?>

Güvenlik kavramının felsefi analizi ve Kudüs Paktı

Suat Gün

2 ay önce

GÜVENLİK KAVRAMININ FELSEFİ ANALİZİ

Güvenlik; “tehdit almamak, huzur içinde yaşamak, tehlikelerden emin olmak, korku ve endişeden uzak olmak” manasına gelen emniyet-huzur kavramının genelleşmiş halidir. Güvenliğin birinci unsuru; tehlikelerden emin olmaktır. Ancak tehlike, tabiatın/kâinatın doğal halidir.

Tabiatta mutlak manada kesin bir güvenlik yoktur. Çünkü ölüm vardır, ölüm tabii bir mecburiyettir. Yani kâinatın bu yapısına göre, sınırsız güvenlik ve sonsuz beka, insan varlığı için bu dünyada imkânsızdır.

Mutlak güvenlik, tabiatta mümkün değildir; gökten göktaşı düşebilir, şimşek çarpabilir, deprem yıkabilir, ağaç devrilebilir, sel gelebilir, heyelan akabilir, tayfun vurabilir, gemi batabilir, uçak düşebilir, yılan sokabilir, kaplan saldırabilir, köpek balığı parçalayabilir, mantar zehirleyebilir.

Hz. Âdem’in Cennetten kovulmasıyla birlikte insanoğlu, yeryüzüne birbirine düşman olarak inmiştir. İnsanlar, toplumlar, dinler ve devletler arasında rekabet, insanın tabiatında mevcuttur. Bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir.

Tabiattan gelen tehlikelerden emin olmanın birinci şartı; öncelikle tedbirli olmak, tehlikelere karşı hazırlıklı olmak, mukabele etmesini bilmekle mümkündür. Bizi bu alanda ilgilendiren asıl sorun insanlar arasındaki çatışma ve savaşlardır. İnsanlar ve toplumlar arası rekabet, zaman zaman çatışmayı tetiklemekte, savaşların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Dinimiz İslam, insanlar arasında adaleti, selamı (huzuru) ve barışı yaymayı emretmektedir. İslam dini, sözünde durmayı, emin/dürüst olmayı, intikam almada ölçüyü emretmektedir. Barışı esas almaktadır.

Tehlike kavramının en önemli yönü tehlikesiz ve emin olmaktır. Tabiatta birçok tehlikeli hayvanı evcilleştirerek kendinize bağlayabilirsiniz. Çünkü o hayvan, alıştığı sahibini tehdit olarak algılamaz ve kendisini besleyen ve bakan şahıs olarak görür. En tehlikeli hayvanlar bile tehdit algılamazsa saldırmaz. Bu durumda şu netice ortaya çıkıyor: Tehdit ederseniz, tehdit edilirsiniz.

İkinci nokta şudur: Tehdit eden taraf, tehdit ettiği tarafın mukavemet edemeyeceğini anlarsa, saldırmakta tereddüt etmez. Mesela boğa yılanı, yutamayacağı büyüklükteki hayvana saldırmaz. Tabiat belgeselleri, hayvanlar âleminde güvenliğin nasıl işlediğine dair binlerce belge ile doludur.

Dolayısıyla güvenliğin birinci şartı tehlikesiz olmak, ikincisi tedbirli olmak, üçüncüsü saldırmaya teşebbüs edecek tarafa mukabele edecek gücü elde bulundurmaktır.

Sözünde durmak, ahlaklı olmak, dürüst olmak, gibi bizzat güvenlik arayan kişi ve devletin ibraz etmesi gereken bir unsurdur. Dolayısıyla bir devletin, nefsi müdafaa yapacak seviyede güç toplaması meşrudur. Tecavüz edecek seviyede silah gücü toplamak, bu silahları insafsızca kullanmak bunu yapanlar için ağır güvenlik sorunları yaratır.

Çok silaha sahip olmak, silah yığınağı yapmak, gereksiz yere sağa sola çatmak, komşularınızda saldırmak endişe yaratır.

Emniyet sağlayayım derken emniyetsiz duruma düşersiniz. Komşularınızı ürküterek mukavemet etmeye zorlarsınız. Küçük bir devletin güven içerisinde yaşaması için bütün komşularını tehdit eden bir güce sahip olması güvenlik yerine öfke yaratır.

