları da göndermeme ve bir yıl geçmesine rağmen, tarafıma cevap verilmedi...
İnsanın hakkı olan bir şeyin, böyle kolaylıkla, oldu-bittiyle alınmaması gerekiyor...
İnsanlar mağdur olmuş kimin umurunda!..
Yalnız böyle konuların, ülkemizin pek çok yerinde vukû bulduğunu anlatan avukat arkadaşım, maalesef mahkemelerin, hep istenmeyen ortaklıkları "satış" yoluyla gidermeye çalıştığını söyledi.
Halbuki, meşru yollar kullanılmadan "ağacı kökünden kesmek" tercih ediliyor; oysa belki, "kuruyan dalları keserek" ağacın hayatını kurtarmak, ayakta kalmasını sağlamak mümkün; ama ne yazık ki herkes "kolay"ı tercih ediyor!..
"HAK" ise ne ki? O nasıl bir şey, yenilir mi, içilir mi?..
Ülkemizde pek çok güzel olaylar yaşanırken, bazı çıkmaz durumların çözüm bulunduğu, yeni enerji üretimlerine kavuştuğumuz zamanlarda "hukuk" alanında yapılan bu tür haksızlılara da bakılması gerekiyor...
Az, çoğa tahakküm etmemeli... Mahkemeler öncelikle "hak"kın hatırını dikkate almalı, adil ve hukukî olarak karar vermeli...
Biz, kuvvetin "HAK"ta olduğuna inanıyoruz, adaletsizlik ve hukuksuzluk yapılarak insanlar mağdur edilmemeli...
İnsan düşündükçe çıkmazlara giriyor, elin tanımadığın bir kişi gelecek, sana ait olan bir yeri "yok, burası benim" deyip elinden alacak(!)...
Böyle şey olur mu?.. Böyle hukuk, böyle adalet olur mu?..
Bu şekildeki kararlarla nasıl adaletle, hak ve hukuk içerisinde olunarak; insanların refahı, huzuru ve mutluluğu için yollar temin edilecek, anlaşılır gibi değil?!.
Özetle, ülkemizde yapılan hayırlı pek çok hizmetin yanında, hatta o hizmetlerin de önünde, adaletin mümkün olan her konuda sağlanması ve milletin de buna inancının yerli yerine oturtulması gerekiyor!
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com