DESPİNA VANDİ YUNAN AŞKI!.. ARAP NEFRETİ!.. AKASYA DURAĞI VE KIBRIS
Son yüzyılda biz Yunanlarla iki kere karşı karşıya geldik savaştık.
Aradaki mevzi çatışma ve gerilimleri saymıyorum... Onları da saysak Yunanlarla dostane geçindiğimiz bir yıl bile yok!..
Ama…
Bizim CHP ve ona oy veren kesimde anlaşılması zor bir Yunan aşkı var. Buna karşı da müthiş bir Arap nefreti...
Hâlbuki Yunanlar, İngilizlerin desteği ile Anadolu’ya çıktıklarında on binlerce masum insanımızın canına kastetmiş... Başta Mora yarımadasında yaşayan soydaşlarımız olmak üzere, tarihte eşine az rastlanan katliamlara imza atmışlardı. 1920’de Bursa’yı işgal ettiklerinde de manevi değerlerimizi alçakça aşağılamışlardı.
Yaptıkları bu katliamların bir kısmını en güzel şekilde İnönü ifade etmiştir.
Lozan Antlaşması’nı imzalamaya giderken gazetecilere; “Yunanların 300.000 ev yakıp yıktıklarını… Bunun tazminatını almadan dönmeyeceğini” ifade etmişti. (harp kaidelerine – savaş usullerine- aykırı bu teklifimiz, katılımcı ülkeler tarafından da kabul edildiği halde o günkü siyasi idarecilerimiz, Yunanistan’ın bulunduğu iktisadi bunalım sebebi ile hakkettiğimiz bu tazminatı almamışlardı)
ARAPLARA GELİNCE…
Aynı tarihlerde Araplar, bizim bayrağımız altında yaşadıkları için
Mesela;
Çanakkale’de.. Kut-ul Amare’de.. Kanal Savaşı’nda.. Filistin-Suriye cephesi ve Libya çöllerinde hep bizimle birlikte düşmana karşı omuz omuza savaşmışlardır. (Libya’da aşiretleri İtalyanlara karşı örgütlemek için giden heyet arasında Mustafa Kemal Paşa da vardır. Aynı şekilde Suriye – Filistin cephesindeki 7. Ordu komutanı yine Mustafa Kemal Paşa olup, maiyetinde düşmana karşı savaşan birçok Arap askeri ve komutanı vardır)
KIBRIS…
1922 yılında yapılan Büyük Taarruz’dan 52 yıl sonra
1974’te bu sefer Kıbrıs’ta Yunanlarla karşı karşıya geldik.
Bu sırada;
Araplar artık bizim bayrağımız altında yaşamıyorlardı
Ama…
Kalpleri yine bizimleydi.
Nitekim;
Kıbrıs Barış Harekâtı başladığında Arap dünyasında büyük bir heyecan fırtınası kopmuş, hatta o günkü Libya lideri Kaddafi, uçaklarını emrimize vermiş, mermileri bizzat kendisi omuzunda taşıyarak, savaş uçaklarına yüklemiştir.
Diğer Arap ülkeleri;
İngiliz, Fransız ve ABD kontrolünde oldukları için verdikleri destek, Kaddafi’nin desteği gibi âyan-beyan olmamıştır.
Ama bu sırada;
Avrupa ve Amerika’nın Yunanları bilâ kayd-u şart (kayıtsız şartsız) desteklediğini söylemeye gerek yok.
DESPİNA VANDİ…
Durum bu şekilde olduğu halde;
CHP çevresinde anlaşılmaz bir Yunan hayranlığı ve Arap nefreti var.
Son olarak;
TEV’in daveti ve CHP’li Çeşme Belediyesi’nin yer tahsis etmesiyle konser vermek üzere Yunanlı sanatçı Despina Vandi ülkemize geldi.
Ancak Yunan sanatçısı, konser alanında Atatürk posterini görünce “Ben bir kasap önünde konser vermem!” diyerek Atatürk posterinin indirilmesini ayrıca Türk bayrağı yanına Yunan bayrağının asılmasını da isteyince kendisine gereken tepki gösterilerek ülkesine geri gönderiliyor.
Adi bir vaka… Üstünde durmaya bile gerek yok!
Ama…
Şimdi olaya bir de şöyle bakalım:
ÇAĞRILAN ARAP SANATÇI OLSAYDI!..
Diyelim ki;
Yer İzmir Çeşme değil de Hatay Kırıkhan olsun…
Ve…
Davet edilen sanatçı da Arap olsaydı ve o Arap sanatçı da konser yerine geldiğinde asılmış olan Türk Bayrağı ve Atatürk posteri için aynı ifadeleri kullansaydı verilecek olan tepki bu kadar cılız kalır mıydı?
Hayır!
Yer yerinden oynar; bakanın, valinin ve belediye başkanının istifası istenir olaylar sokağa taşar yeni bir Gezi Parkı kalkışmasını başlatırlardı.
Hâlbuki;
Bu densizliği bir Arap da yapsa kabul edilemez, Yunan da yapsa… Ama tepki neden farklı olurdu onu arz edeyim.
AKASYA DURAĞI…
Yıllarca şuuraltımız (bilinçaltımız) görsel ve yazılı medya vasıtası ile Arap nefreti ve Yunan sevgisi ile meşbu’ (doymuş) hale getirilmiş bulunmaktadır.
Mesela;
16 yıl önce çekilmiş ama şimdi yaz sezonu münasebetiyle tekrar seyirci önüne çıkarılmış Akasya Durağı adlı dizi, nasıl bir mesaj veriyor ona bakalım.
