Stratejik müdehale ve dümen suyuna kanalize ederek kontrol altına alma.
Düşünce ve davranışın tetiklenmesi ile birlikte hayata geçirilmesini sağlayan şey stratejidir. Aslında “Strateji” ve “Karşı strateji” dersek, doğru kabul görmüş olacaktır.
İhtiyaçlar veya zaruretler, isteklerden doğduğuna göre, istenilen hedefe ulaşabilmek için de stratejik bir planlama şarttır. Yani hayat akışının gerçekleşebilmesi için temelde, ihtiyaçlar&zaruretler ve sonrasında strateji ve planlama yatmaktadır.
Denmeli ki; kim kiminle uğraşır ve alt etmek için mücadele ederse, günün sonunda uğraşan taraf, uğraştığı tarafın dümen suyuna girmek ve benzeşmek zorunda kalacaktır.
Çünkü, saldırgan olan taraf, sürekli şiddet üretmek zorunda kalarak, hem kendi içinde gelişimini aksatmış olacaktır, hem de tüm konsantrasyonu ile birlikte stratejisini de kısır döngüye sokarak şiddet sarmalının içerisine düşecektir. Kendi sınırları içerisinde şiddetin dilini konuşanların, gelişme göstermesi imkansıza yakın bir gerçekliktir.
Bundan yola çıkarsak; “Amerika neden her alanda çatışmalar yaşarken gelişebiliyor” konusunu incelemek elzem olmuştur.
Şayet İncelenirse; Amerika kendi toprakları dışında şiddet uygulamaktan ziyade, gittiği coğrafyalarda tahrikler oluşturarak, o coğrafyanın şiddet sarmalı içerisine düşmesi stratejisini uygulamaktadır. Böylelikle, tüm dünyayı kendi dümen suyuna sokmayı başarabilmektedir.
Ardından, yabancısı olmasına rağmen, gittiği coğrafyalarda “yenilgi” gibi görülse de, çeşitli başarılara imzalar atmaktadır. Hem bu strateji ile kendisine ait olan toprakları şiddetten uzak tutmaktadır, hem de gittiği coğrafyalarda şiddetin dilini konuşanların sayısını kendi menfaatleri doğrultusunda artırmaktadır.
Yanisi; “Bende kaoslar oluşmaması için, başkalarının kaoslar ile uğraşması gerekir’’ stratejisini hayata geçirmiş ve uygulayan durumdadır.
Dünyadan gelen hangi habere bakarsanız bakın, bir şekilde “Amerika ile Amerikan topraklarının dışında uğraşanlar”a rastlarsınız.
Aslında Amerika’dan bakıldığında bu bakış açısı “Doğru ve haklılığı olan” bir durumdur. Çünkü, dünya geneline kanıksatılmış bir “slogan” olan “Hükmetmezsen, hükmedilirsin” sözcüğü ile birlikte, egoların tavan yaptırıldığı da günümüz dünyasında hala geçerliliğini koruyan bir durumdur.
Dünyayı sadece “Akıllı” olanların değil, “Vicdanlı akıllılar”ın yönetmesi gerekir kanaatinde olduğumu belirtmeliyim.
Bu doğrultudan bakılınca, “Teknolojik, ekonomik, askeri ve çok kültürlülük gibi konularda ciddi yollar kateden Amerika, tüm dünyayı domine eder pozisyondadır” dersek yalan olmayacaktır.
Lakin, bir çok alanda gelişmiş olmasına rağmen, en büyük eksiği olan “Vicdan” konusu, Amerika’nın dünyada sistemler kurmasının önündeki en büyük engeldir.
Amerika vicdansız mıdır?
Kanaatimce EVET, bir çok yönden gelişmiş olmasına rağmen vicdansızdır.
Çünkü; Sosyal hayat içerisindeki “Vicdan” kavramı ile muktedir/iktidar tarafından bakıldığında görünen “Vicdan” kavramları farklılıklar göstermektedir.
Adaletli olabilmek için, haklı olanın yanında durarak, aynı zamanda gerçekçi de olmak gerekir.
Amerika, haklı olanın yanında mıdır ve dahi gerçekçi midir?
İnsanlığın çıkarları doğrultusunda değil de, şahsi çıkarlarının peşinden koşanlar ne kadar vicdanlı veya gerçekçi olabilirler?
Soru;
Tüm insanlık üyeleri, insanlığın çıkarlarını ön planda tutanlarımız hariç, şahsi çıkarları peşinden köleler gibi koşanların cevap vermesi gereken bu soruyu sormak elzemdir…
Şahsi çıkarlarınızın peşinden koşarken yaptığınız yıkımların farkında mısınız?
Haydi özel şirketleri anlıyoruz! Maaşları ödemek ve sistemlerinin devamlı olarak ilerlemesini menfaatperest şekilde davranarak korumak zorunda olduklarını söyler dururlar.
Ya devletler?
Devletlerin, sorumlu oldukları vatandaşlarının güvenliğini, beslenmesini, sağlıklarını, eğitimlerini ve daha bir çok ihtiyacının karşılanabilmesi için diğer devletler ile birlikte ortak çalışmalar yürütme zorunlulukları yok mudur?
Neden her devlet, kendi çevresindeki devlete hükmederek nüfuz alanını artırmak yerine, ortaklaşa haraket ederek, uyumlu çalışmalar şeklinde insanlığın önünü açmak adına çalışmazlar ki!..
Öyle ya; uluslar başka uluslar ile çatışmak ve savaşmak talebinde değildir ve hiçbir zaman da olmadılar.
Devletler, dünyada “Oto-kontrol”ün sosyal hayatta hatasızca işleyebilmesi için görevlendirilmiş personellerden teşkil kurumlar ve yapılar değil midirler?
Tüm dünyanın kabullendiği ve sevmese de takdir etmek zorunda kaldığı son yüzyılın dehası olan Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; ‘’YURTTA SULH, CİHANDA SULH’’ ilkesini neden, kendilerini “Egemenler” olarak adlandıran zümreler reddetmektedirler.
Yoksa; insanlığın karşılıklı olarak savaştırılması, birilerinin çıkarlarını beslemektedir de ondan dolayı mı reddetmektedirler?
Bütün dünya devletlerine çağrıdır; Gelin hep birlikte Amerika’yı vicdan sahibi yapalım.
Aksi taktirde, yaşanılan bunca gerginlikler ve savrulan tehditler arasında, avuçlarımızdan kayıp giden hayatlarımız ile birlikte dünyayı da yok edeceğiz.
Kalın sağlıcak ve vicdanlarınızla…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete