-Plânın muhteva yönünden değerlendirilmesi -l
ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların İsrail’in talepleri doğrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret olan bu plân Filistin’e ne vaat ediyor? Ne veriyor (!).
Öncelikle plânın Filistinliler için son fırsat olduğunu ve bunun da kabul edilmemesi halinde sonuçlarına katlanacakları belirtiliyor.
Diyorlar ki;
"Bu plân İsrail’in kabul edebileceği son sınırdır. İster kabul et ister etme, bu söylediklerimizi zorla yapacağız. Yapacak güce sahibiz.
Bize karşı duracak iki büyük Arap Devletini tasfiye ettik (Suriye ve Irak), diğerleri buhran içinde can çekişiyor.
Yemen’de iç savaş var, Sudan’ı böldük, Libya’da iç savaş var. Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez Ülkelerini yanımıza aldık, bize karşı koyacak herhangi bir güç yoktur… Ya kabul edersiniz, ya da kabul edersiniz!"
Daha önce ABD ve AB’nin aracılığı ile Filistin-İsrail arasında yapılmış antlaşmalar var:
1992’de Madrid Konferansı ve arkasından l. Oslo Antlaşması ile İsrail’in güvenli sınırlar içinde var olma hakkının kabulü, İsrail’in Gazze ve Eriha’dan çekilmesi, Batı Şeria’nın yönetiminin Filistin’e bırakılması öngörülmüştü.
1995’de ll. Oslo Antlaşması'yla Batı Şeria üç bölgeye ayrılıyordu.
"A bölgesi" Filistin yönetiminin kontrolünde, "B bölgesi" Filistin sivil yönetimi kontrolünde ve İsrail askerlerinin denetiminde, "C bölgesi" tamamen İsrail yönetiminin kontrolündeki alanlar olarak tanımlandı.
Filistin Özerk yönetimi ile yapılan Wye River Memorandumu ile İsrail, Batı Şeria’da bazı toprakları geri vermesi karşılığında terör suçluları İsrail’e teslim edilecekti.
1994’de Taba Antlaşması'yla El Halil Şehrinin yüzde 20’si İsrail’e verildi.
Daha sonra, 2002’de Prens bin Abdülaziz’in ortaya koyduğu Suudi Barış Plânı, ABD’nin 2003’de ortaya attığı Bush Plânı ortaya kondu, bir netice alınamadı.
Hâlbuki 1993’de Madrid Görüşmeleri başladığında 2005’e kadar Filistin- İsrail arasında kalıcı bir barış plânı yapılması kararlaştırılmıştı.
1990’lı yıllardan itibaren ABD’nin öncülük ettiği Irak’ın işgali ve Suriye’nin bölünmesi plânları neticesinde İsrail’in etrafında İsrail’e mukavemet edecek güç kalmadı.
Özellikle 2003’de Irak’ın ABD işgalinden sonra İsrail çok rahatladı.
Filistin ile barış görüşmelerine devam etmek yönündeki isteği tamamen ortadan kalktı.
Daha önce yaptığı antlaşmalara riayet etmeyeceği 2008’de Gazze’ye saldırısı ve ablukaya alarak ambargo uygulamasıyla ortaya çıktı.
Direnişe öncülük eden Gazze’ye defalarca saldırdı.
Batı Şeria’da yeni yerleşim birimlerine büyük ağırlık verdi.
Demografik yapıyı değiştirmek için var gücü ile çalıştı.
2020’ye gelindiğinde, İsrail’in daha önce yaptığı antlaşmaları-taahhütleri yırtıp atacağı anlaşıldı.
Adım adım Büyük İsrail plânını uygulamaya soktu.
Bugün ortaya atılan 'yüzyılın barış plânı' bu anlayışın bir ürünü ve sonuç belgesidir.
- Harita: 1
Nitekim bu plân ile Kudüs’ün statüsü, sınırlar, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve Yahudi yerleşimciler, egemenlik ve toprak bölüşümü konularında daha önce yapılmış antlaşmaların hepsi rafa kaldırılıyor.
Daha önce Filistin Özerk yönetimine verilmiş olan haklar/yetkiler ortadan kaldırılıyor.
Filistin toprakları ve yönetimi İsrail’in içinde kalmış belediye başkanlığı tipi, mahalle muhtarı kadar yetkisi olmayan bir yapıya döndürülüyor.
- Harita: 2
Harita 2’de görüldüğü üzere Filistin’in, Ürdün ile karadan sınır bağlantısı kesiliyor.
Filistin, birbiriyle bağlantısı olmayan 6 parçaya bölünüyor.
Harita 3’de görüldüğü üzere, adeta Filistin buharlaşıyor.
- Harita 3
- Harita 4
Yeşil çizgi ile gösterilmiş olan bugün Ürdün ile Filistin arasında sınır teşkil eden bölgeler İsrail’e bırakılarak Filistin yutuluyor.
-devam edecek-.
Suat Gün, dikGAZETE.com