Aslında;
Arap düşmanlığı ve Yunan sempatizanlığı üzerine çekilmiş film ve dizi o kadar çok ki… Yeşilçam filmlerinin çoğunda Arapların kaba saba zengin ama usul – kaide bilmez anlamaz insanlar oldukları defalarca işlenmiş, bu sevimsizlikleri seyircinin adeta gözüne sokulmuştur. (Küresel Siyonist medyanın başarısıdır bu…)
Eğer tenkit edilecek Araplardan uygun bir figür bulamazlarsa bu sefer kendi halkını yani Türk halkını, kaba-saba, maganda vs. gösterirler.
Gelelim diziye…
NURİ BABA…
Nuri Baba, Akasya Durağı’nın patronudur.
Hanımı ölmüş, oğluyla yaşıyor.
Bir gün bir Türk hanımla tanışır, kalbi kayar evlenmek ister.
Nuri Baba, kadını saf temiz bir aşkla severken, kadın yalancı, üçkâğıtçı, madrabaz, kumarbazın tekidir…
Ve mütemadiyen;
Nuri Baba’dan ya kendi hastalığı veya oğlunun tedavisi için durmadan para tırtıklamaktadır.
Nihayet bir gün, kumar masasında basılır da Nuri Baba gerçekleri görür ama Nuri Baba yıkılmış vaziyettedir.
ELENİ…
Tam bu sırada Yunanistan’daki kocasından ayrılmış Rum Eleni karşısına çıkar.
Türk kadının aksine Yunanlı Eleni, o kadar iyiliksever, o kadar hoş görülü, o kadar fedakâr ve sempatik ki, adeta gökten inmiş bir melek.
Eleni Hanım’ın görüntüye geldiği yerlerde boynundaki haç, adeta seyircinin gözüne içine sokulurcasına kamera üstünde gezinir. Bu arada fonda Yunan müziği çalar.
5. KOL FAALİYETİ…
Dizi veya filmler Yunanları böyle gösteriyor. Peki, gerçek ne?
Biz Yunanlarla 200 yıldır savaş halindeyiz.
1821 yılında bize karşı verdikleri bağımsızlık savaşı sırasında Mora Yarımadası’nda 50.000 Türk yaşıyordu.
Başlattıkları isyan çerçevesinde 5 Ekim 1821’de Yunanların yaptığı katliamı, İngiliz yazar St. Clair şöyle anlatmaktadır:
"20.000'i aşkın Türk erkek, kadın ve çocuk, birkaç hafta süren boğazlamalar sırasında Grek komşuları tarafından katledildiler. Onlar kasten ve vicdan azabı duyulmadan öldürüldüler... “
Bu katliamdan kaçan Türkler de sığındıkları kalelerde açlık ve hastalıktan öldü.
Olaylarda parmağı olduğu tespit edilen Patrik V. Gregorius İstanbul Fener Patrikhanesi orta kapısında asıldı.
Yani;
200 yıldır bizimle onlar arasında yer yer kanlı hesaplaşmalar ve iki tane de büyük savaş var.
Tüm bunlara rağmen gerilimi devam ettirmek, iki ülkenin yararına mıdır?
Hayır!
Komşuluk ilişkilerini geliştirmek her iki ülke için faydalı ama tarihi gerçekler de böyle…
Araplara gelince;
Onlarla yaklaşık 100 yıl önce Arabistan’daki bir aşiret reisinin (Şerif Hüseyin) haricinde bize karşı hasmane bir tutumları yok.
Tam aksine;
Arap halkları, ülkemizi ziyaret edip, yatırım yapmak ve döviz bırakmak için gayret ediyorlar.
Ama gizli bir el, onları tekrar Amerika ve Avrupa’ya yönlendirmek için 5. Kol faaliyetlerine devam etmektedir.
Bu faaliyetler, ister film ve dizi ile olsun…
İster bir parkta oturan Arap turiste bıçak sallamak olsun…
İsterse medya aracılığı ile karalama olsun fark etmez. Neticede bizimle aynı din ve kültüre sahip insanlar kaçırılıyor!.. Bunların yerine bizimle en ufak bir bağı olmayan Yunanlara kucak açılıyor. Kucak açtıkları da gelip yatırım yapacak veya ülkemizi gezecek Yunan turisti değil; etek dolusu para ödeyecekleri Despina Vandi gibi şarkıcı vb. makuleleridir.
KAÇAN BALIK!..
Bu nefret ve dizilerde alaya alma neticesinde (Hâlbuki dizilerimizin en büyük müşterisi de Araplar) 2022 yılında Arap ülkelerine 55.8 milyar dolar ihracat yapılmışken
2023 yılında bu rakam 46.2 milyar dolara düştü.
Büyük ihtimalle 2024 ihracatımız bunun altında kalacak.
Çünkü;
Araplara karşı bu yıl, 5. Kol faaliyeti daha etkin bir görev yaptı.
Bu işin maddi yönü…
Bunun manevi ve siyasi yönü çok daha ağırdır.
Peki,
Bu kayıplarımızı Yunanistan telafi eder mi?
Hayır! Mümkün değil.
Yunanistan’ın eti ne budu ne! 10 milyonluk bir ülke. Yaşlılar ülkesi ve devamlı nüfusu azalıyor. Arap dünyası ise 400 milyonluk büyük bir pazar. Güç birliğine gidildiği zaman bölgede emperyalist ülkelerin borusu değil bizim borumuz ötecek. Haliyle bunu hiç göze alırlar mı?
Akasya Durağı’na, Kemal Sunal filmlerindeki kaba softa ham yobaz figürlerine…
Ve bu film ve dizilerde Araplara aşağılayıcı roller verilirken Yunanların neden sempatik gösterildiğine bu gözle bakmalı ve acil tedbir almalıyız, aksi halde büyük bir fırsatı kaçırmış oluruz.
.
Emin Batur, dikGAZETE.com
.