İşte!.. Bir bakmışsın ki…
Dünya ve sen…
O an her şey ikiniz arasında. Koyu bir resim var karşında. Paha biçilemez bir tablo misali, yeryüzü ve gökyüzü sanatkârlığın doruğunda…
Gökyüzü kızılımsı renkler saçıyor yeryüzüne. Bulutlar kızılın rengiyle kucaklaşıyor. Öfkenin zirvesi bu olmalı elbet, bir patlama gibi…
Sis yeryüzünü kör ediyor.
Her şeyin kayıplara karıştığı yeryüzü, bir nebze boşluğun derinliklerinde, belki de göremediği ya da görmezden geldiği bencillik yozluğunda. Kimi zaman da yüzeyselliğin bağrında…
Ateşten gömlek giymiş havanın gücü, savuruyor kıvılcımlarını…
Ama şu da gerçek ki olağan bir hal değil bu!..
Hava, dünyanın mayasına, dünya da evrenin sinerjisine ders vermek ister gibi…
Saatler birbirini kovalarken, güneş dünyanın bir kısmını selamlıyor…
Diğer yarımı da geceyi yaşıyor. O sıra dünya uykuda. Canlılar dinlenmeye çekilmiş. Şehirlerde sessizlik hâkim. Cadde ve sokaklar ıssızlığın saatlerinde…
Bazıları var, gecenin gündüze karışmamasını bekleyen ve dileyen…
İnsan niye istemez ki gündüzü!..
Aydınlık dünyaya kalmak neden zoruna gider ki…
Yepyeni günün, yepyeni yaşanmışlıklarına…
Yeryüzü ve gökyüzü iki temel faktör, yerden biten, gökten düşen…
Toprağın ve suyun merkezi dünya, toprakla biten insan, suyla hayat bulmuş milyarlarca can.
Belki de insanın “DÜNYA”sına, toprağıyla ve suyuyla bir olmuş yaşantısına, gökyüzü sanki bir mesaj veriyor.
İnsan belki de özünden kıstı, mayasına kıyamet saçtı.
Özü doğallıktı, özgünlüktü, yalınlıktı lakin süsledikleriyle dünyasına, başka dünyalar biçti.
Her kopuşun bir deliği vardır. Büyük kopuşlar, küçük etkileşim ve küçük tepkilerle başlar.
Yeryüzü varlığın tümüne her şeyi sundu, gökyüzü ona ve dünyasına büyük bir örtü oldu.
Yeryüzünün ve gökyüzünün halet-i ruhiyesi, mayası ve özü olan, hatta sinerjisini oluşturan insana tepkisini defalarca acı şekilde gösterdi.
Doğa insandır, doğan mayandır.
Mayası bozulan insan, yeryüzünün ve gökyüzünün silsilesinde yok olmaya gidiyor.
Baharları sonbahara, gündüzleri karanlığa dönen insan ruh kıyamını yaşıyor. Gönül sıcaklığı ve candanlığı güneş gibi parlarken kışı ayaza dönüyor.
Ve karşımıza çıkan tablo hüsran verici oldu.
Dokunmamak gerek toprağa, dokunmamak gerek suya, dokunmak gerek özünü yitirmiş ruhlara…
Her şeyin mayası kendine kalsın diye, dokunmamak gerek dünyaya, dokunmamak gerek insana…
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com