Soru işareti.
Düşünce veya bilinmeyenlerin benzeşmeyen hali…
Bugün gazeteciliğe merhaba derken karşıma çıkanlar...
“Neden?.. Neden?..” sorularının sisteme olan yakarışı...
“Ey Türk Gençliği!..” diye başlayan, “…Güzel günleri size göstermeyeceğiz!..” diye biten sistemin, sistem kitlesinin son kahkahaları…
“Bir sabah çıkar gelirim anne!..” seslenişinde yok olan çocuklarının son gözyaşı…
Yaz ki gönül feryadını keskin, yaz ki demdeki yoğunluk, manasına ulaşsın!..
Dört duvarlar arasında kavramlarla, genç zihinleri kuşatanları, kuşatma vakti!..
Bilim, bilimsellik bir okul sınıfında şöyle başlarmış:
Objektif açıdan yaklaşmayı ele alırken, subjektif beyin fırtınasıyla kelimenin içi boşlatılırmış.
Yapay esneyendir, açısal olarak genişleyen ve özelliğini yitirendir.
Bugün düşüncemizi, fikrimizi, zikrimizi hatta varsa ideolojik hayatlarımızı belli bir eksende, ekseninden çıkmadan yaygınlaştırmak, kalıbı genişletmek, kalıptan çıkmamaktır.
Entelektüel kişilik, kişilik ve beynin kozmik hücrelerinde buluştuğu anda orijinalliği yakalamaktır.
Bu demek değildir ki siyaseti siyasetçe konuşmak, terimsel olarak Arapça'dan gelme “seyislik” anlamındaki tımardır veya atı islah etmektir.
Şunu sormadan geçmeyelim:
Siyaset, toplum endeksli haykırışını yapan eğitimciler, sınıftaki gazetecilik öğrencilerini “Haydi fırtına yapalım!.. Dünyalarınızı keşfedelim!..” derken profil mi dizayn etmek istiyor?..
- “Kalıp kıralım” ne zamandan beri kalıplara çivi çakmak oldu?..
- Her şeye açık olmak, açlık çeken zihinleri, tüm hayatı boyunca dünyasızlığın doyumsuzluğuna mı sürüklemektir?..
- Tartışma, polemik ve değerlendirme eğitimin boyutunu aşmak için neler yapıyor?..
Yoklamak, soru yöneltmek veya iç dünyalarını keşfetmek...
Kendi fikirlerini ortaya atıp, “Bunlara karşılık var mı!..” beklentisi kesinlikle yanlıştır.
Gayelerine, heyecanlarına ve hayallerine ortak olmak isteyen eğitimciler, katkıyı katkısızlığa, verimi katma-sız değere dönüştürmek bilinciyle hareket ediyor.
“Kitap okuyun!.. Düşüncelere merhaba deyin!.. Sınırlarınızı ufkunuzla açın!..” demekle olmuyor.
Kitap tavsiyesi ile elinizi kolaylaştırmak bunu da sınava bağlamak etik değil.
Siyaset bilimi zemini, bir kitapla oluşmaz!
Terimler ve kavramlar okudukça ferasete, basirete ve hayat dirayetine; yaşamaya döküldükçe bilimsel ve evrenselliğe ulaşır.
Sorular ağırdır!
Sorunun mahiyeti, manasına yoz olmamalıdır.
Yozluk, bağnazlık veya görgüsüzlükle değil, hayatın odaklarını çiğnemekle gerçekleşir.
Sınıf ayrımı, ırk ayrışması, insana dair her şeyi yakışmayan gergin ve zıt enerjiyle buluşturmak fikir deryası değildir.
Bir sınıfta, eğitmen söylemleri ve eylemleri ortak noktada oluşmalıdır. Yoksa büyük bir çelişki vardır.
Tarihiyle başlayıp, tarihi ve insana yansımasını okumayan eğitimci, siyasal akışı derste yakalayamayandır.
Akışı oradan-buradan derse yaymak, fırtına değil ancak seraplıktır.
Serâpa bakarsın, hülyada dolaşırsın.
Ey akademik camia; M. Kemallerin gençliğine, Türk gençliğine yazık etmeyin!..
Kitap okumakla, “Beyin fırtınası yapıyoruz” deyip hülyada gezinmekle yollar aşılmaz.
Okumak, dünyayı okumakla olur.
Hayatı eksenine, ekseni de kalıbını vücut kıvamında oluşturmakla olacaktır.
Vücut bir iskeletse, sizi-bizi ayakta tutan, sağlam adımla ilerlememizi sağlayandır.
Haydi, her şeye rağmen, kendi enerjimizi ve dünyamızı yaşatma vakti!
Düşünceye zikren...
Zikre duruşla...
Duruşun dirayetinle...
Dirayeti manayla...
Manayı bilmekle....
Bilmeyi!..
Kendinle başlamakla olacaktır.
Dünyanı kır, kalıbını yok et ve özgürlük...
Kendi dünyan hayatın demek!...
Vesselam...
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com