?>

Engel-li-lere Kur’an ve sünnet açısından bakıp ‘biraz’ düşünelim!

Ahmet Gülümseyen

7 yıl önce

Günler, haftalar ve ayların birbirini kovaladığı hayat/oyun sürecinde, engelliler hakkında görüşlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz.

Bu hafta ‘spor’ bahanesinin dışına çıkarak, engellilere Kur’an ve sünnet açısından bakıp, hep birlikte ‘biraz’ düşünelim dedik!

Allah’u Teala, "Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık"(Tin, 95/4) ayetiyle, yaratılışımızdaki gayeyi vurgulamıştır.

Şüphesiz bu güzellik sadece dış görünüş itibariyle değil. Peygamber Efendimiz de "Allah sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz, fakat kalplerinize bakar" diyerek güzelliğin, dış görünüş ve zenginlikle değil kalp ve amel yönlü olmasını vurgulamıştır. 

"Allah katında en üstün olanınız en muttaki olanınızdır”(Hucurat,49/13) ayetiyle de bir kez daha Allah katında üstünlüğün takva olduğunu dile getirilmiştir…

Kur’an-ı Kerim’de geçen "kör, sağır ve dilsizler" maddi anlamda bir engellilik olarak değil; münafıkların, kâfirlerin, ayetleri yalanlayanların, hakkı görüp duymayanların durumları için söylenmiştir. 

 Hepimiz birer engelli adayıyız.

Unutmamalıyız ki, karşımıza çıkan engeller ‘aşılması’ için önümüze konmuştur. 

 Eğer onu aşarsak, şüphesiz mükâfatını hem bu dünyada hem de ahirette alacağız.

Televizyonda gördüğüm engelli bir okçu bu gerçeği hatırlattı.

Trafik kazası geçirdikten sonra belden aşağısı felç olup tekerlekli sandalyeye bağımlı kalan vatandaş, bu süreçte okçuluğa yönelmiş ve büyük başarılar elde etmiş.

"Sizin hayır gördüğünüzde şer, şer gördüğünüzde hayır vardır.” (Bakara, 216) ayetinden bir kez daha yakinen anlıyoruz.

Engellilerle çalışmaya başladıktan sonra, onların yaşadıkları sıkıntıları bizzat görmek olaylara farklı bir bakış açısıyla bakmamıza sebep oluyor.

Bir alışveriş merkezindeki mescidin merdivenleri, bana bu merdivenleri çıkma engeli olan vatandaşlarımızı düşündürdü. "Onları engelleriyle baş başa bırakmak değil de, bir ışık da biz yakarak, ellerinden tutmamız gerekmez mi?" sorusunu sorma gereği duyuyoruz!..

Görme engelli sahabe Abdullah İbn Ümmü Mektum, Peygamberimiz ile birlikte iki savaşa katılmış, Peygamberimiz kendisini Medine’de yerine vekil bırakmıştır.

Cemaate imamlık yapmıştır.

Peygamberimizin müezzinlerinden biridir. 

İşte en güzel rehberden bizlere örnek bir tablo.

Bir defasında Ümmü Mektum kendisini mescide getirecek bir kimsesinin olmadığını söylerek, namazı evde kılmak için izin istemişti. 

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona ezanı duyup duymadığını sormuş; ‘evet’ cevabını alınca da ‘öyleyse davete icabet et’ buyurarak, cemaat sevabından mahrum kalmamasını istemiş, onun sosyal hayattan kopmayıp, engelini bir engel olmaktan çıkarması yönünde tavsiyede bulunmuştur… (*)

Her defasında gündem oluşturduğumuz spor, işin tuzu-biberi; önemli olan, ebedi hayata hazırlık, bu imtihan sürecinde heybeyi 'yararlı işler’ ile doldurmak, "Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır" hadis-i şerifinin gerekliliğini yerine getirmektir. 

İslam ile müjdelenme ve şereflenme gibi ayrıcalığa sahip olmamız, bu önemli mirası da yaşamak değil midir?

Allah’ın bir olduğuna ve Hazreti Muhammed’in (sav) O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman eden Müslümanlar olarak, şükür ve hamd konusunda o kadar çok gerekçemiz var ki!.. 

Engelli olsun veya olmasın, her insanın sosyalleşmesi, hayata güvenle sarılmasının önemini daha ne kadar sorgulamayacağız?

Adeta, korku filminin senaryosunu yazmakla kalmayıp, filmde kendimize rol biçmeye çalışıyoruz.

Karamsarlığa sürükleme gayretinde olmamız kadar zarar verici, daha başka ne olabilir ki?

Asıl engel, yanlış bakış açısının yanı sıra, bardağın hep boş tarafını görmek.

Bahçedeki gülleri, çiçekleri, meyveleri görmek varken, hep dikenleri, otları görmek de neyin nesi!.. 

Gözlerimizdeki perdeleri kaldırıp, bakış açımızı değiştirerek, engellerimizi fırsata dönüştürebiliriz.

"Allah bize kâfidir. O, ne güzel vekildir" (Ali İmran 173) ayeti, asıl engelin inanç ve itikattan geçtiği mesajını içeriyor. 

Arif Nihat Asya’nın "Vazoyla saksının farkını sen söyleme çiçeklere sor" sözüyle birlikte, Şeyh Sadi’nin "Öfkenin ateşi önce sahibini yakar, sonra kıvılcımı düşmana ya varır ya varmaz” özlü sözü, bir kez daha Beyazay Derneği’nin geliştirdiği "Aşmak için hareket!" sloganını akla getirdi.

Sözün özü, Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılarak, yaşantımıza ruhen ve bedenen, inanç ekseninde yön vermemiz gerekiyor...

(*) Yararlanılan Kaynak; Ayet ve hadisler ışığında Engelliler-Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 

:

Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI