Sivil Düşünce Sistematiği: Tabiat ile senkronize şekilde belli bir Ritim, Hız ve Zamanlama kuralına dayanarak işleyen ve sürekli olarak kendisini yenileyen, dönüştüren ve geliştiren Akıl kullanma sanatının adıdır.
Bu sanat dalı araştıran, sorgulayan, yüksek katma değer getiren, aynı zamanda insanlığa faydalı olabilecek buluşları yapabilen nesilleri de üretir.
Sesli iletişim yöntemini, kolay olduğu için kullanmayı seçmiş olmak, kullanımı zor olan diğer iletişim yöntemlerinin körelmesine hatta kaybolmasına sebebiyet vermiştir.
İnsanların rahat ve kolay olan yöntemleri tercih ediyor olması, öğrenmesi zor olan bu akıl kullanma sanatını da yok olmanın eşiğine getirmiştir diyebiliriz.
Çünkü insanlık, kolay olan yöntemi kullanmayı ve kolay olana uyum sağlamayı daima tercih etmektedir.
Zor olanı kullamayı tercih edenler ise küçük bir gurup olarak kalmış ve daima etkili olmayı başarabilmişlerdir.
Kadim bilgelik bu şekilde kaybolmamıştır belki de ne dersiniz!..
Kendi alan serbestisi içerisinde zihinsel sıçramalar yaparak bireylere yüksek değerler katabilen “Sivil Düşünce” alanlarının oluşturulması, olmazsa olmazlardandır diyelim ve konumuza devam edelim...
Özgürlük kelimesinin kasıtlı olarak anarşi kelimesine endekslenmiş olması, zihinlerde kavram kargaşasına yol açmaktadır.
Bu tuzaklara düşmeden konumuza devam edelim.
Çok derinlere gitmeden diyebiliriz ki; Devletlerin kuruluşları sonrasında oluşturulan uluslararası ilişkiler ile birlikte şekillenerek kurulan dünyanın tüm dönemlerinde, sistemlerin temellerini “Düşman - Savaş” konseptine göre orduların atmış olması, dünyamızın bir hiyerarşi üzerine kurulmasını sağlamıştır.
Bu hiyerarşik sistem sayesinde yapılan atılımlar, hakkını teslim edelim ki ciddi atılımlardır. Fakat eksik taraflarının olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
Nedir bu eksik kalan taraflar?
Askeri düşünce sistematiği, bilindiği üzere savunma, saldırı ve güvenlik alma üzerine kurgulanmaktadır. Aynı zamanda ekonomisini, teknolojisini ve dahi devamlı olarak beslenmek zorunda olduğu milletin hayat standartları ve psikolojik yapılanmasını da buna göre dizayn etmek üzere bir kurguya sahiptir.
Askeri düşünce sistematiği ve oluşturduğu anlayış;
Gelinen son durumu elimizdeki veriler ışığında gözlemleyecek olursak, işleyiş olarak Askeri düşünce sistematiğinin çizdiği sınırlar içerisinde kalınmış olunması, dış dünya ile mücadele etmek zorunda olduğumuz uluslararası arenada lokomotif görevini görmesi gereken, aynı zamanda MİLLİ, MANEVİ ve AİDİYET duygularının canlı kalmasına zemin hazırlayan ve hatta “toplum olarak yek vücut” olunmasını sağlayan Sivil Düşünce Sistematiğimizin CILIZ kalmış olduğu gerçeği, bizleri bu durum ile yüzleşmek zorunda bırakmaktadır.
Devletin devamlılığında tamamlayıcı unsur olan Kültür-Sanat sahasının gelişip serpilebilmesi için uygun alanların SİVİL DÜŞÜNCEYE verilmesi, zamanla bireysel kalite ivmesinde yüksek değerlerin oluşmasına sebebiyet vererek sistemin de toplumda oluşacak kaliteli bireylerden beslenmesini sağlayacaktır.
“Değişen dünyanın yeniden kurgulandığı bu döneme kadar, askeri düşünce sistematiğinin hayatımızın tüm alanlarını kaplamış olması, istemeden de olsa polis teşkilatının yakın geçmiş zamana kadar cılız kalmasına sebebiyet vermiş midir” diye soralım.
Dünyanın, “Rakip - Mücadele’” konseptine geçiş yapıyor olması, dışarıdaki mücadelede orduya olan ihtiyacı doğururken, ticaret yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla ordunun, çember genişleterek dışarıya açılması gerçekleşmektedir.
Polis teşkilatının güçlü hale getirilerek her alanda hakimiyetini kurgulayacak olması Sivil Düşünce Sistematiğinin cılız kalmasına sebebiyet verebilir mi?..
Toplumumuzun içerisinde bulunduğu Kültür-Sanat yarışında dünyanın gerisinde kalacak şekilde baskılanacak olması ihtimaller dahilinde midir?..
