?>

Düşün artık kutsallarımızın yakasından!

Elif Rana

6 yıl önce

En yüce kavramları bile alçak zihniyet sınırlarımız içinde yok ediyoruz.

Kavramların içini boşaltıp, millet olarak bize özgü kültürümüzü tahrip ediyor, önlenemez bir erezyon yapıyoruz.

Vatan topraklarında hayat bulan, filizlenip ANADOLU'yu saran, bizi Türk milleti yapan kardeşlik bağımızı, birlik ve beraberliğimizi ideolojilere kurban ediyor, kenetlenmeye muhtaç olduğumuz bu dönemde, devleti kişi bazında değerlendirme saplantılarımızdan kurtulamıyoruz..

Osmanlı imparatorluğunu ile organik bağını, "Devlet-i ebed müddet" geleneği ile devam ettiren Türkiye Cumhuriyeti, ebediyete kadar ayakta kalmaya mecburdur..

Kronolojik kompozisyonumuza baktığımız zaman kişi ve ideolojilerin geçici olduğu, Milletin ve devletin sürekliliğinin öneminin değişmeyecek bir ilke olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.

Devlet ise bu süreçte oluşturduğu siyasi kudret ile popülizmden uzak, uygulanabilirlik rasyonalitesi analiz edilmiş politik ve diplomatik kararlar ile kişileri ve ideolojileri kullanarak maksimum toplumsal fayda sağlamak, ülkenin çıkarlarını korumak ve geliştirmek zorundadır.

En büyük vazife ise yönetime talip olan kişilerin omuzundadır.

Merkezi yönetim ve sistemlerini oluşturan birimler...

Yerel yönetimler ve birimleri...

Üniversiteler...

Hastaneler...

Meslek odaları...

KİT’ler...

STK’lar...

Kısaca, devletin fonksiyonlarına hakim gerçek kişilerden müteşekkil aktörlerin, liyakat ehli olmaları, ırk, dil, din, etnisiteayrımı yapmadan, tarafsız, şeffaf ve adil olmaları önem arzetmektedir.

Makam işgal edenleri:

- Bulundukları makamdan şeref alanlar.

- Bulundukları makama şeref verenler...

Diye İki guruba ayırabiliriz.

Makamdan şeref alan, oturduğu koltuğu ebedi istirahatgahı zanneden kişilerin sayısı giderek artıyor ne yazık ki..

Bulundukları makamı, öncelikle çıkarları için kullanan; vatandaşa tepeden bakan bu soytarıları, oturdukları koltuklardan kaldırdığınızda, şereflerini, buldukları makamda bırakıp gitmek zorunda kalırlar.

Sonraki hayatlarında ise hep “şerefsiz" ve “onursuz" olarak anılırlar..

İkinci guruptakiler, liyakat ehli olan; devlet terbiyesi ile hemhal olmuş; yüz kızartıcı suçlardan berî; üretmeyi, vatandaşa hizmeti ilke edinen, işlerini hakkıyla yaptıkları için de sayıları az ya da çok da olsa göze batmayan guruptur.

Bunlar, itibarlarıyla oturdukları makamı şereflendirenlerdir.

Ayrıldıklarında makamların ağlayarak uğurladıklarıdır..

Halka hizmeti HAK’ka hizmetle eşdeğer tutan bu kimseler, makamların gelip-geçici olduğunu bilirler.

Gittikleri her yere şereflerini götürenler de bunlardır..

Milletin gözünde kazandıkları itibar ile her dönem saygı ile anılırlar..

Makamlarını kaybetmemek için türlü algı oyunları ile kitleleri manipüle eden, değerlerimiz üzerinden söylem devşirip, devletin ve bulunduğu makamın yetkisini kötüye kullanan otoritelerin yönettiği insanlar var bir de…

Egemenliğin kayıtsız şartsız ait olduğu millet iradesi...

Makamlardaki halkın temsilcileri...

Asli unsurun millet olduğunu unutan yöneticiler...

