Her milletin, kendi tarihini yazmakla şereflenmesinden daha doğal ne olabilir diye düşünürken, karşımıza dünya haritasını alarak hiç kendimize sorduk mu?..
- Biz bunun neresindeyiz ki, gerçek yüzlerini göstermeden emellerine kavuşmayı planlayanların asli hedeflerinin bir başka toplumların tarihlerini, ananelerini değiştirebilme imkanlarına kavuşmak mı?..
Tarihte, kayıp bilgilere ulaşamama kaygısıyla yananlar kazananlar olacaktır.
Dünyada ele geçirilip de kaybedilen yerlerden biri olan daim Mezopotamya ve Orta Doğu kadar kan ve gözyaşı yaşayan bir başka yere şahit olmadı tarih…
İnsanlık tarihinin en dramatik acılarına bu topraklar şahid oldu.
Azınlıklarıyla sayısız savaş görmüş coğrafyalardan belki de en bahtsızı olsa da İslam’la şereflendirilmişliği sebebiyle iman sahibi insanlarca saygıyı he daim görmüştür.
Bu toprakların imandan yoksunlarca cazibesi yeraltı kaynaklarının bolluğu idi.
Başka hiçbir şey onlarca önemli değil idi.
Yüzyıllarca emek vererek sahiplenmeyi kendilerine hedef belirleyen sömürgecilerin işbirlikçileri hep içeriden olmuştur.
Benim esas konum, daim geçmişten günümüze süregelen tarihte bilinen bilinmeyenlerin gün yüzüne arşivlerce çıkarabilme tutkusudur.
Kaynakların doğruluğuna, başka başka delillerle ulaşabilme çabasıdır. Araştırmacı kimliğimle makalelerimde, yaşanmışlığa ve doğruluğa önem vermişsem de hiç bir zaman menfi ideallerime esir olmadım. Şahsiyetli olarak başladığım bu yolculuğuma aynı şekilde devam edebilme çabasını sarf edeceğime inanmaktayımdır.
Osmanlı’dan bugünümüze tek kalan son toprak parçasına sahip çıkabilme ancak Milliyetçilik ruhuyla mümkündür ki bu da kahramanlarla dolu ordumuza destek vererek savunma sanayimizin gücünü arttırılmaya çalışılmasıdır.
Bilindiği gibi dış şer odakların fırsat aradıkları aşikar olduğu gibi bizlerin, uyumadan yorulmadan kendi irademizle karşılık bulacak projelerimizi hayata geçirmemiz elzemdir.
Tarihi anlamak, yorumlamaktan geçer; yorumlamanın özü incelemektir. Kütüphanelerini arşiv belgeleriyle oluşturamayan milletlerin, dışarıdan paket bilgilerle büyütülerek dimağda yozlaşması elzemdir.
Gelişmekte olan ülkelere bakacak olursak, en yüksek hayat standartlarında yaşayıp, lüks hayatlar sürdürerek, ticaretin yetkili mümessilleri olarak siyasetin en üst makamına yükselerek muhtelif kurumlarda vesayet oluşturup, “gerisi yalan” diyenlerle doludur.
Geçmişe gösterilmeyen iyi niyeti, artık bundan sonra göstereceğiz sizlere; söylemleriyle toplumların beynini yıkayanlar, elbet gün gelecek hedef kendileri olacağı tarihte tekerrür eder. Tarihin akışına dem vuranların “yalan söyleyen tarih utansın” deyimiyle doğru bilinen yanlışları gün yüzüne çıkarabilme umudumuzu yitirmeden bu iman dolu yolda yürümeyi nasib olunanlardan olma temennisiyle…
.
Volkan Yaşar Berber, dikGAZETE.com
-Araştırmacı Yazar-Tarihçi-