Politika, günümüz anlayışında, ucu açık bir söylemi temsil etmektedir.
İzah yönünden sonuç vermeyecek gibi görünse de, plan ve programların daha makbul/geçerli olduğunu görmek mümkün.
Söz konusu hususları en güzel özetleyen durum, yazılı mevzuatın eyleme/uygulamaya dönüştürülmesi.
Bu mevzuatlardan en etkilenen kesim engelliler.
Hayat şartları ve yaşama kalitesi bakımından ‘dezavantajlı’ konumda olan bireylerin, gerek merkezi, gerekse yerel yönetimler tarafından sağlanan hizmet ve kolaylıklar, fiziksel mekânlardan istihdama kadar düzenleyici ve onların kullanımı için önem taşımaktadır.
Bu yapılanlar yaşayan canlının, yaşama kalitesini artırmak ve farkındalık oluşturmak manasına gelir ki, bunun da adı çağdaşlık ve medeniyet olur...
"Yakın çevrenin engelli bireye karşı ön yargılı yaklaşımı bazen bireysel durumdan bazen de toplumsal gerçeklerden kaynaklı olabilmektedir. Bu engelleri aşmada engelli birey, diğer bireylere göre daha yoğun çaba göstermek zorunda kalmakta. Aksi halde bu bireyin toplumsal hayatın tüm alanlarına katılma konusunda sorun yaşaması kaçınılmaz olabilmektedir.
Özellikle ekonomik hayata katılamayan engelli birey kendisi ile birlikte, kendine bakmak durumunda kalan kişilerin de üretime katılmasını engellemesi söz konusu olabilmektedir ki (Engelliler Şûrası, 1999), bu durum ailenin yaşadığı sorunu daha da büyütebilmektedir." (Engellilere Yönelik Yerel Sosyal Politikalar - Bedrettin Keskin)
Sosyal ve ekonomik hayata katılım sağlayamayan engelli bireylerin, bozulan fiziksel ve ruhsal yapının onarımı, kişinin kaliteli bir hayat sürdürmesi için gösterilen çabaları tahmin etmek güç değil!
Her bireyin engelli adayı olması gerçeği ile yola çıkıldığında, yaş durumuna belli sınırlama getirmek bir yana, gelişim çağındaki bir engelli bireyin alacağı eğitimle birlikte, aktif hayatın içerisine katılım sağlaması önem taşımakta.
Bu süreçte en önemli pay sahibi, merkezi ve yerel yönetimlerdir.
Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına ilişkin Sözleşmesinin 1. madesinde "Engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik ve temin etmek ve insanlık onurlarına saygıyı güçlendirmek" ifadesi yer alırken, “Tarih" dendiği vakit şan ve şerefle anılan Osmanlı İmparatorluğu dönemine bakıldığında, Nadir Özberk’in "Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet" isimli araştırmasında şu ifadeleri görüyoruz;
"1868 tarihli Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi ile belediyelere yoksulları koruma görevi verilmiştir. Bu düzenleme özellikle kör ve dilsizlere dönük ihtiyacın karşılanmasını belediye görevi olarak tanzim etmiştir.
1877 yılında Dersaadet Belediye Kanunu ve Vilayet Belediye Kanununda yeni görevler de verilmiştir…"
Adı geçen tarihlerin çok öncesine gidildiğinde, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve sahabe döneminde engelli bireylerin, sorumluluk yüklenerek, hayatla iç içe olduğu ve sosyal çevreyle barışık olduğunu görmekteyiz.
"Asr-ı Saâdet"te engelli sahabilerin kitaplaşacak ve gelecek nesillere örnek olacak hayatlarını görmek mümkün olmakta.
Bu konuda düşüncelerin kaleme yansımasında; "Engelli Sahabiler, Hz. Muhammed’in görme yetisini kaybedenlere ‘cennette iki göz’, bir ayağından mahrum olana ‘cennette koşma’ v.b. müjdeleriyle başarmışlardır" ifadeleri yer alıyor.
Sahip olunan insani düşüncenin devamlılığı için, yapılan her işin hayırlara vesile olması temennisiyle yol almak gerekiyor.
Peki, başlığımızda yer alan “Spor"a gelince...
İnsanın zinde kalması için, hareket ve egzersiz, toplum diliyle "spor yaptırmak", engelli engelsiz tüm bireyler için önem taşıyor ise merkezi ve yerel politikalar kapsamında bu hassasiyetin yer alması da gerekiyor…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com