Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ve MİT eski Müsteşarı ve Başkanı Hakan Fidan, 31 Ağustos 2023 tarihinde (dün) Moskova’ya gitti. Burada Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile heyetler arası görüştü.
Görüşmelerin ardından basına çok fazla yansıyan çıkışlar olmadı. Ancak bu görüşmeyi, geniş perspektifte değerlendirmek gerekiyor. Burada önemli olan konulardan ilki Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olduktan sonra izlemek istediği yol ile alakalı olacaktır.
Hakan Fidan, asker kökenli bir isimdir. MİT Müsteşarı ve Başkanı olduğunda ise bu koltuğa oturan en genç isim olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçti. Devlet kurumlarında çok uzun yıllardır görev aldığı için deneyimi yüksek bir isim olarak ön plana çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 2016 yılında yaşanan FETÖ Darbe Girişimi sonrası geliştirdiği “Milli Dış Politika” konseptine Hakan Fidan da devam edecek. İflas eden Türk dış politikasını normale döndürmek için son 5 yıldır oldukça büyük çaba sarf ediliyor.
Tabii ki Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi de bu iflastan dönüşün önemli bir anahtarı olacak. Ancak Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi demek, yalnızca Rusya ile ilişkileri geliştirmekten ibaret olmadığının herkes farkında.
Suriye ile normalleşme sürecine girilmesi gerektiği konuşuluyor. Ancak şunu unutmamak gerekir ki Hakan Fidan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve onun hükumetinin fikirlerine oldukça zıt bir isim.
Fidan - Lavrov görüşmesindeki ikinci kritik konu ise tabii ki Ukrayna.
Türkiye’de karar alıcı mekanizmalar, jeopolitik açıdan Ukrayna’da 2 tane büyük kaybeden olduğunun farkında. Bunlardan ilki; Ukrayna’nın kendisi, ikincisi de Avrupa yani dolayısıyla Almanya’dır.
Ukrayna’nın bölünmüş ve yıkık bir ülke olduğunu herkes görüyor. Hatta Türkiye, bu sürecin sonuna kadar ve sonrasında dahi “Ukrayna’dan ne kazanılabilir?” kısmına odaklanıyor.
Avrupalılar, Soğuk Savaş sonrası geçirdikleri refah dolu dönemin ardından oldukça sıkıntılı günler geçiriyor.
Avrupa ekonomisi büyük darbe yedi. Siyasal istikrarsızlık arttı. Birçok ülkede iktidarlar birbiri ardına değişti. Türkiye, bunun farkında ve buna göre kendini konumlandırmak istiyor.
Amerika Birleşik Devletleri ise Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un yakın zamanda “Beyin ölümü gerçekleşti” dediği NATO’yu yeniden diriltti.
Anglosaksonların 200 yıldan bu yana en büyük hedeflerinden biri olan: “Avrupa sanayisinin Rus doğal kaynaklarıyla doğrudan entegrasyonunu engelleme” artık gerçekleşti. Böylece Avrupa’nın lokomotifi Almaya, ekonomik resesyona ve sanayide düşüşe geçti. Bunu tüm dünya gibi Türkiye de görüyor.
Asya Çağı’nın başladığı şu dönemde, çatışmaların Pasifik’e kayacağının kaçınılmaz olduğu bugünlerde; Türkiye, doğru hamle yapmanın fırsatlarını kolluyor. Bu sahada çok farklı denklemlerin olması dikkati daha da artırıyor.
Geçtiğimiz 24 Şubat 2022’den sonra Karadeniz’in güvenliği Türkiye için kritik hale geldi.
Türkiye, Akdeniz’de sorunlarla boğuşurken, bir de Karadeniz’de sorun yaşamak istemiyor.
Geçen süre boyunca Türkiye, Rusya ile ekonomisini oldukça büyük çapta entegre etmeye başladı.
Rusya, Türkiye’ye mali kaynaklarını yönlendiriyor ve Türkiye’yi doğal gazda dağıtım merkezine dönüştürme teklifi yapıyor.
Bunlar büyük değişimlere yol açacaktır.
Türk-Rus eko-politik ilişkileri, büyüme potansiyeline sahiptir. Türk-Rus jeo-politik işbirliği ise Batı’da pek hoş karşılanmıyor.
Bunu bilmeyen yok!
Ankara, kendi jeo-politik pozisyonunda tarafsızlık politikası yürütmeye çalışıyor.
Burada bir diğer kritik konuysa Kırım…
Kırım konusu, bir önceki Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu zamanında resmi masalarda iki ülke arasında konuşulmaya başladı.
Türkiye, Kırım konusundaki resmi tavrını, geçen dokuz yılda değiştirmedi. Ancak karar alıcı mekanizmaların Kırım’ın mevcut statüsünün farkında olduğunu unutmayalım.
Kırım konusu, yapılan bu Moskova heyetler arası görüşmede daha kalın çizgilerle görüşüldü.
Türkiye ve Rusya’nın diplomatik misyonu, daha aktif olacak gibi görünüyor.
Küresel politik değişimin başlangıcı 2014 yılında Kırım’da başladı.
Bugün, Ukrayna’da devam eden süreç ile değişimin ilk etabı tamamlanmış olacak.
Önümüzdeki 2024 yılı, Kırım’ın tekrar Rusya’ya katılmasının 10. Yılından sonra dünyada yeni siyasetin çizgileri daha da netleşmeye başlayacak.
‘Değişen Dünya’nın yeni “Yalta Konferansı”na ihtiyacı bulunmakta.
- Livadia Sarayı, Yalta-Kırım-
Tarihte, 1945 yılında Kırım’ın Yalta şehrinde Livadia Sarayı’nda Churchill, Roosevelt ve Stalin’in temsil ettiği “Üç Büyük”ün katıldığı konferansın tekrarı, yeni büyük güçlerle tekrar yapılmalıdır.
Türkiye, bunun farkında ve bu bağlama “Think-Tank” Kurumları, Stratejik Araştırma Enstitüleri ve Akil Adamlar aracılığıyla politikalar geliştiriyor.
Türkiye, bu süreçte kendi rolünü mutlaka oluşturacak ve uygulayacaktır.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com
-Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı, Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı, Uluslararası Rusofili Hareketi Kurucu Üyesi-