"Kurucu güç" olduğunu unutup, sorgulamaktan eleştirmekten uzak, tapınma yarışı içine giren ve güce hizmet eden şakşakçılar, dalkavuklar, yalakalar, yavşayanlar… 

“Devlet ebet müddet”, böyle kişiler ve ideolojiler üzerinden asla "ebediyete kadar yaşamak" koşulunu yerine getiremez!

Hastalıklı siyasilerin demoralize ettiği yığınlar, "sürü psikolojisi" içinde manevra alanı bulamazken, aktörler de kendilerini savunacak halktan avukatlar ordusunu oluşturmuş oluyorlar..

Atatürk’ün etinden sütünden beslenenler ile Reis’den daha “reisci" geçinenler arasında bir fark var mı?

Atatürk’e en büyük zararı atatürkçülerin verdiği gerçeğiyle, “Reisciler’in, reise, inandığımız davaya verdikleri zararın birbirinden farkı var mı!..

Anıtkabir Derneği’nden bilgi aşırıp kitap yazan ve belli bir kesimden alkışları toplayıp parayı cukkalayan sözde Atatürkçü Yılmaz Özdil, bilgi çaldığı Anıtkabir Derneği’ne tek kuruş vermeden paranın üstüne yatıyor.

“Atatürkçüyüm” de!

Kahraman ilan edil...

Paraları söğüşle.

Nasıl olsa alkışlayan çok..

Kuruluş ve yola çıkış ilkeleri belli olan, gücünü inancı ile yüceltenlerin şarap ile oy toplamaya kalkması...

Oy vesikasının, "cennete giden yolda önemli bir başlangıç" olduğunu söyleme saçmalıkları..

Yılmaz Özdil’den farkları mı kaldı bu zavallıların!

İnanç değerlerimizi, çıkarları için sömüren bürokratlar...

Adaylar... Yöneticiler...

Hem iktidar hem muhalefet kanadının artık kendine çekidüzen verme vakti gelmedi mi?

Daha ne kadar aklımızla dalga geçecekler!..

İktidar ve muhalefet taraftarları olarak daha ne kadar başımızı kuma gömmeye devam edeceğiz!..

Yanlışları eleştirince hain ilan eden, linç eden dostlar..

"Devlet aklı" da yanılabilir.

Onlar da insan, hata yapabilirler!

Mutlak doğru sadece ve sadece Allah’tır..

Uslüp kaidesi içinde eleştirmeliyiz ki yanlış politikalardan dönülsün...

"McKinsey olayı"nı eleştirince de hain ilan edildik.

Erdoğan’ın: "Fikri danışmanlık alınmayacak, biz bize yeteriz…" açıklaması gelene kadar..

Ezelden beri “Karargah"ı arkasına alanlar ile “Din"i arkasına alanlar hiç değişmedi.

Değerlerimizi bu kadar istismar edenleri alkışlayanlar oldukça bu kısırdöngü devam edip gidecek..

Devletinin yanında, tarafını belli eden Türk milletimin bir ferdi olarak diyorum ki...

Düşün artık kutsallarımızın yakasından!

Vatanın da Bayrağın da gerçek sahibi Millettir.

Kimse ne Atatürk üzerinden ne Başkanımızın gölgesine sığınarak şov yapmasın!

Ne de dilini kutsallarımıza uzatma cüreti göstermesin!

"İlâ-yı Kelimetullah" uğruna mücadele edenlerin..

Tarihten devralınan şuur ile en büyük devleti, ebedi saadeti kazanmak üzerine inşa edenlerin...

Adaletten vazgeçmeyelerin varisleri olarak bir an önce kodlarımıza dönmemiz aciliyeti içindeyiz...

Milletimizi ve devletimizi, bağımsızlığımızı tehlikeye atmak ise gaflet değil, en büyük ihanettir..

.

Elif Rana, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @ElfRana_ , @dikgazete

YAZARIN DİĞER YAZILARI