Mesela İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaşın galibi 5 ülke, nükleer silah bulundurma hakkını meşrulaştıran bir anlaşma yaparak bütün insanlığa dayatmıştır. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) bu 5 ülkenin dışında herkesin silah yapmasını yasakladı. Bu 5 daimi üyenin de nükleer silahlarını azaltarak kaldırmasını öngörmektedir. Önümüzdeki dönemde bu 5 ülke, ellerindeki nükleer gücü ortadan kaldırmadığı taktirde bu silahlar kendini güvenli hissetmeyen her ülke tarafından yapılacak ve yeryüzüne yayılacaktır. Bu durum, insan neslini tehdit eden en büyük mesele haline gelecektir.

Mesela İsrail’in elinde 380 civarında nükleer silah bulunması, bölge için ağır güvenlik tehdididir. Bu durum kabul edilemez.

Bunun ötesinde insancıl hukuku, BM düzenini hiçe sayan, bölge ülkelerinin toplamından daha fazla silah yığınağı yapan, hiçbir hukuka uymayan, katliam yapmakta sınırı olmayan, terör saldırıları yaparak çeşitli ülkelerin devlet adamlarını öldüren, “ali-kıran çetesi” gibi davranan, terör örgütü gibi mukabele eden, yaptığı hiçbir anlaşmaya uymayan bir yapı, bulunduğu yerde ağır güvenlik bunalımı yaratır.

Bunun tabii sonucu olarak komşularını diken üstünde tutan bu yapı, güvenlik yaratayım derken kendi güvenliğini tehdit eden bir hal alır. Dünya tarihinde görülmüştür ki hiçbir kuvvet durdurulamaz değildir. Hiçbir kuvvet ne kadar güçlü olursa olsun yenilmez değildir. 10’ncu yüzyılda, insan hızının günlük en çok 50 Km olduğu bir devirde cebri yürüyüş yaparak günde 200 Km’lik çevirme harekâtı yapan nerede ise 60 yıl boyunca hiçbir devletin karşısında duramadığı Moğol ordusu, tek bir muharebe ile darmadağın edilmiştir[1] (1). İsrail, bu mantıkla giderse 10 yıl dahi yaşayamaz. Bu durum kesindir.

Güvenlik öncelikle güven vermektir, güvenilir olmaktır, itimada layık olmaktır, komşularla iyi geçinmek ve kaynaşmak demektir. Oded Yinon planını ilan ederek, Arz-ı Mevud denilen toprakları tapulu malı ilan eden, yetkili ağızlardan komşularını tehdit ederek[2] (2), atom bombası kullanmaktan söz etmek[3] (3) ağır güvenlik bunalımı yaratır[4](4). Bu ortam, Türkiye’yi ağır şekilde tehdit eder, bu durum kabul edilemez.

Türkiye’nin, İran ve Suriye ile anlaşarak bir savunma antlaşması yaparak Türk birliklerini Hama-Humus bölgesine intikal ettirmesi, Deyrizor’a kadar olan bölgede terörle mücadele esaslarına dayanarak İsrail yanlısı YPG güçlerini tasfiye etmesi mecburiyet haline gelmiştir.

Türkiye’nin güvenliği budur. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği Kudüs Paktı meselesi, hayati derecede önemli hale gelmiştir.

KUDÜS PAKTI…

-Kudüs, 1900

MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, “Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve güvenliğinin açık tehlike altına girdiği bir dönemde Kudüs Paktı kurulmalıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, “İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımızdır” dedi.

Türkiye; Kıbrıs, Ürdün, Mısır, Irak ve Suriye’yi kapsayan çok boyutlu bir savunma ve güvenlik konsepti için harekete geçti. İsrail merkezli tehdit, Türkiye’nin Millî Güvenlik Belgesi’ne girmekle birlikte, bütün güvenlik stratejilerinin de kapsama alanına giriyor.

Geçtiğimiz günlerde Gazeteci İbrahim Karagül’ün “X” platformunda paylaştığı 21 maddelik Türkiye’ye yönelik tehdit algısı ile ilgili yazısı, tamamen doğrudur. Karagül, bunları şöyle sıralamıştır:

1- Irak’ta ve Türkiye içinde PKK’yı ABD yönetiyor. Türkiye kırk yıldır bu bela ile savaşıyor. Korkunç bir ekonomik kaybın yanında Türkiye’nin bütünlüğü açıktan tehdit ediliyor.

