?>

Derin milletin temsilcisiydi -Muhsin Yazıcıoğlu-

Selim Çoraklı

3 yıl önce

DERİN MİLLETİN TEMSİLCİSİYDİ

Tarihte iz bırakmış milletlerin tarihine baktığımızda çok önemli yükselişlerin arkasında idealist insanları görürüz. Hayatını milletine ve vatanına adayan bu idealist insanlar, ortaya koydukları mücadeleler ile milletlerine ve ülkelerine büyük faydalar sağlamayı başarmışlardır. 

Türk tarihi âdeta bu tür idealistlerin resmi geçit yaptığı bir törendir.

Türk tarihinin bir sayfasına baktığımızda karşımıza Oğuzhan çıkarken, diğer sayfasında da Alpaslan bütün ihtişamıyla görünür.

Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni!” diye haykıran Sultan Fatih’in arkasından, “Bu dünya iki padişaha çoktur!” diyen Yavuz Sultan Selim’in sesi duyulur. 

Osman Gazi” derseniz hemen Orhan Gazi ve Yıldırım Beyazıt akla gelir.

Kanuni Sultan Süleyman” dersiniz Genç OsmanBen de buradayım!” der.

Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa büyük kahramandır!” diyecek olsanız, Medine müdafi Fahrettin Paşa bütün kahramanlığı ile tarih sahnesindeki yerini hatırlatır. 

Osmanlı Cihan Devleti’nin yıkılmaya yüz tuttuğu bir dönemde tam 33 yıl ülkeyi en sinsi badirelere karşı kahramanca ve dâhice müdafaa eden Abdülhamit Han’ın idealistliğinden bahsederken hemen aklımıza Osmanlı’nın külleri arasında canları pahasına mücadele ederek bize bu güzel Türkiye’mizi bırakan yiğitler arz-ı endam eder. 

12 Eylül denen kahbe darbe girişimine zemin hazırlamak maksadıyla kurulan tezgahı bozmak için can veren binlerce ‘Ülkücü’ şehidin yanı sıra kırk senedir süren emperyalist güçlerin tetikçisi PKK’ya karşı savaşırken şehit olan binlerce yiğidi unutmak mümkün değildir. 

15 Temmuz’da CIA taşeronu FETÖ denen şeytani yapıya karşı mücadele ederken şehit düşen 251 kahramanın hatıraları ise hala capcanlıdır. 

Hülasa etmek gerekirse; Türk tarihinde ne idealistleri saymak biter, ne şehitleri ve ne de kahramanları… Çünkü Müslüman Türk’ün tarihi, sıradağlar gibi bir kahramanlar geçididir. 

Tarih boyunca, tarih yazmaktan çok tarih yapan bir millet olan Müslüman Türkler, yaşadıkları bütün coğrafyalara medeniyet ve insanlık götürmüşlerdir. 

İstiklâl Marşı’mızın büyük yazarı Mehmet Akif, bir şiirinde bu gerçeği şöyle dile getirir:

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz.

Gelmişiz cihana insanlık nedir öğretmişiz.

Kapkaranlıkken afakı insaniyetin

Nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin.

Çağımızda da nice kahramanlar çıkmıştır milletimizin içinden… 

Bu kahramanlardan biri de böyle kahramanların olmasını istemeyen soysuzların düşürdüğü helikopterde “Sonsuzluğun Sahibi”ne emanet ettiğimiz Muhsin Yazıcıoğlu’dur. 

Muhsin Yazıcıoğlu, dost ve düşman herkesin ittifakıyla bu milletin içinden çıkmış, himmeti milleti olmuş çağımızdaki “Derin milletin temsilcisiAlperenlerin öncülerindendir. 

İdealist bir dava adamının nasıl olacağını hayatının bütün safhalarında yaşayarak göstermiş olan Yazıcıoğlu, güzel bir hayatın ardından bu dünyadaki vaktini tamamlayarak “güzel bir ölüm”le aramızdan ayrılarak ebedi âleme göçmüştür. 

Yazıcıoğlu, hayatını davasına adamış ve bu hususta birçoklarının hayallerini ürperten işkencelere göğüs germiştir. 

Ortaya koyduğu mücadelesi ile gönül verdiği dava uğruna, kendi öz nefsine kadar her şeyi feda etmeye hazır olmanın yollarını yaşayarak göstermiştir.

Kendisini tanıyan herkesin ifade ettiği gibi yaşatma uğruna, yaşama sevdasından vazgeçen bir yiğit olarak yaşamıştır. 

Muhsin Reis davasına sevdalıydı. 

Onu bazen öfkeli görenler, öfkesinin davasına olan sevdasından olduğunu da bilirdi. 

Davası olmayanın sevdası olmayacağını, sevdası olmayanın da öfkesi olmayacağına inanıyordu. Bunun için tepeden tırnağa davasını yaşayarak yaşatmaya çalışıyordu. 

Bu uğurda her türlü çileyi yudumladı. 

Yıllarını adına “Yusufiye Medresesi” dediği hapishanede geçirdi. 

Çok sevdiği devletinin yetkilileri tarafından akla hayale gelmeyen işkencelere maruz kaldı. Ama o hiçbirinden yılmadan, davasından taviz vermeden aramızdan ayrılmadan bir hafta önce söylediği gibi “Dik durmasını” bildi.

Hiçbir güç karşısında eğilmedi; hep Hak ve hakikati haykırdı. 

İslam, onun vazgeçilmez davasıydı. 

Nizam-ı Âlem davasının yılmaz bir savunucusu olarak davasını her zaman ve mekânda savundu. 

Ölümü göze alarak yıllarca mücadele ettiği “Ülkücü hareket”e liderlik yaptığı dönemlerde, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Çağrımız İslam’da dirilişedir”, “Müslümanlar küfre karşı tek yumruk” gibi sloganlaşan ifadeleri gündeme getirerek esas davanın ne olduğuna dikkat çekti.  

Yazıcıoğlu, ülkemizde yapılan birçok darbeye şahit oldu. 

Bu darbelerde mağdur oldu; ama asla hiçbir darbeye ve darbeciye ödün vermedi. 

Bir darbe mağduru olarak siyasi hayatının her döneminde askerî müdahalelere karşı en sert tepkiyi verdi.

Bu ülkenin çocuklarının bir daha darbelerde heba olmaması için her zaman zalimlerin karşısında yer aldı. “Ben 27 Mayıs’a, 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, modernine, post modernine, her türlü darbenin karşısındayım.” diyerek tarafını belli etti. 

28 Şubat döneminde ilkeli duruşu ve milletine sahip çıkışıyla herkesin sevgisini ve takdirini kazandı. 

28 Şubat’ta kendisine yapılan telkinlere, “Ben sıktığım ele yanlış yapmam!” diyerek onurlu bir duruş sergiledi.

12 Eylül 1980 askeri darbeye, 28 Şubat 1997 postmodern darbeye ve 27 Nisan 2007 (e-muhtıra) darbelerine ve darbe girişimlerine karşı göğsünü millet iradesi uğruna siper etti. 

Ülkede oynanmak istenen her türlü oyunu bozdu. 

Gençliği kendi pis emellerine alet etmek isteyenlerin önünde en büyük engeldi.

1980 öncesi gençliğin “Derin odaklar” tarafından kullanıldığına şahit olmuştu. Aynı tezgâha gelmemek için gençleri uyardı; onlara ağabeylik yaptı, liderlik etti. Bu sayede binlerce, on binlerce genç teröre, anarşiye, bulaşmaktan kurtuldu. 

“Kimin himmeti milleti ise, o kişi tek başına bir millettir!..” anlayışı ile milleti için bütün himmetini harcadı. 

Bir karlı kış gününde, milletine gerçekleri anlatma uğruna çıktığı yolculukta, her şeyden çok sevdiği “Sonsuzluğun Rabbi”ne ulaştı. 

Milyonlarca insan, arkasından hüsn-ü şahadette bulundu. “İstikamet ve vakar sahibi bir Müslüman” olduğuna şahitlik yaptılar.

Muhsin Reis suikastının arkasında kimler olduğunu 2009 yılından beri yazıyorum. Buna dair onlarca delil ortaya çıktı. Ama ne hikmetse bu suikast davasının açığa çıkmasını istemeyen ve işin ucunun kendilerine uzamasından korkan belli merkezler var.

Muhsin Reis’i şehit eden emperyalist güçlerin yerli kuklaları, bugün her yerde işledikleri değişik suçlardan dolayı hesap veriyor ama elebaşları efendisi ABD’ye sığındığı için yakalanıp yargılanamıyor. 

Muhsin Reis suikastı ve yargılama süreci ile ilgili kafalarımıza aşağıda bazılarını sıraladığımız onlarca soru takılmaktadır. 

- Muhsin Reis’in şehit edilmesi kimin işine yaradı?

- Suikastta, Hava kuvvetleri Komutanlığı’nın etkisi var mı?

- Muhsin Reis’in öldürülmesinde Kıbrıs’tan kalkan helikopterlerin payı var mı?

- Suikastta, FETÖ isimli terör örgütünün rolü ve bu suikastta FETÖ isimli örgüte biat etmemesinin payı nedir?

- Suikasta, BBP içinden de lojistik destek verenler oldu mu?

- Olay yerine 160 dakika sonra başka bir helikopterle ulaşıldığı, belgelerle sabit olmasına rağmen bu niçin gizleniyor? Bu helikopter neden düştü?

- Helikopter niçin daha aşağılarda uçabileceği ortamlar varken o rotadan uçtu? 

- Suikastta, düşen helikopter firmasının etkisi var mı? Helikopterin Sabancılar’a ait olması bir tesadüf mü? Bu suikastın Özdemir Sabancı suikasti ile ilgisi olabilir mi?

- Helikopterin düşmeyip, sert iniş yaptığı ortaya çıktı. Hâlbuki kaza kırım ekibinin, “helikopter nasıl düştü” sorusuna, “Pilot, kötü hava şartlarının ve sis yüzünden Vertigo hissine kapıldı bu yüzden dağa çakıldı.” cevabını neden ileri sürdü?

- İletişim çağında her yere anında ulaşılabilirken Helikopter enkazına neden 3 gün sonra ulaşıldı? Helikopterin düştüğü yerin yakınındaki köylüleri kim tehdit etti?

- Helikopterin “düştüğü” yer ilk günden tespit edilmesine rağmen bilgi kirliliği meydana getirip arama kurtarmayı kimler engelledi? Aramaları engelleyen general, bir partinin kurucuları arasında nasıl yer aldı?

- Cenazeler enkaz alanından kaldırılmadan önce, savcıların ve olay yeri inceleme ekibinin gelmesi neden beklenilmedi?

- Muhsin Yazıcıoğlu’nun kullandığı iki telefonun sim ve hafıza kartlarını kimler çaldı?

- Helikopterin düşmesinde, bölgedeki jetlerin bir etkisi oldu mu?

- Kaza Kırım ekibindekiler, niçin bölgeye helikopterin kiralandığı şirketten bir yetkili ile birlikte gittiler?

- Kaza kırım ekibinin raporunda, uçuş bilgileri ve hava hareketliliğini gösteren cihazların helikopterden çalınması ile ilgili neden bir satır bile yoktu?

- Gazeteci İsmail Güneş’in otopsi raporunda “çenesi kırık” diye yazıyor. Çenesi kırık biri, kazadan sonra bağlandığı televizyon canlı yayınında onca zaman, telefonla nasıl düzgün görüşme yapabilir?

- Otopsi raporlarında neler saklandı?

