Bir uzvu eksik veya tam kullanamayan özel, ayrıcalıklı bireyler için, hayata tutunma ve günlük hayatın içerisinde yer almak oldukça önem taşır.
Sahip oldukları becerileri, azim ve kararlılıklarıyla başarı ve mutluluğa dönüştürdüklerini sıkça görmeye başladık. "Bir umudun nasıl binbir umuda dönüşebileceğinin" hayal olmadığını örnekleriyle görmek mümkün.
Düne kadar "evinden çıkamaz" denilen, toplumda "engelli" olarak adlandırılan "özel bireyler"in, nasıl hedef belirlediklerini ve o yoldaki azim ve kararlılıklarını gördükçe, aşılamayacak hiçbir ‘engel’in olmayacağına şahit olmaktayız.
Ortaya konulan böyle bir tablodan geriye, kendini keşfetmek ve başarı yolunda istikrar sağlamak isteyenlere ‘kol kanat germek’ kalıyor.
Bu doğrultuda, "Bana balık verme, balık tutmasını öğret” sözünün önemini anlamış ve uygulamış oluruz…
"Engelli" diye adlandırılan özel/dezavantajlı bireyin sahip olduğu en önemli özellik, sahip oldukları yetenekler.
Yetenekler var ve geriye sadece keşfetmek, geliştirmek ve sonuca gitmek kalıyor.
Bunun yolu da doğru yöntemlerden geçmektedir.
Doğuştan veya sonradan ‘engelli’ olan bir bireye yapılacak en önemli iyilik, o kişinin hayatındaki sürecin doğru yön bulmasını sağlamak.
Kanun, yönetmelik ve diğer hususlara bakıldığında para ise para, imkân ise imkân var. Buna rağmen, kazanım/başarı adına bir mesafe alınamıyorsa, bunun temel sebebi, doğrunun yanlış adreste aranması.
Bu hususta hedefe tam isabet sağlayanlar ise, ya arayan ya da tevafuk sonucu elde edenler oluyor.
Böyle bir durum da bize gösteriyor ki kader inancının gereği olarak niyet etmek, aramak ve bulmak. Çabamızın sonucunda nasipte var ise yol almak…
"Herkes bir engelli adayıdır" sözü ne boşuna söylenmiş, ne de içi doldurulmayacak kadar güç.
"Yaşayan ölü" tabirini hepimiz duymuşuzdur.
Hayatın gayesi, ömür denen sermayenin ‘uhrevi’ olduğunu bildiğimiz vakit, Üstad Necip Fazıl’ın şiirindeki mısralara aktardığı "Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış" düşüncelerini daha iyi idrak edecek, o doğrultuda hayatımızı idame ettireceğiz.
Bu düşünce kafamızda yer ettiği takdirde, Allah’ın bize bahşetmiş olduğu güzellikleri şükür doğrultusunda yorumlayıp, Sultan Süleyman’ın "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…” sözünün akıcılığına kapılarak, ruhen ve bedenen zindelik yaşamaya başlayacağız.
İşte o vakit, ne gam kalır ne de keder.
Çizmiş olduğumuz bu tabloda yer almak için "Nereden başlanmalı?" sorusu önem taşımaktadır…
Çalışma alanımız spor, hareket ve egzersiz olduğu için, toplumda “engelli" olarak isimlendiren özel bireylerin, neleri başarabilecekleri veya başardıkları hususundan yola çıkmak gerekmektedir.
"Yaratılanı sevdik yaratılandan ötürü" düsturuyla hareket ederek ülke insanımıza mı yarar sağlayacağımız, yoksa "Devletin parası deniz, yemeyen ..." mantığıyla mı hareket edeceğimizin kararını vermemiz gerekmektedir!
Sürece ‘hassasiyet’ katacak işleyişin ‘yakıtı’ bu anlayış olacaktır.
Sağlığına kavuşma adına arayış içinde olan özel bireylere, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır” (hadis-i şerif) sözüne sadık kalarak yaklaşmaktan başka, öneme haiz bir durum olamaz, olmamalıdır da.
Özel/engelli bir bireyin hayatını kaliteli şekilde sürdürme adına, ilk adımını atması, sonrasında yürümesi ve koşmasına vesile olmak.
Bu görevi, toplumun her kademesinde, vicdanı ‘nasırlaşmamış’ herkesin üstlenmesi gerekmektedir.
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com