Çin Seddi’nden sonra dünyanın en bilinen DUVAR’ından bir gün önce resmen ve otobüsle geçmişiz.
Öte yanda DDR’in başkentinde, görevli bindi şöförün yanına, gezdirdi.
Yeniden Batı’ya, sözümona özgürlüğe döndüğümüzde, bizim şoför aldı mikrofonu eline başladı Komünizme sövmeye…
- Karı yalan söylüyor, safi propaganda; ben iyi bilirim oradan kaçtım…
Anlaşıldı, konuşma diyet vurgusu taşıyor.
Ertesi gün, merak tabii aynı geçiş noktasından “Check Point Charlie”den yaya geçmeye davrandım.
“Bluejean”im ve Sarı muşamba yağmurluğum var, zamane gençleri gibi; 25 yaşındayım daha.
“Süddeutsche Zeitung” vardır.
Say ki “Alamanın Cumhuriyeti”; Pazar günleri başyavar elenektir mizahi yazar, aklımda kaldığına göre:
- Biz Almanlar özgürlüğümüze çok düşkünüzdür… Kimse bize neyi beğeneceğimizi ne giyeceğimizi dikte edemez. Ancak şimdi herkeste birer mavi jean bir de yolişçisi sarı yağmurluğu.
Doğu'ya geçerken, üstünüzdeki parayı yazılı olarak deklare ediyorsunuz.
Batı’nın bir “DMark”ı, Doğu’nun “1 Mark”ına eşit sayılıyor; gerçek kur 1’e 9 filan.
Dar bir kadırımdan Grenzeschutzbeamte’ye nerdeyse sürünerek geçiyorsunuz.
Pis pis, Gestapo Gestapo süzüyor sizi.
Ve örnekleme metoduyla birinizi seçiyor.
Maldan anlıyor belli…
Bana el etti ve aldı bir odaya:
“Çıkarın ceplerinizdekini” dedi.
Paraları, metal masanın üzerine bırakırken farkettim, iki kağıt 5 DM iç-içe girmiş.
Ben “130 DM” beyan etmişim; üstümden “135 DM” çıkmış.
Eyvah ki eyvah!..
Başladı sorgular;
- Kimsin?.. Niye Berlin’e geldin?.. Nereye gidiyorsun?..
Ya hu, siz de bilirsiniz kağıt “5 DM” çok azdır işte iç-içe girmiş; aslında yüzde 90’ı madenidir.
Yok.
Yıllarca “İyi ki Almanca biliyordum da yırttım” diye düşünürüm; şimdi aklıma düştü:
Belki böyle kusursuz Almanca bilmem de şüphelendirdi “Herr Memur”u.
Delmeye yeltendiğim duvara bunlar “Antifaşist Koruma Duvarı” diyorlar ve sınır muhafızlarının hepsi ileri derece Marksizim eğitimi almış STASİ “Staatssicherheit” DevletGüvenlikÖrgütü ajanı.
Neyse bıraktı, zaten “Friedrich Strasse”nin üstündeyim.
Bu uzun cadde Unter Der Linden.
“Ihlamurlar Altında” bulvarını kesip, “Berliner Ensemble”ın yanına kadar gidiyor.
Weidendamm köprüsünü geçerken Brecht’in Tiyatrosu’nun damındaki amblemi gördüm.
Galiba enerji tasarrufu vardı, dönmüyordu.
Solda, kanal kıyısında salaş kulübeler arasından bir genç fırladı.
Belki İngilizce;
“Para bozdurmak ister misin 1’e 8 veririm” dedi.
“Hayır!.. Ben bu ülkeye, yasalarına saygılıyım. İstemem” dedim.
“Herhalde giyimimden cesaret aldı” dedim.
Sonra yıllar sonra Duvar’ın yıkılışının ardından STASİ merkezini gezdikten, MOSSAD’a tur bindiren bu gizli servisin metodlarını öğrendikten sonra; “Belki de sınırdaki meymenetsiz taktı bunu peşime” diyorum.
Parayı bozdursan ne olacak ki “DDR”den dışarı çıkarmak yasak parasını.
Çıkarsan, dışarıda hiç değeri yok ve tekrar içeri de sokamıyorsun, o da yasak.
Hudutta bütün geçiş noktalarına cam kumbaralar koymuşlar.
Üstlerinde “ŞİLİ İLE DAYANIŞMA” yazıyor.
ABD, Allende’yi devireli az olmuş.
Millet cebinde ne kaldıysa atıyor kumbaralara söverek.
Ben de attım cebimde kalanları.
Severek.
-"Hayatta Oynamam" kitabımdan-.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com