15 TEMMUZ SONRASI/ 4 YIL ÖNCESİ; UNUTMA, KATLANMA!
:
90’lar…
ZAMAN gazetesi, Abdurrahman Dilipak ve Ali Bulaç’a ambargo uyguluyordu.
O kadar ki yarım sayfalık yayınevi reklamını ancak bu isimleri kazımaları sonucunda yayınlayacaklarını bildirdiler.
DAĞITIM’IN başındaki Dostumuz kabul etmedi.
Ben de suçları FG’nin geleneksel İsrail güzellemelerini eleştirmek olan bu yazarlara yapılanı protesto için, içinde Dilipak ve Bulaç’ın isimlerinin geçtiği bir yazı yazdım ve ZAMAN’dan ayrıldım.
İşbilen müdür, bunun üzerine beni davet etti ve “Ulvi bey ne isterseniz yazın ama biz Sağcılara dokunmayın!..”
Ben sağcılardan nefret ederim oldum-olası ayrıldım ve o gün bu gün bu THE CEMAAT’in bir dizi zulmünü gördüm.
Peki Dilipak ve Bulaç ne oldu!..
Son gelişmeler…
15 Temmuz üzerine Dilipak’a defalarca çağrı yaptım; “FG’nin elinden aldığın ‘DEMOKRASİ ÖDÜLÜ’nü iade et ya da alenen imha et” diye...
Yapamadı… Dilipak’ın bir çok yeteneği vardır…
Ancak esneklik ve uyum yeteneği hepsinin üstünde. Ya Ali Bulaç!..
Onu herkes biliyor; “Demokrasi küfürdür” diyen kimdi?
Ben bayağı yaşadım bana yaşatılanlar da bayağı yüklüdür.
Şimdiki gelişmeler üzerine “ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ!.. FAŞİZMİN SON AŞAMASI MEDYAYA BASKIDIR!..” diye bağıranların ise elini öpmeli... Ben kendimi, “Mizahta bayağı iyi” bilirdim…
Bunların çırağı bile olamam!. İşte başladık:
***
DİLİ PAK OLMAYANIN EVRAK-I METRUKESİ -1-
İslam’la müşerref olduğumda ilk tanıdıklarımdandı kendisi.
Kestirmeden söyleyim “KEMALİZM” kitabında en dikkatimi çeken, “bunları ben yazmadım iki gözüm hem de 200 Derece bakabilen gözlerim önüme akısın ki tek kelimem yok kitapta, ben yazılanları bir araya getirdim…” tekrarlarıydı.
İyi de Babıali çevresinde, alay demesek de küçümseyici gülücükler çoğalmıştı mebzulen;
“Yani bu ne biçim kitap, bir paragrafta dediğini ikincisinde yadsıyor. Bitirdikten sonra okumaz mı hazret kitabını?”
Ben de;
İlişmeyin, adam gelmiş kırk yaşına, -bu arada ayını bilmem ama yaşıtız- daha bir ev sahibi edememişsiniz, bir eve girmiş bırakın da taksitleri ödesin. Zaten kendisi de diyor. “Ben kalıcı eserler vermiyorum ben konulara dikkat çekiyorum birisi de çıksın daha doğru dürüst olanını yazsın” diye…
Sonra Menderes, İnönü devirleri geldi.
Daha önceleri olmalı 1987’de elinde bir oyun; geldi.
“Referandum!”
Yasaklı liderlerle ilgili seçim üzerine...
Refah Partisi projeyi kabullenmiş, özellikle parti dışında çevrelere oynanacak; öyle olmadı tabii…
Fatih çevresinde, parti militanlara üç kez oynadık “REFERANDUM DUM DUM”u.
Aklımda iki şey kaldı.
Birincisi nereden tiyatrocuysa, Mukadder Başeğmez’in sahnenin iki yanındaki “EVET” ve “HAYIR” yazılı panolardan ikincisinin kaldırılması öneri/talebiydi.
Kabul etmedim tabii.
Seçmenin kafası karışacakmış; düpedüz “seçmenin kafası yok ki” demeye getiriyor.
İkincisi de CHP’nin ok ve yayıyla “Robin Hood” olarak canlandırılmasıydı.
Seçim sonrası “A.D.” ile beraber gittiğimiz RP Fatih’te ilçe başkanı Ahmet Albayrak’ın “Hani oylarımız artmadı ama Fatih’te!..” diye nerdeyse bizi suçlaması da kayda değerdi.
“A.D.”, devamlı beni sıkıştırıyor;
“Siz kısasınız, ben uzun; Edi ve Büdü olarak sahneye çıkalım!”
Fesupanallah!..
O zamanlar Ateş Böcekleri, Uğur Böcekleri gibi ikili komikler moda, ancak ben “Devr-i Gaflet”imde bile en büyük gazinolarda sahneye çıkmamışım, teklif gelmesine rağmen.
“A.D.” her taşın altında her kapının aralığında.
“M. Der”de korsan miting yapmaya karar veriyoruz.
Ertesi gün kendisi midibüsün üstünde, ateşli nutukçu.
Aracın, RP amblemleri de kağıtlarla örtülü.
U. Mumcu öldürüldü.
Taziyeye Cumhuriyet’e gidilecek.
Ben, Fatih Saraç, A. Kemal Temizer de galiba, sormam gerek.
Takıldık “A.D.”nin peşine, gittik İttihat Terakki binasının bahçesindeki gazeteye Cağaloğlu’na.
İlhan Selçuk’un odası; Atilla ve Enis Coşkun kardeşler de orada.
Atilla ile tanışırız, bana takılıyor; “Ulvi’yi bilmez miyiz bizdendir” diye.
“A.D.”, “Başyazar”la karşılıklı oturuyor; önerdi;
“İlhan bey, kamuoyu bizi yanlış tanıyor. İ. Selçuk, Dilipak’ı bir kaşık suda boğar o öbürünü mahveder. Sizinle boğaza gitsek, siz rakı-balık yapsanız, ben meyve suyumu içsek, göstersek cümle aleme nasıl olur.”
İlhan Selçuk; hımm hımm etti.
Birden, ortamın gerginliği derken, tabancasını çıkardı.
“Ben bunu taşımak zorundayım!..” dedi.
Haydii..
Dilipak da kendi revolverini çıkardı.
İş, iyice silah mavrasına döndü; ne Uğur’u kaldı taziyenin ne Mumcu’su.
Ancak “ZAMAN SKANDALI” daha önce olmalı.
1.Körfez Savaşı akabinde yeni kurulan Birleşik Dağıtım’ın başındaki A. Kemal Temizer dostumuz gazeteye yarım sayfa ilan vermiş; yönetimden “A. Dilipak ve A. Bulaç’ın adlarını kazıyın, ancak öyle basarız” uyarısı gelmiş.
Birleşik Dağıtım’ın ilanı basılmamış böylece.
Suçları büyük bu isimlerin 1.Körfez Savaşında İsrail, Saddam’ı füze manyağı yapmış. O da 2,5 füze yollamış düşmanına. Bir İsrailli küçük kız hafif yaralanmış…
Hemen çıkmış ortaya Fettoş, -kuruludur hemen fırlar- “ASıl bu kız çocuğu için ağlamalıyız” buyurmuş müstafi vaiz.
Ya sooonra ne oldu.
Ali Bulaç, 91 seçimlerinden RP/MHP ittifakından sonra, “Demokrasi küfürdür” diyen, “Artık demokrasiden dönüş yoktur” buyuran “FG”nin muhibbi ve megafonu ve A.D. ile birlikte “ABANT TOPLANTILARI”nın gediklisi oldular.
Ve “Hocaefendi hazretleri”nin elinden “HOŞGÖRÜ ÖDÜLÜ” aldılar.
A. Bulaç, sadık ve değişmez kaldı.
“A.D.”ye “şu Hoşgörü Ödülü’nü geri ver; kıyamıyorsan bana ver medyanın gözü önünde çöpe atayım” diyorum.
“Benim için önemli değil” deyip direniyor.
Onca yıldır tanırım, 71 yaşına geldi, ben de.
Hiç bir konuda direndiğini görmedim.
Esnek, kıvrak, helezonidir kendileri.
Akil adam…
-Sürecek-
.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com