2- Suriye’de YPG’yi ABD yönetiyor? Binlerce TIR dolusu silah, helikopterler, hava savunma sistemleri, terör kışlaları ve eğitim üsleri, ABD tarafından yürütülüyor.

3- Irak ve Suriye’deki terör ordusunun bütün yöneticileri ABD üslerinde korunuyor. Bölgeye yığdıkları silah ve mühimmat “Devletten Devlete Savaş” hazırlığı şeklinde.

4- ABD, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden PKK/YPG eliyle doğrudan Türkiye’ye saldırıyor. Mesele artık terör meselesi değil. Doğrudan ABD ve müttefiklerinin Türkiye’yi küçültme saldırılarına dönüştü.

5-  Ege’de bütün Yunan adalarını Türkiye’ye karşı ABD silahlandırıyor. Adalar tam füze üssüne dönüştürdü.

6- Yunanistan/Dedeağaç’ta, sınırımıza 30 kilometre mesafede bölgenin en büyük askeri üssünü ABD kurdu daha da büyütüyor.

7- Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hareket alanını ABD varlığı sınırlıyor ve orada büyük bir tehdit biriktiriyor. Bütün Batılı donanmaları burada topluyor.

8- Kıbrıs Rum Kesimi’ni Ortadoğu’daki müdahaleler için en büyük cepheye ABD dönüştürüyor. Bugün Lübnan ve Gazze’ye saldırı gibi görünse de aslında buradaki yığınak bir gün Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, Türkiye’ye yönelecek.

9- İsrail’in Gazze’de, Lübnan’daki saldırılarını ABD yürütüyor, ABD silahlı güçleri ve mühimmatları kullanılıyor. Türkiye sınırına buradan da 170 kilometre yaklaştılar. Ve her geçen gün Türkiye’nin güneyini daha da tehdit ediyor.

10- Aynı İsrail yarın Şam’a saldıracak. Şam’ın işgali ABD’nin çok daha güçlü bir şekilde Türkiye’nin Güney sınırlarına, Suriye’nin Kuzeyine, Hatay sınırlarına yerleşmesiyle sonuçlanacak.

11- Yunanistan, Romanya, Bulgaristan’a yapılan askeri yığınaklar tamamen bir Karadeniz savaşı çıkarmaya dönük. Türkiye’nin Kuzeyi’nde bir Türk-Rus savaşını provoke etmeye dönük. Lübnan-Suriye hattında işleri tamamlansın doğrudan bunun için çalışacaklar. Karadeniz savaşı çıkarabilirlerse Türkiye’nin bütün yönlerden kuşatılması tamamlanmış olacak. İşte o zaman Türkiye’nin imhasını konuşmaya başlayacaklar.

12- Şimdi Ermenistan’ı NATO’ya alarak, Karabağ savaşının intikamını almaya, Kafkasları yeniden karıştırmaya dönük bir plan işletiyorlar. Orta Koridor’un en hassas bölgesinde bir ABD müdahalesi hazırlıklar yapıyorlar. Anadolu-Orta Asya kapısını bir kez daha kapatmak için çalışıyorlar.

13- ABD’nin işgal ettiği, tehdit ettiği, askeri üsler kurduğu yukarıdaki bütün alanlara İsrail ordusu, askeri, silahı da taşınıyor. Ve İsrail sadece Lübnan, Mısır, Suriye’ye tehdit etmiyor. Her ne kadar bugün açıklamasalar da en nihai hedefleri Türkiye'dir. Çünkü Türkiye’de, on yıllardır besledikleri, devleti yöneten kadrolar tasfiye edilmiştir. Bunun intikamını almak için farklı türde saldırılara girişeceklerdir.

14- Ege’de adalarda İsrail askeri var. Rum Kesimi’nde İsrail askeri var. Yunanistan’da İsrail askeri var. Gazze’de İsrail soykırımı var. Lübnan’da İsrail saldırısı var. Şam’da İsrail saldırısı var. PKK ve YPG ile birlikte İsrail askeri gücü ve askerleri var.

