?>

Hacc edin… Bu tecrübeleri yaşayın!.. Arınacaksınız...

ArşiV-lik- YaZı-Lar...

7 yıl önce

Dinin her rüknünde olduğu gibi Kâbe ve Hac konusunda da yapılan manipülasyonları da hatırlatan Mahmud Erol Kılıç, “Kudüs’te Mekke’de Hac’da…” başlığı altında, Mekke-i Mükerreme’den gönderdiği yazısında, Hac ibadeti sırasındaki gözlemlerini aktarırken, "Tarihte de günümüzde de terazinin kefesini kaçıranlar Hacc konusunda da dengeyi tutturamamışlardır” diyerek bu temel ibadetin herkes için önemine dikkat çekti. İşte yazısı

:

/…/ Hacc ibadetimizi tamamlamak üzere geldiğimiz Mekke’den, Hacc’dan bazı gözlemlerimizi aktarmak istiyoruz.

/…/

Yaratılmış âlemde zuhura gelen her şey gibi bu dünyada yapılan ibadetlerin de dereceleri var.

İbadetlerin bir fiziksel hareketler halinde en dışta görünen yönü (zahiri) var bir de meselenin aslına, ruhuna, manasına çıkan en içte gizli yönü (batını) var. Tıpkı İnsan gibi..

“Bir ben vardır bende, benden içeru” diyenlerin anlatmak istediği gibi bir eti kemiği var bir de ruhu..

AYNI HAKİKATİN FARKLI ANLATIMLARI GİBİ...

İşte dostlar, bu ikisi arasındaki irtibat dünya kurulalı beri dinlerin, felsefelerin üzerinde durduğu en önemli hususlardan birisi olagelmiştir.

Maddeden mânâya doğru çıkış ile mânâdan maddeye doğru iniş.

Benzetecek olursak renk kartelalarında olan tonlamalar gibi.

En açıktan (Latif) en koyuya (Kesif) doğru sıralanan aynı renk gibi.

Renk aynı ama tonlamaları var…

Fen bilimlerinde ışığın yoğunlaşması ile enerjinin, enerjinin yoğunlaşması ile maddenin oluşması süreci gibi…

Hepsi de aynı hakikatin farklı meslek dillerindeki farklı anlatımlarından başka bir şey değil.

Tevhid ehlinin “İlim bir noktadan ibaret ama onu çoğalttılar” sözünün manası bu olsa gerek.

Tabii ki bu, çok hassas bir konu.

Yani bu iki uç arasındaki geliş gidişi iyi ayarlamak lazım.

Zira dinler tarihinde yozlaşma veyahut sapma bu dengeyi kuramamaktan neş’et ediyor.

Putperestlik maddenin ardındaki mânâyı görmediğinizde oluşur.

Maddeyi ilahlaştırırsınız.

Mânâyı kabul edip maddeyi dışladığınızda ise bu dünya hayatında hiçbir kural tanımayan başıbozukluğa düşersiniz.

Bu sorunla İslam tarihi özelinde Müslümanlar da yüz yüze gelmişlerdir.

Zâhiricilikten Batıniciliğe uzanan geniş bir yelpaze içerisinde oradan oraya savrulanlar olmuştur.

Hakikatin basamakları olduğunu idrak edememişlerdir.

Bu konuda dengeyi sağlayabilenler ise ancak büyük âriflerolmuştur. Çünkü onlar bâtına açılan yolun zâhirden geçtiğinin bilincindeydiler.

Gazzali ve İbn Arabi gibi büyük ustalar bu hassas dengenin nasıl kurulacağı üzerinde binlerce sayfa yazılar yazdılar.

Hem Hacc’ın zahiren nasıl yapılacağına dair bilgiler vermişler ve hem de o yapı içerisinde Hacc’ın batınî sırlarının nasıl elde edileceğine dair özel bilgiler vermişlerdir.

Bu kimselerde bu iki bilgi birbirinin alternatifi değildir.

Bilakis birbirinin içerisinden çıkan bilgilerdir. Bohçaların açılması gibi..

KELİMELERLE OYNAYIP BÜYÜCÜLÜK YAPTILAR...

Tarihte de günümüzde de terazinin kefesini kaçıranlar Hacc konusunda da dengeyi tutturamamışlardır. Mesela namazını başka niyetlerle kılanlar için Allah Teâla’nın “Yuh olsun o namaz kılanlara / ki o kıldıkları namaz onları kötülük yapmaktan alıkoymaz” ayetinin sadece baş kısmını almak veyahut “Sarhoş olduğunuzda / namaz kılmayın” ayetinin ikinci kısmını almak suretiyle sanki “Allah namaz kılmayın diyor” der gibi bir mânâ çıkarmışlardır.

Kelimelerle oynayarak büyücülük yapmışlardır.

Yine bazı din adamları için de ayette “Kitap yüklü eşekler”tabiri kullanılır. Şimdi buradan “Demek ki kitap okumamak lazımmış” sonucunu çıkarır mısınız?

Halbuki bu sözler işin hakikatine ermeye bizi teşvik ederken o işleri yapmayı terk edin anlamı taşımamaktadır.

“Mecaz hakikate götüren bir köprüdür” diye bir söz vardır.

Yani o benzetmeler ve kıyaslar hakikatin daha alt mertebelerdeki uzantılarıdır.

Yoksa hakikatle alakası yok denilemez.

Daha iyi anlaşılsın diye o idrak seviyesine daha yakın olan şeylerle benzetmeler yapmaktan ibarettir.

AYRIŞTIRIRSANIZ...

Mesela Hz. Peygamber’in: “Mü’min, Ka’be’den daha üstündür” (İbn Mace, Fiten 2) diye bir sözü var.

Bu sözü “O zaman Ka’be’nin bir manası yok, bak Peygamber de öyle söylüyor” diye tercüme edemezsiniz.

Aynı şekilde siz “Ellerin Kâbesi var benim Kâbem insandır!” sözünü de bu şekilde tercüme edemezsiniz.

Sözden maksad şudur:

Kâbe’nin hakikatini göremeyen perdeliler orayı bir taş duvar zannederler.

Oysa ki orası Beytullah’tır.

Yani Allah’ın evidir.

Mü’minin kalbi de Beytullah ise o zaman hakiki Kâ’beinsanın kalbi olmaktadır.

Ama siz buradaki “Ellerin…” tabirinden diğer Müslümanları kasteder ve ayrıştırırsanız diğer insanları küçümsemiş olursunuz.

Fiziksel Kabe’yi inkar ederseniz siz de dengeyi kuramamışlardan olursunuz.

Veyahut Mevlana’nın bir gazelinde: “Ey hacca gidenler! Neredesiniz? Sevgiliniz işte burada geliniz” diyerek kalbini göstermesini onun fiziksel Haccı inkar ediyor diyeyorumlarsanız ve benzer şekilde “Yunus Emre der hoca, Gerekse var bin Hacca. Hepisinden eyice, bir gönüle girmektir!” sözünü tıpkı yukarıdaki ayetlere yapılan manipülasyonlar gibi “Oraya gitmeye gerek yok” şeklinde yorumlarsanız hakikat sizden uzak demektir.

Siz işin sadece lafını, edebiyatını yapıyor ve başkalarının sözlerini çalarak caka satıyorsunuz demektir.

Yine Âşık Yunus:

“Dervişlik baştadır tâcda değildir

Hararet nardadır sacda değildir

Eğer bir mü’minin kalbin yıkarsan

Hak’ka eylediğin secde değildir

Ararsan Mevla’yı kendinde ara

Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir”

Sözlerinde de aynı inkarı dile getiriyor derseniz ne Ali’nin haccından ne de Hacı Bektaş’ın o lakabından haberiniz yok demektir.

GELENEKTEN AYRILMAYIN… HACC EDİN… YILMAYIN!..

Haccın zahirden batına doğru hakikatini idrak etme serüvenini büyük ârif Beyazıd Bistami kendi tecrübesini bizlerle paylaşarak şöyle aktarır:

“İlk yaptığım Hac’da Ev’den (Kabe’den) başka bir şey görmedim. İkinci Hacc’ımda Ev’i de, Ev sahibini de gördüm. Üçüncü Hacc’ımda ise her şeyi Ev’in sahibi olarak gördüm”

Dostlar binlerce yıllık Gelenek’ten ayrılmayın.

Hacc edin.

Yalınayak Kâbe’yi tavaf edin.

Arafat’ta ayakta boynu bükük bekleyin.

O özel günde ve o özel mekanda (Yani Kudüs’te Mekke’de Hac’da…) İlahi tecellilerin oraya nüzul ettiğini hissedeceksiniz.

O duşun altına girip yıkanın.

Tavaf ederken tıpkı döner şişinde takılı çiğ etin döne döne pişmesi gibi pişeceksiniz.

Sol yanınızdan gelen harareti hissedeceksiniz.

Bu tecrübeleri yaşayın.

Arınacaksınız.

Tıpkı bütün peygamberlerin, bütün velilerin yaptığı gibi.

Gerisi laf u güzaf..

Hacca deve kervanları ile gidildiği ve evlere suyun eşeklerle taşındığı bir dönemde söylenmiş bir atalar sözü bizim buraya kadar anlatmaya çalıştığımız şeyi çok güzel özetlemiş aslında. Der ki; “Deve Hacı olmaz gitmekle Mekke’ye, eşek derviş olmaz su çekmekle tekkeye”.

Halk irfanı meseleyi çözmüş arkadaşlar. Doğru anlamak budur.

Tekrar Bayramınız da, Kurbanınız da, Haccınız da mübarek olsun…

Mahmud Erol Kılıç, Yeni Şafak -3 Eylül 2017, Pazar-

:

Yazıda, -rahat okutma amaçlı- siyahlaştırma ve bazı paragraf açmalarla ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI