Din istismarına dair 1 film ve 2 Başkan adayı: N. Zeybekçi ile M. Kurdaş

Ali Mevlüt Kaya

5 yıl önce

1 film, 2 başkan adayı…

Geride bıraktığımız günlerde bizim Halil mesaj attı; “Aamir Khan’ın PK (Peekay) filmini seyret” diye…

Doğrusunu söylemeliyim; bahsi geçen filmden haberim yoktu.

Aamir Khan’ın filmlerini seyretmiş hatta eski bir güreşçinin erkek çocuğu olmadığı için kızlarını güreşçi yapma mücadelesi verdiği ‘Dangal’ filmi ile Hindistan’da kaybolan Pakistanlı kız çocuğu Shaihada'yı ülkesine götürüp, ailesine kavuşturmak için çırpındığı, ‘Sevginin Gücü’ filmini de seyretmiş ve duygulanmıştım.

PK” (Peekay) ise daha önce çekilmiş ve 2014’te vizyona girmişse de haberim olmamıştı.

Sağolsun, Halil’in tavsiyesiyle seyredebildiğim, başrollerini Anushka Sharma ile paylaştığı Aamir Khan’ın bu filmini beğendim…

Filmin konusuna kısaca değinmek gerekirse şöyle; “Belçika Brugge'de öğrenci olan Hindistanlı Jaggu, yine öğrenci Pakistanlı Sarfaraz Yusuf ile tanışır ve aşık olur. Bir süre sonra Jaggu, Müslüman olan Sarfaraz’a aşık olduğunu babasına açıklar. Sarfaraz, Müslüman olduğu için babası bu duruma karşı çıkar!”

Aşkla giriş yapılan ve aşkla neticelenen filmin ortası ise filmin esas konusudur.    

Uzaylı biri (Aamir Khan), Rajasthan'daki bir araştırma görevi için çıplak olarak dünyaya iner. Trende iken uzay gemisinin uzaktan kumandasını çaldırır.

Daha sonra o kumandanın peşine düşer.

Bu arada, Belçika’dan ülkesine dönen Jaggu, bir televizyon kanalında çalışmaktadır.

PK (Peekay) ile Jaggu tanışırlar… 

Jaggu’nun Sarfaraz’dan ayrılmasına sebep olarak görülen din adamı Tapasvi’nin üzerinden, din adamlarının insanların aracılara ihtiyaçları olduğu vurgusunu “yanlış numara” sloganıyla gündeme taşırlar.

Hatta, Peekay’ın din adamıyla girdiği tartışmada, “Sürekli tek bir Tanrı olduğunu söylüyorsunuz. Ama bence iki tanrı var. Biri bizi yaratan, biri de sizlerin yarattığı… 

Bizi yaratan hakkında bir şey bilmiyorum ama sizin yarattığınız tıpkı sizin gibi. 

Küçük, yalancı, hastalıklı, boş vaatler veren, zenginlere öncelik tanıyan, fakirleri sırada bekleten, övgü aldığında mutlu olan, küçük şeylerle insanı korkutan… 

Doğru numara oldukça basit: Bizi yaratan Tanrı’ya inanın. Ona güvenin. Kendi yarattığınız sahte tanrıları ise yok edin…

İnsanlar arası farklılıklar ,Tanrı’nın değil, insanın eseri.

Ve bu farklılık, insanların ölmesine, birbirini yok etmesine sebep olan dünyanın en tehlikeli yanlış numarası…” diyerek filmin ana temasını ortaya koyar. 

Bütün dinlerden insanların, kısa görüntülerinin de verildiği filmde, hangi din olursa olsun; insanları aldatabilmenin en etkili ve kısa yolunun din istismarı ve tacirliği olduğu gözler önüne seriliyor!

Peekay’e göre, herkes ‘yanlış numara’dan Tanrı’ya ulaşmaya çalışmaktadır. 

Film iki defa seyredilir ve kafa da karışırsa, “Deizm propagandası yapılıyor” gibi bir anlayışa sürüklediği de iddia edilse de (film dini kötülüyor diye tepkilere neden olmuş); bana göre, Tapasvi üzerinden aracı din tacirlerine gerek olmadığını ortaya koyuyor.

Filmi seyrettikten sonra ülkemizde de revaçta olan sahtekâr din tüccarlarını Tapasvi üzerinden görmemiz mümkün oluyor!

***

2 başkan adayı!.. İzmir'den Zeybekçi...

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin AK Parti adayı Nihat Zeybekci, “Ben İzmir şarabını uluslararası marka yapmak istiyorum. Bağcılığın gelişmesi için özel enstitüler kuracağız” demiş.

Şarap, meyhane ve bar gündemli bu konuşmayı da; “Bir kadın için hangi şarabı açarsınız; İçtiğim en iyi Türk şarabı; Şaraba gönül verenler” türü daha onlarca yazı ve sözlerin sahibi Ertuğrul Özkök’e söylemiş!

Özkök, söyleşiyi yayınlayınca dikkat çeken kısım da ‘şarap’ konusu oldu.

Zeybekçi; “Denizli’deki Kirişhane nerededir? Garajın karşısındadır. Zamanında deri atölyelerinin olduğu yerdir, şehrin en eski binaları oradadır. Bütün imzalarını ben attım, orayı da bir eğlence merkezi haline getirmeye çalıştım. Barları, meyhaneleri ile tam bir eğlence merkezi oldu” demiştir sohbetin bir yerinde…

Zeybekçi, belediye başkan adayı olmasa, İzmir için söyledikleri dikkat çekmeyebilirdi…

Belediye başkan adayı olduğundan, söylediklerinden şöyle beklentileri olacağı gibi, çeşitli anlamlar çıkması da mümkün:

1 - “Abdüllatif Şener geçmişte, ‘Şarabın tadı dışında her şeyini bilirim’ demiş olsa da, bu işin kompetanı Ertuğrul Özkök’tür. Dolayısıyla onu ikna edersem, hakkımda güzel yazar ve gündemde kalırım.”

2 - “İzmir halkı zaten şarapçı (!); şarabı gündemde tutar, ‘Bir dilim beyaz peynir, yarım şişe de şarap’ şarkısı eşliğinde daha fazla oy alabilirim.”

3 - “Şarap, bar, meyhane vs… gibi şeylerin yanı sıra ‘Kordon’da güneş batarken, bir “otuzbeşlik” açtırıp (Duble olarak mı veriyorlardı?!), yanında kavun ve peynir eşliğinde fotoğraf çektirerek acaba daha iyi mi yaranırım’ şeklinde düşünmek…”

Zeybekçi gelen tepkiler üzerine, “Bu bir üründür, bir sanayidir, bir ticarettir, bu bir ekonomidir. Sonuçta ben dini kimliği, kişiliği olan bir müftü değilim. Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez. Fetva verecek de değilim" demiş!

İslam’a göre şarap haramdır fakat kimin içip içmediği de beni ilgilendirmez!..

Ortak görüşlerin işsizlik ve ekonominin iyi olmadığı yönünde dillendirildiği zamanda, şarap ile gündeme gelmeniz, başka partilerden çok, kendi partililerinizin sizi tasvip etmediği yönünde!..

 5 yıllık koltuk için ani dönüşler, sert düşüşlere sebep olur!..   

***

İkinci aday…Küçükçekmece'den Kurdaş...

İki başkandan biri olan diğer kişi ise, Saadet Partisi’nin İstanbul Küçükçekmece adayı!..

Helal bütçemize sen de destek ol!” sloganıyla büyük bir afiş yaptıran başkan adayı Mustafa Kurdaş, hesap açtırıp; “TL, Euro ve Dolar” bazında para yatırılması için hesap numaralarını ilan etmiş. 

Montaj filan olabilir” diye gerekli yerlerle görüşüp, afişin doğruluğunu teyit ettirdim.

Siyasetten az-çok haberi olan bilir ki; benzeri davranışların geçmişte ilan verilmeden yapıldığı konuşulur. Hatta başkan adayı, meclis üyelerini aday yapmak için kişi başı kendi belirlediği miktarda ücret alır!

İlginç olan, bu işi yapanların, başkanlığı kazanma ihtimalinin düşük olduğunu ya da ihtimal olmadığını bilirler.

Sonuçta adaylık sürecinden kendilerine göre iyi para kazanarak (bana göre de vurgun yaparak) çıkarlar.

"Mevzuat" açısından iyice araştırmadan bir şey söyleyemiyorum ama kul hakkı açısından durumun vahim olduğunu söyleyebilirim.

Adayın neden desteğe ihtiyacı var acaba” diye düşünmeden de edilemiyor!..

Mesele, seçim süreci gideriyse; masrafın; seçim bürosu kirası, çayı kendiniz yapmazsanız içilen çayın parası, seçim turu atacaksanız zaten partilileriniz araçla gelecek… Kaldı ki, size kuruş harcatmayacak ve giderleri karşılayacak birçok insanın olduğu da malumdur!

Küçükçekmece adayı, ne düşündü ki acaba böyle bir ilan verdi!..

Genel olarak böyle şeyler olmasa da bir aday, herkesten istediği gibi para toplayabilir, maddi destek isteyebilir! 

Bir yarışa girilmiştir; herhangi bir aday için kazanma ihtimalinin “sıfır” değilse de “çok az ihtimal” olduğunu söyleyenler olabilir ama bir “yarış”tır sonuçta... Hiç belli olmaz, “kazanamaz” denilse de sonunda bu yarıştan avantajla da sağlam bir "cukka" ile kazanmış olarak da çıkabilir; rakipler tökezler, olağanüstü birşeyler olur ve bakarsınız "seçilemez" denilen biri seçilebilir de.

Asıl vehamet de seçilme durumunda su yüzüne çıkar; birileri, banka hesabına adaylık sürecinde para aktardığı "Başkan"ın kapısına dikilip “Seçilmen için şu kadar bağışta bulunmuştum… Aha da makbuzu... Şimdi sıra sende.. Usülsüz ama şu işimi hallet…” derse ne yapılır o zaman!.

Bu arada, “Sol parti adayları hakkında neden yazmıyorsun” diyenlere de küçük bir not:

CHP, tarihi boyunca hiçbir zaman sol parti olmamıştır!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @alimevlutkaya , @dikgazete

YAZARIN DİĞER YAZILARI