15- Şam işgal edildiği anda (ki işgal edeceklerini açık açık söylüyorlar artık), ABD ile birlikte İsrail askerlerini Suriye sınırımızın tamamında göreceğiz. İran’ın Suriye’deki varlığı bu işgali engellemeye yetmeyecek.

Hemen hemen her gün; İsrail, Suriye topraklarına saldırmaktadır. Şam’daki ilkel yönetim herhangi bir cevap verememektedir. Kendi halkını asmakta, kesmekte, Rusya’yı davet ederek bombalamakta çok mahir davranan Şam yönetimi, İsrail karşısında adeta süt dökmüş kedi gibi oturmaktadır.

Rusya, Şam yönetimini yalnızca Türkiye’ye karşı korumakta İsrail’in Suriye topraklarını yolgeçen hanına döndürmesine müsaade etmektedir. Hâlbuki Rusya, şunu bilmelidir ki; Rus milletinin en azılı düşmanı İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisidir. Nitekim Ukrayna’nın başına sirk soytarısı Yahudi Zelensky geldikten sonra bu savaş çıkartılmıştır.

Rusya ve Suriye’nin çıkarı, Suriye topraklarında Türkiye ile birlikte hareket etmektir. Nitekim İsrail, Rus üslerinin yakınlarını bombalamaktan kaçınmamaktadır. Pek yakında Rus üslerini bombalarsa hiç kimse şaşırmamalıdır.

İsrail, yumuşak lokma gördüğü Lübnan'a saldırırken Lazkiye ve Tartus’da bulunan Rus üslerini yakından tehdit etmektedir. Rusya’nın bu bölgede deniz ikmal üsleri ve gene Suriye’nin batısında Hmeymim Hava Üssü bulunmaktadır[5] (5). Geçtiğimiz günlerde İsrail, Suriye'deki Rus hava üssü yakınlarını vurdu.

İsrail savaş uçaklarının, Suriye'deki en büyük Rus hava üssünün yakınında bulunan bir mühimmat deposunu vurarak imha ettiği bildirildi[6] (9).

Rusya, yaptığı antlaşmaya aykırı olarak hava saldırılarına karşı Suriye kara birliklerini koruyamamıştır[7](7).

İsrail’in zaman zaman “İran hedeflerini vuruyorum” diyerek Şam, Halep, Lazkiye gibi şehirleri bombalaması, Rusya’nın herhangi bir mukabelede bulunmaması, Suriye hava sahasını korumaması bu antlaşmanın hileli bir metin olduğunu göstermektedir. Ya da Rusya, ikiyüzlü davranmaktadır.

İsrail ve ABD’nin Türkiye’yi hedef aldığı açık, onlar düşmanlıklarını artık gizlemiyorlar.

İsrail’in Lübnan’dan sonraki hedefi Suriye’dir.

İsrail, Şam’a vurup, Fırat’ın doğusuna geçmesi halinde YPG ile temasa geçecek, Şam yönetimini doğudan batıya doğru kuşatarak tasfiye edecek, PYD-YPG’yi yedeğine alarak, Türkiye sınırına dayanacaktır. Yani perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Şam yönetimi için Rusya güvenilir müttefik değildir. Şam’ı İsrail’e karşı havadan korumamaktadır. İran, mesafe faktörü ve Rusların havadan koruması olmaması sebebiyle Suriye’de devamlı zayiat vermektedir, İsrail’e karşı yığınak yapamamaktadır. Kuvvet naklini sızma usulü ile yapmakta hafif silah getirebilmektedir.

Rusya, Suriye-Rusya savunma antlaşmasının öngördüğü havadan koruma işini yapamıyor veya yapamamaktadır. Bu durumda Suriye’nin savunması büyük tehdit altındadır. Suriye’nin ek güvenlik tedbirlerine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı karşılamak için Kudüs Paktı’nın kurulması kesin zaruret haline gelmiştir.

Bu paktın kuruluşu için Suriye’yi değil İran’ı zorlamak lazımdır. Suriye yönetimi iki bastonlu topal ördektir. Bastonlardan biri Rusya ötekisi İran’dır.

Rusya’nın, Suriye ile Türkiye ortak güvenlik antlaşması yapmasına itiraz edeceğini zannetmiyorum. Ancak İran’ın ikna edilmesi şarttır. Türk Ordusu, İsrail ile yapılacak bir savaşı karşılamak için Hama-Humus şehirlerinin 100 Km güneyine inecek şekilde şimdiden konuşlandırılmalıdır. Harp başladıktan sonra Türk kara birliklerini sınırdan 50 Km bile ileri gitmesine müsaade etmezler, ağır bombardıman altına alırlar.

İsrail ordusunun Suriye’deki Türk birliklerini kuşatmasını önlemek için öncelikle Lübnan ile bir güvenlik paktı yapılmalıdır. Hatta şimdiden Lübnan’a Türkiye’nin himayesine girmesini tavsiye etmek zaruret haline gelmiştir.

İsrail, şimdiden ve ileriden karşılanmalıdır, pasif kalmak ölümcüldür. Seyirci kalmak, uyutulmak, sıranın kendine gelmesini beklemek, büyük ahmaklık olacaktır. Unutulmamalıdır ki İslam dünyası, Moğol saldırıları karşısında parça parça yenilgiye uğrayarak zulüm ve katliama uğramıştır.

Türkiye, Dışişleri teşkilatındaki İsrail yanlısı monşerleri, güvenlik bürokrasisindeki İsrailci zümreyi temizleyerek işe başlamalıdır[8] (8). Sn. Bahçeli’nin bu önerisi, hayati derecede önemlidir, yüksek vizyonlu bir tekliftir, Türkiye’nin bekasının kilit kararıdır.

Dakika tehir etmeden işe hemen başlanmalıdır.

.

Suat Gün, dikGAZETE.com

[1] (1) Ayn Calut Muharebesi, (Arapça: عين جالوت, Calut'un gözü), 3 Eylül 1260'ta Memlük Ordusu ile İlhanlılar arasında, Celile Bölgesi'nin Ayn Calut mevkiinde yapılan muharebe.

Dünya hâkimiyeti fikrinden yola çıkarak önlerinde hiçbir gücün duramayacağını zanneden İlhanlılar, Memlûkler sayesinde durdurulmuş ve onlardan yedikleri ağır darbeler sonucunda yıkılışa geçmiştir.

[2] (2) Netanyahu: Yeşaya kehaneti gerçekleşecektir. https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/yesaya-kehanetleri-nelerdir-netanyahunun-bahsettigi-yesaya-kehaneti-2134235

[3] (3) İsrail’de Netanyahu hükümetinin aşırı sağcı Kültür Mirası Bakanı Amihai Eliyahu skandal bir açıklamaya imza atarak, Gazze’ye atom bombası atılmasının askeri seçeneklerden biri olduğunu söyledi. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/israilli-bakan-sasirdi-gazzeye-atom-bombasi-atalim-42356799

[4] (4) İsrail'de aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İsrail meclisinin pazartesi günü "Filistinli tutuklulara idam cezası" öngören yasa tasarısını görüşeceğini belirtti. https://www.ntv.com.tr/dunya/israil-hapishanedeki-filistinlileri-idam-etmek-istiyor,Z5JBV6JHZUKQhGXDZFNusw

[5] (5) Moskova ile Şam, 49 yıllığına Tartus'ta Rus donanmasının lojistik merkezinin konuşlandırılması konusunda bir anlaşma imzalamıştı. Nükleer olanlarda dahil aynı anda 11 savaş gemisinin merkeze demirlemesine izin veren anlaşmanın 25 yılda bir yenilenmesi kararlaştırıldı.

18 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren anlaşma, Rusya donanmasının ikmal merkezini denizden ve havadan korumasını, Suriye'nin ise karadan savunmasını şartını kapsıyor.  https://turkish.aawsat.com/home/article/3478186/rus-sava%C5%9F-u%C3%A7aklar%C4%B1-suriyenin-bat%C4%B1s%C4%B1ndaki-hmeymim-hava-%C3%BCss%C3%BC%E2%80%99ne-ula%C5%9Ft%C4%B1

[6] (6)https://www.ekonomim.com/gundem/israil-suriyedeki-rus-hava-ussu-yakinlarini-vurdu-haberi-771037

[7] (7) 3 Ekim 2024

[8] (8) Bir de İsrail'den daha güçlü Türkiye'deki İsrail var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI