“Tarih tekerrürden ibarettir” sözü daha çok, İngiltere eski Başbakanı Winston Churchill'in söylediği bir söz olarak bilinmektedir. Oysa ondan 30 yıl önce doğmuş olan 2. Abdülhamit, tekerrür edenin tarih değil hatalar olduğunu söylüyor.
Churchill’den bir yıl önce doğmuş olan Mehmet Akif Ersoy ise Safahat’ında yer alan bir şiirinde bu söze yer vermiş.
Çanakkale’yi geçemeyen İngiliz Donanmasının başındaki Churchill’in o sırada söylediği ve -tarihin tekerrür etmemesi için- bizim asıl bilmemiz gereken sözü kanaatimce şudur:
“Savaş hukukuna göre zehirli gaz kullanmak yasaktır; biliyorum. Amma zehirli gazı insanlara karşı kullanmak yasaktır! Türkler Müslüman’dır. Dolayısıyla da insan sayılmaz hiçbiri! Yani, Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!”
Bu “insan” çok ilginçtir ki 1953 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterilir fakat nedense “Barış” değil “Edebiyat” dalında Nobel ödülü verilir. Aslında bu ödül de tuhaf bulunur ve haberlere konu olur:
“Winston Churchill'e 1953 Nobel Edebiyat Ödülü'nün ''adam yokluğundan'' ötürü verildiği ortaya çıktı. Ödülü veren İSVEÇ AKADEMİSİ Üyeleri, ödüle değer kimse bulamadılar, ancak, -Kimseye vermemektense, bari Churchill'e verelim- dediler.” (Hürriyet)
(Not: İSVEÇ’ in, devlet izni ve koruması altında Kuran-ı Kerim yakılabilen ve terör örgütlerinin desteklendiği bir ülke olduğunu hatırlatalım. Üstelik bunları NATO’ya üye olmak istemelerine ve bunun bizim onayımıza bağlı olmasına rağmen yapabiliyorlar.)
Mehmet Akif Ersoy’un tarihin tekerrürüne yönelik şiiri ise şöyle:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
İstiklal Şairimize hak vermemek mümkün değil.
Tarih dediğimiz şeyi insan oluşturduğu için aslında tekerrür eden de insan ve onun davranışlarıdır elbette.
Son yüzyılda gerçekleşen ve ibret alınmadığı için tekerrür eden olaylara birkaç örnek verelim:
-Birinci Dünya Savaşında 19 milyon insanın ölümünden ders alınmadığı için çıkan İkinci Dünya Savaşında 60 milyon insan ölür. Gerekli ders yine alınamaz ve “bir de soğuk olanını deneyelim” diyerek 1947’de başlayan Soğuk Savaş 1991 yılına kadar sürer.
Tekrar sıcak savaşa dönüş yapılır fakat bu sefer terör örgütlerini kullanarak farklı bir savaş yöntemine başvurulur.
Zaman zaman iki ülke arasındaymış gibi gösterilen savaşların ve türlü oyunlarla çıkartılan iç savaşların da dahil olduğu “gizli” bir “Üçüncü Dünya Savaşı” halen sürmektedir.
-Son yüzyılda ekonomik krizler, depremler ve askeri müdahaleler ülkemizde çok sık tekerrür etmiştir. Hatta bir dönem, ülkemiz için “30 yılda bir deprem, 20 yılda bir askeri müdahale, 5 yılda bir ekonomik kriz” şeklinde bir algı bile oluşmuştur.
Tarihin tekerrür etmesini irdelediğim bu yazıda Ekonomik krizleri ve İhtilalleri başka bir yazıya bırakıp, Depremler konusuna kısaca değinmek istiyorum:
2004 Hint Okyanusu depremi ve tsunamisi, Endonezya’nın Sumatra adasının kıyılarında oldu. Hint Okyanusu’na kıyısı olan karaları vuran deprem, 30 metre yüksekliğinde tsunamiler üretti ve on dört ülkede 230 binden fazla kişi öldü.
Tarihteki en çok ölüme yol açan doğal afetlerden biriydi. 9.3 olan büyüklüğüyle, 10 dakikalık süresi ile bugüne kadarki en büyük üçüncü depremdi.
Hazırlıksız yakalanılması ve bölgeyi terk etmemekte ısrar edenler, ölü sayısının bu kadar çok olmasının nedeni olarak gösterildi. (Wikipedia.org)
Kısaca özetlediğim bu haberdeki “hazırlıksız yakalanmak” ifadesi, bizdeki depremlerde de çok kullanılan bir ifade.
Ülkemizde 1939 yılında Büyük Erzincan Depremi 7.9 şiddetinde gerçekleşmiş ve 33 bin can kaybına neden olmuş. “Hazırlıksız yakalanmak” can kaybının çok olmasının nedenleri arasında gösterilmiş.
Yine hazırlıksız yakalandığımız 17 Ağustos 1999 tarihli depremde ise can kaybı resmi rakamla 17.400.
Aradan geçen 24 yıla rağmen maalesef yine hazırlıksız yakalandığımız 6 Şubat 2023 tarihli 7.7 ve 7.6 şiddetindeki Kahramanmaraş merkezli depremlerde can kaybı 19 Şubat itibarı ile 40.000.
Ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun. Hepimiz çok sarsıldık ve çok üzgünüz. Fakat sağduyuyu elden bırakmamak gerekiyor.
Bu depremlerin petrol kuyularını patlatarak veya Dolmabahçe’de demirlemiş ABD gemisinden yönetilen deprem teknolojisi ile tetiklendiğine yönelik yorumlar akla, insan sayılmayan Türklere ve Müslümanlara karşı her türlü savaş suçunun işlenebileceğini söyleyen Winston Churchill’i getirse de, “Komplo Teorileri”ni şimdilik bir kenara bırakıp öncelikle;
- Tarihin yine neden tekerrür ettiğini, yine neden hazırlıksız yakalandığımızı, artık şu hazırlanma konusunu nasıl halledeceğimizi mutlaka sorgulamamız, siyaset üstü davranmamız, hep karşı tarafı suçlamaktan da kaçınmamız gerekiyor.
Sezai Karakoç 19 Ağustos 1966’da 2 bin 400 insanımızın ölümü ile sonuçlanan Muş-Varto depreminin ardından yazdığı bir yazıda şöyle bir sitemde bulunuyor:
“Elimizden geleni yapmalıydık ve yapmalıyız. Ve yapmadığımız için hepimiz suçluyuz.”
Hz. Mevlana “vicdan” ile ilgili şöyle uyarıyor bizi: “Görevini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına, ne mazeretin tesellisi, ne de ilacın şifası deva olabilir.”
Buradaki görev hassasiyeti maalesef bizi değil de daha çok Japonları akla getiriyor.
Bizde “vicdan” kelimesinin yerini “rant” kelimesi almış gibi görünüyor.
“Eskiden burası sulak araziydi” denilen yerlere 15 kat bina yapmaya izin vermenin, yetersiz malzeme ve denetim ile binlerce bina yapmanın ve bu kadar talep görmesinin izahı başka türlü yapılamaz.
Churchill’in 1915 yılındaki “Türkler Müslümandır bu yüzden insan sayılmazlar” anlayışı, günümüzde fazlası ile devam etmektedir.
Bu anlayışın da katkısı ile bulunduğumuz coğrafyada Ekonomik Krizler, İhtilaller, İç Savaşlar, Dış Savaşlar eksik olmuyor.
Tüm bu konular ve afetlerde normalin çok üzerinde yaşadığımız can kayıpları, “bir musibet bin nasihatten evladır”, “önce tedbir sonra tevekkül” gibi atasözlerimizin ve İSVEÇ’de yakılmasına çok kızdığımız kutsal kitabımızda “aklımızı kullanmamız, düşünmemiz ve uymamız için” sıklıkla verilen öğütlerin pek dikkate alınmadığını gösteriyor.
Bu yüzden hem bireylere hem toplumlara hitap edecek bir Şaman Atasözü ile yazımızı bitirelim.
“Bu neden sürekli benim başıma geliyor” diyenlere Şamanlar şöyle söylüyorlarmış:
“Demek ki alman gereken dersi almamışsın.” Ve ekliyorlarmış:
- Ders, sen öğrenene kadar devam eder.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com