Covid 19 ile dünya, yeni bir yapısal sisteme büründü. İdari ve siyasi yapıları ile konumlandıkları ittifakları farklı birçok devlet Covid 19 sayesinde ortak noktada buluştu.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından verilen kurallar; devletlerin bulundukları coğrafya, iklim ve toplum yapıları gözetilmeden kabul gördü.
Covid 19 ile hükümetlerin, mecburi kurallara uyabileceği anlaşıldı.
“Sağlık kuralları” bahane edilerek sınırlar kapatıldı.
Ulaşım ve küresel tedarik engellendi.
Bir devlet başkanı, uluslararası toplantı için gittiği Amerika’da “aşısı olmadığı” gerekçesi ile cafe/restorana alınmadı.
Covid 19 ile yeni bir çağ başladı.
“Milattan önce/sonra” der gibi “Covid 19 öncesi/sonrası” demeye başladık.
Gerçekleşeceği iddia edilen, gerçekleşme ihtimali de olan krizler neden sürekli gündemde?
Olacağı varsayılan krizlerde kimlerin eli var?
Bu krizler kime yarıyor?
Krizler; toplumları yeniden dizayn etmek için mi kullanılacak?
Birleşmiş Milletler, mevcut sorunlara özellikle savaşlara müdahale edemezken neden kriz gündemi ile toplanır?
“Gıda Krizi”, dünyanın yeni gündem maddesi olarak konuşulmaya başlandı.
Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu Görüşmeleri kapsamında düzenlenen Gıda Zirvesinde konuşan Genel Sekreter Guterres, “3 milyar kişi sağlıklı gıdaya ulaşamıyor ve aç bir halde sabahlıyor. Üretilen gıdanın üçte biri israf ediliyor.” diyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Sistemleri Zirvesi'ne video mesaj gönderdi.
Erdoğan, "Su kirliliğin azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının azaltılmasını hedefliyoruz. 'Gıdanı Koru' kampanyamızı da sürdürerek israfın önüne geçmeyi hedefliyoruz" ifadelerini kullandı.
Biz, açlık ve gıda krizini hep Afrika’da gördük.
Açlığın Afrika için bir kader olduğu tüm medya kanallarında servis edildi.
Afrika’nın gıda üretimi için zengin tarım arazileri ve insan gücü mevcutken o halde neden onlarca Afrika ülkesi halen açlıkla boğuşuyor?
Küresel siyasi ve sivil kuruluşlar ile uluslararası şirketler; Afrika’da toplumların girişimcilik haklarını kısıtlayıp üretimi baskıladılar. İnsan hareketlerini de engelleyip adeta yarı kapalı hapishaneler oluşturdular.
Afrika’nın muhteşem zengin kaynakları dün sömürüldü bugün de sömürü devam ediyor.
Kim bilir belki de Afrika’daki açlık, bir senaryo olarak dünya toplumlarını korkutmak için hazırlandı.
Gıdanın geleceği karanlık mı yoksa parlak mı?
Bu soru, devletleri düşündürüyor.
Gıda Krizi; gıdanın üretilemeyişi mi yoksa tedarik zincirine müdahaleden mi kaynaklanıyor?
Afrika örneğinde olduğu gibi, gıda üretimi doğrudan engelleniyor.
İç savaşlar, terör saldırıları, ilgili hükümetlerin basiretsizliği insanların serbest yaşam faaliyetlerini engelliyor.
Avrupa’ya bakınca Tedarik Zincirindeki kopma Gıda Krizini tetikledi.
Gıdayı alabilecek paraya sahipler ama rafları boş. Sanki birileri Avrupa toplumlarını da Gıda ile kontrol altına almak istiyor.
Muhtemelen Demokratik Kalıpların kaldırılması hedefleniyor. Yerine ikame edilecek sistem, “Yenilenmiş Sosyalist Yapı” olabilir.
İnsanlar Dijital Köleler haline getirilecek.
Küresel projelerin alt yapısı hazırlanırken düşünen insan engel teşkil edecek.
Farkındalar…
Medyada sürekli “Suçlu” olduğumuz algısı üretilecek.
“Suçlu” isek “Arınmak” için onların bize sunduğu çözüme odaklanacağız.
Arındıkça hanemize artı puan yüklenecek.
Bu puanlar, maddi kazanca çevrilip, sosyal çevrede görünür hale geleceğiz.
Küresel Şirketler ve Sivil Yapılar; kirli atıkları ile toplumların adalet ve hukuk sistemlerinin üzerini örtüyor.
Milletleri, hariçten ısmarlanmış dar kalıplara hapsedip, serbest hareketlerini engelliyorlar.
Toprağı biz kirletmedik. GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Mikroorganizma) ürünleri gıdamıza biz bulaştırmadık.
Toplumları biz köleleştirmedik.
Dünyanın mazlum milletleri ve hatta batının çaresiz halklarının hakkı için “dur” demeliyiz.
Gıdamıza sahip çıkmalıyız.
Her bir birey, çocuklar bile “Gıda Okur Yazarı” olmalı.
Gıda ve beslenme ile ilgili bilgileri öğrenmeli, sağlıklı besin seçmeyi bilmeli ve gıda israfının önüne geçmeliyiz.
Elbette Müslümanlar için de gıdanın helal olma zorunluluğunu unutmamalıyız.
Çocuklarımız, temel gıdaların hangi süreçlerde üretildiğini bilmiyor. Doğal/ yerel olandan kaçıyor. Çocuklara yemek yapmayı ve basit gıdaları üretmeyi öğretmeliyiz. Ayrıca açlığa dayanmayı da becerebilmeliler. Gıda Şoklarına dayanabilmeliler.
Gıda Krizi ile milletlerin sırtında kayış kamçılayacaklar.
Size krizi gösterip isteklerine boyun eğdirecekler.
En son noktada “Hayır” deme lüksünüz olmayacak.
Yazılıp çizilenler, bilim kurgu romanı veya bir film sahnesinden alınma değil.
Oyunun kurallarını çizmek isteyenler, bizi birer figürana dönüştürme peşindeler.
Ya figüran olup oyuna katılacağız ya da Oyunu Bozacağız.
Muhtemelen Oyun Bozulacak da.
Bize gösterilen ile kamera arkası aynı değil.
Kurguyu fark etmeliyiz.
Sanal hazlar, önümüze her an hazır olarak veriliyor.
Teknolojiyi bu amaçlar için kullanıyorlar.
Teknoloji ilerliyor ama insanlığın selameti için kullanılmayacak.
“Sınırsızlık” iddiası, insanı bloke eder, hayal zannedilen, gerçeğe dönüşür; ömrü kapatır.
Perde kapanır Oyun biter.
İstikbalin aydın olması için gidişatı iyiye yönlendirmeliyiz.
Bu güç elimizde, dimağımızda.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com