?>

Ehli Irak, Ehli Nifak ve Şikak

Prof. Dr. Mehmet Yuva

5 yıl önce

El-Sadr, Iraklı köklü ve etkin bir Arap Şii ailedir. Şii mezhebin önemli bir otoritesi kabul edilen aile, sahabeler ve dini makamlara ev sahipliği yapan Necef şehrindendir. 

10 sene önce yarım milyon nüfusa sahip olan Nejef şehri IŞİD’in Irak’ta zuhur ettiği yıllar arasında buradan kaçan Şii ve Sünni Iraklılar’ın şehre sığınmasıyla bugün takriben 750-800 bin nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. 

Bağdat’ın 160 km güneyindedir. 

Hz. Ali’nin ikamet ettiği ve halifeliği döneminde İslam devletinin başkenti konumunda olan Kufa şehrine yakın bir mesafededir.

Haydar-ı Kerrar Ali’nin mezarının bulunduğu yer olduğuna inanılan şehirdir. 

Haydar-i Kerrar" lakabı Ali’ye Resullah Muhammed’in verdiği isimdir. 

Haydar”, cesur, yiğit, korkusuz ve üstün demektir. 

Kerrar”, sürekli, tekraren, tekrarlayan manasındadır. 

Haydar-i Kerrar", Üstünlüğü Yiğitliği Daim Olan anlamındadır. 

El-Sadr ailesi Resullah Muhammed’in Ehli Beyt’inin soyundan geldiklerini ve onu temsil ettiklerini iddia eder. 

Özellikle Şii toplum içinde geniş bir taraftar kitleye sahiptir.

El-Sadr ailesi, İngiltere işgali altındaki Irak’ın bağımsızlığı için 1920’de patlak veren silahlı milli kurtuluş mücadelesinde öncü bir rol oynamıştır. 

Saddam hükümdarlığına karşı birçok mücadelenin içinde yer almıştır. 

Bu uğurda Büyük Ayetullah rütbeli Şii Lider Muhammed Muhammed Sadık El-Sadr bir suikast sonucu 19 Şubat 1999’da katledilmiştir. 

Yerine 1974 doğumlu oğlu henüz 25 yaşında olan Mukteda El-Sadr geçmiştir. 

Bu esnada hem İran hem de ABD ile yakın ilişki içinde olmuştur. 

Saddam’a karşı isyanda Şii toplumun en muktedir figürü olmuştur.

ABD işgali altındaki Irak’ta ortaya çıkan etnik ve mezhepsel paylaşımı öngören siyasi sisteme onay vermiştir. 

Bu yeni sistemin güvencesi olan ithal anayasaya binaen Mukteda El-Sadr dini, siyasi ve askeri gücünü pekiştirmiştir. 

Siyasi kanat Sadr Hareketi ve paramiliter Mehdi Ordusu sayesinde hem parlamentoda hem askeri gruplar arasında etkin bir konuma sahiptir. 

ABD ve İngiltere’nin Irak’taki askeri varlığına itiraz etmiş, bazen çatışmış ama ciddi ve sürekli bir muhalefet sergilememiştir.

MUKTEDA EL-SADR ÇİZGİSİ

Mukteda El-Sadr, Suriye olayları esnasında Esad’ın istifa etmesi gerektiğini açıklamıştır. 

Suriye’de Esad’a destek veren Iraklı milis grupların Suriye’yi terk etmelerini talep etmiştir. 

Ardından Irak’ta IŞİD’e karşı savaşta önemli bir başarı kazanan ve Suriye ordusu ile istişare halinde olan Haşdi Şabi askeri oluşumun lağv edilmesi ve bürolarının kapatılmasını istemiştir. 

Haşdi Şabi ordusu, İran Kudüs Gücü’nün Irak’ta en önemli askeri-siyasi müttefikidir. 

Mukteda El-Sadr bu yönde çıkan Başbakan Adil Abdul Mehdi’nin kararnamesine parlamentoda destek vermiştir.

Mukteda, İran’ın Irak üzerindeki nüfuzuna itiraz etmiş ve İran Şii Otoritenin, Irak Şii Otoritesi üzerindeki etkisinden rahatsız olduğunu ifade etmiştir. 

Bu çıkışlar Suudi Veliaht Muhammaed Bin Selman tarafından takdir edilmiş ve Mukteda Suudi Arabistan’a davet edilmiştir. Temmuz 2017’de gerçekleşen ve Mukteda ile Bin Selman’ı buluşturan ziyaret esnasında Bin Selman’ın Mukteda’ya 10 milyon dolar verdiği iddia edildi. 

Ziyaret dönüşü sonrasında Mukteda, İran’a karşı söylem ve eylemlerini arttırır.

Bu buluşmadan sonra Mukteda El-Sadr, Türkiye’ye karşı eleştirileri ile gündem yaratır. 

PKK’ya karşı Irak’ta operasyon yapan TSK’nın, Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı duymadığını söyler. 

Irak’taki TSK varlığına karşı tehditleri ve askeri saldırılarda bulunacağı söylemleri ile Türkiye’ye karşı kitlesel protesto eylemleri düzenler. 

Suudi Arabistan, ABD ve İngiltere ile uyumlu olduğu dönemde, Türkiye’ye karşı saldırgan bir lisan kullanmamaktaydı. 

Mukteda El-Sadr’ın Ankara’nın Riyad ve Washington ile yaşadığı sorunların ardından Türkiye’ye karşı söylem ve eylemlerindeki bu radikal değişiklik “10 milyon doların diyeti” olarak görüldü.

EYLEMLER İRAN’I HEDEF ALIYOR

İran ile yaşadığı sorunların giderilmesi umuduyla İran Dini Otorite Ayetullah Ali Hamaney tarafından Eylül 2019’da Tahran’a davet edilir. 

Irak’a döndükten kısa bir müddet sonra hükümet aleyhtarı başlayan sokak eylemleri yüzlerce Iraklı’nın hayatına mal olur. 

En nihayet, iki gün önce Başbakan Adil Abdul Mehdi’nin istifasına kadar giden olaylar devam etmektedir. 

Hayat pahalılığı, siyasi fesat, rüşvet ve Irak’ın zengin kaynaklarının talanına karşı eylemler olarak zuhur eden hadiseler İran, İran Şii otoritesi ve İran’ın Irak’taki dostlarını da hedef almaktadır.

Bu eylemlerin arkasında, Arap Şii-Farisi (İran) Şii otoriteleri arasındaki nüfuz kavgasından, Şiilik kimliği yanında güçlü bir damar olan Arap Milliyetçiliği ile İran-Farisi Milliyetçiliği arasındaki tarihi rekabetten, Irak’ın, İran dâhil tüm yabancı askeri varlığı ret eden, tam bağımsızlık ve egemenlik ülküsü kaygısıyla hareket eden, Irak’ın kendi kaderini kayıtsız şartsız tayin etme hakkı ilkesinden hareket eden bir halk hareketi olduğu görülmemektedir

Şüphesiz ki bu unsurlar varittir. 

Ancak eylemlerin ABD, İngiltere veya Irak işgalini destekleyen Körfez Şeyhliklerine karşı olmadığı özellikle İran’ı hedef aldığı görülmektedir. 

Bu sebeple eylemlerin, ‘söylenen hak, amaçlanan batıldır’ felsefesine uygun seyir aldığını not ediyoruz.

SADR KULLANILIYOR MU?

Mukteda El-Sadr ve hareketi bu eylemlere tam destek vermektedir.

Irak ve Lübnan’da eşzamanlı başlayan bu eylemlerin ABD’nin Suriye ve Irak’ta petrol bekçiliğine ve haramiliğine devam edeceği açıklamalarının ardından başlamış olması manidardır. 

Mukteda El-Sadr ya tarih, siyaset ve strateji yoksunu sadece El-Sadr ailesinin bir mensubu olmasından mütevellit kıymeti olan sıradan bir “din” adamıdır yahut perde arkasında Mukteda, ABD’nin çok kıymetli bir müttefikidir.

İrlanda asıllı Finacial Times’ın Orta-Doğu muhabiri, Amerikalı araştırmacı yazar ve Beyaz Saray danışmanı Patrick Cockburn 2008’de Muqteda El-Sadr; The Shia Revival and the Struggle for Iraq (Mukteda El-Sadr; Şii Uyanış ve Irak İçin Mücadele) ünvanıyla bir kitap yazar.

Beyaz Saray’a, “Mukteda’yı deliğe süpürmeyin kullanın zira kullanılmaya hazır ve münasiptir” tavsiyesinde bulunduğu andan itibaren Mukteda, ABD’nin feleğinde olmayı sevmiştir.

Ancak burası Irak ve Irak için kaynağını muhtelif olay ve şahıslara bağlanan ancak büyük ihtimalle Hz. Ali’nin ifadesi olduğuna inanılan bir deyim vardır. 

Bu deyimi ehli iman insanlar, Irak halkının talebi üzerine yola çıkan ve yolda yalnız bırakılan Ümmeti Muhammed’in Kerbala Şehidi Hz. Hüseyin’e söylenir. 

Kime yardıma gelirsin ya İmam Hüseyin. Bu halkın kalpleri seninle ama dinarı (doları) gördüler mi kılıçları sana karşı bilenir (üzerinde olur). Babana ihanet edenler sana ne yapmaz. Baban İmam Ali’nin sözlerini hatırla; Burası Ehli Irak, Ehli Nifak ve Şikak (Nifak ve bölünmenin ayrışmanın diyarıdır).”

KABAHATİN BÜYÜĞÜ SENİNDİR

Bilmiyoruz bu belayı Irak’ın başına saran kara altın mıdır (petrol) yoksa Allah’ın Arslanı ve Resulü’nün habibi Haydar-i Kerrar Ali ile “Reyhani misk kokulum” diyerek bağrına bastığı can-paresi Hüseyin’e yapılan ihanet ve zulmün karabulutu mudur?

Haşa! Toptancı bir zihniyetle Irak halkını sorumlu tutmuyoruz. 

Ama Nazım Hikmet’in şiirindeki teşbihiyle; Irak yanıyorsa, talan ediliyorsa, halen muazzam bir zenginlikte sefaleti yaşıyorsa ve Alemin en muhteşem medeniyetlerine ev sahibi olmuş bir diyarda halen Şeyhin, Şıhın, tarikat liderinin, aşiret beyinin marabasıysan kabahatin büyüğü senindir Irak halkı.

.

Prof. Dr. Mehmet Yuva, Aydınlık

YAZARIN DİĞER YAZILARI