Karar alıcılar bu duruma dikkat edeceklerdir diyelim…
Hem askeri düşünce sistematiğinin, hem emniyet anlayışının, hem de Sivil Düşünce Sistematiğinin kendi alanlarında diğerleri ile birlikte atbaşı gelişmesi mümkün olamaz mı?..
-Ordu ve Polis, devlet aygıtının birer parçaları olarak, yasalar gereği görevlerini icra etmektedirler.
-Sivil düşüncenin de hayat bulabilmesi ve gelişip serpilebilmesi için bir kanun koruması ile güvence altına alınması gerekmez mi?..
Böylelikle;
Yasama, Yürütme ve Yargı devlet işleyişini, Sivil Düşünce sistematiği ise devleti besleyen hem akıl AKIL yapısını hem de nesillerin ön yargılardan arınarak, geniş ufuklara sahip şekilde yetişip sistemin sağlıklı beslenmesini oluşturan dördüncü sacayağını oluşturması, hedefimizde olan stratejik planlama olmalıdır.
Değişen, dönüşen ve gelişen dünyada her dönem yeniliklere ihtiyaç olduğu gibi yeni bir anlayışa da ihtiyaç olacaktır diye düşünmek gerekir. Aslında unutulan bir durumu hatırlamak da diyebiliriz.
Geçmişte uygulaması başarılan çoğulcu ve katılımcı anlayışın, bugün olduğu gibi gelecekte bile sistemleştirilmesi elzem bir durumdur.
- Çoğulcu ve katılımcı bir anlayışın yaşantımıza yerleşebilmesi ve bu durumu içselleştirebilmemiz için ciddi bir mücadeleyi hep birlikte vermemiz gerekmektedir.
- Önemli olan, devletin doğru rotasında kalmasına ve devam etmesine, aidiyeti bulunan her kesimin uyumlu bir çalışma ile destek verebilmesidir.
Devletin işleyişini akamete uğratmak için uygulanan stratejik hamleleri ön görebilmek ve bu hamlelere karşı oluşturulması gereken karşı stratejileri vizyonumuza koymak gerekir kanaatindeyiz.
Ayrıca Ordu, Emniyet ve Sivil düşünce alanlarının birbirleri ile senkronize çalışmaları da hayati önem taşımaktadır.
Toplumun düşünsel üretimi, uluslararası rekabette itici güç olarak denklemdeki en etkili sacayağını oluşturacaktır.
Zihinsel sıçrayışlar sayesinde Kültür-Sanatla birlikte Teknolojik, Ekonomik, Sosyolojik, Psikolojik ve daha birçok alanda toplumu geliştirmek, artı değeri yüksek getiri ve kazançlara dönüştürmek anlamına gelir.
Günümüzde kurulma aşamalarını yaşadığımız dünyamızın, yeni anlayışlar ve bakış açıları ile birlikte hayat standartlarımızı da belirleyecek olması, hiç birimizin kaçamayacağı bir gerçekliktir.
Uluslararası ilişkiler sisteminin “Düşman-Savaş” konseptinden çıkartılarak “Rakip-Mücadele” konseptine dönüşüyor olmasına insanlık uyum sağlayacaktır.
Kurucuların ön görüsü ile yapılan uygulamalar sayesinde, sivil düşünce sistematiğinin gelişmesi tetiklenecektir ve kurulması elzem medeniyetlerin oluşmasında ihtiyaç olan yol taşları bu sayede döşenecektir.
Lakin, an itibari ile içinde bulunduğumuz global geçiş aşamasını bir fırsat bilip, kendi iradelerini iktidara taşımak isteyenlerin insanlığa dayattığı “global” soruna neşter atmak gerekmektedir artık.
Nedir bu neşter atılması gereken durum?
Geçiş aşamasını, dünya genelinde yaşadığımız bu dönemde, ülkenin içeride ve dışarıda güvenlik kalkanı ve emniyet asayiş ihtiyacını karşılayan kurumlarının, rekabet içerisine girerek, sistemi ele geçirmek ve tek hâkim olmak üzere yapabilecekleri hamlelerden kaçınmaları vurgusunu yaparak, görev ve sorumluluk alanlarının sınır çizgilerinin net bir şekilde belirlenmesi, doğabilecek sorunların önceden çözüme kavuşturulmasını sağlayacaktır.
Aslında dünya o kadar çeşitli ve komplike ilişkiler ağına sahip ki, buna karşılık, devlet ve tamamlayıcısı olan sivil yapılanmasının, dünyanın çeşitliliğine denk düşer şekilde, biri bir diğerinden farklı, fakat aynı hedef doğrultusunda ve eş güdümlü çalışması ve çıkarlar gereği karşı bir işleyişe sahip olması gerekir.
Bunun için Sivil Düşünce Sistematiğine devamlı olarak alan açıyor olmak elzemdir.
Kendisini yenileyerek geliştirmeyen toplumlar, tarih sahnesinden silinmeye mahkumdur.
Değişim, dönüşüm ve gelişim ise zihinsel sıçramalar ile mümkün olabilir.
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com