- Pilot Kaya İstektepe ile hemen arkasında oturan gazeteci İsmail Güneş’in kanlarında bulunan karbon monoksit değerleri normalin çok üstünde çıktığı halde Adana Adli Tıp Kurumu’nun raporunda bu durum neden yer almadı?   

- Helikopterlerin üzerinden uçuş yapan jetlerin pilotları ile Suriye’nin düşürdüğü jetteki pilotlar aynı kişiler miydi?

- Helikopter düştüğünde, Genel Kurmay tarafından gönderilen radar kayıtlarının “4 dakika 47 saniyesinin kayıp” olması nasıl açıklanmakta ve neden bugüne kadar bu kayıtlara bir türlü ulaşılamadı?

- İktidar partisine mensup olmasına rağmen Ulaştırma Bakanlığı,TİB” kayıtlarını niçin vermedi?

- Delilleri birbiri peşine eklediğimizde, suikast olduğu kesin olan bu davayı kimler ve niçin kapatmak istedi?

- Mahkemelerde yıllardır oyalama taktiği ile davanın sonuçlanmasına kimler mani oluyor?

- Helikopterden cihazları çalanların 15 Temmuz darbe girişimine katılmaları normal mı?

- Devleti yönetenler, “Muhsin Yazıcıoğlu’nun katillerini bulmak bizim namus sözümüzdür.” demelerine rağmen niye şimdiye kadar katilleri bulamadılar?

Muhsin Reis suikastında bu türden kafa karıştıran soruları daha da çoğaltmak mümkün. Ama sonucu değişmeyeceği için şimdilik bunların yeterli olacağına inanıyorum. 

Muhsin Reis, bir devrin vicdanı olarak bu dünyadan, ardında yad-ı cemil bırakarak gerçek aleme göçtü. 

Bugün yaşadığımız siyasi ortamda eksikliği her geçen gün daha da fark ediliyor. Çünkü Muhsin Reis, “Derin Milletin temsilcisi” olarak hep mazlumların yanındaydı. Haksızlıkların karşısında dimdik durmasını bildi. Onlar acı çektiğinde yüreğinden titreyen biriydi. 

Srebrenitsa’da yapılan katliam karşısında kendini Bosna’da hisseden bir vatan evladıydı. 

Son olarak “Bosna Dostluk Grubu”nun Başkanı’ydı Meclis’te. Ermeniler, Karabağ’a saldırıldığında da Muhsin Reis oradaydı. 

O savaşta, Azerbaycanlıların yanında oldu. Cepheye gidecek kadar meselenin içerisindeydi. 

Irak işgal edildiğinde Musul’da Kerkük’te Türkmen kardeşlerimizin, Kuzey Irak’ta Kürtlerin yanındaydı Muhsin Reis

Muhsin Yazıcıoğlu, İsrail Lübnan’a saldırdığında Suriye’ye gitti. Lübnan sınırında oluşturulan cephe gezisine bizzat katıldı. Cepheden İsrail’e en sert mesajı verdi. 

Mamak’ta yatarken yabancı gözlemcilerin “Türkiye size işkence yapıyor mu?” sorusuna; “Türkiye benim devletim. Devletimi yabancılara şikâyet edecek kadar alçalmam!..” diyebilen bir büyük ruh taşıyordu Muhsin Reis.

İngiltere’de Lordlar Kamarası’nda PKK sorulduğunda, “Bu benim iç meselem burada tartışmam, böyle bir siyasi ahlakın sahibi değilim.” diyebilen yürekli insandı Muhsin Reis

Muhsin Yazıcıoğlu, geceleyin Şırnak’ta çocuklarla top oynayan, Hakkâri’de internet kafede saat 24.00’e kadar sohbet eden biriydi. Bu kadar bölgeye yakındı. 

İnsanlara; “Biz kardeşiz, problemlerimiz olabilir ama bunları biz halledeceğiz. Başkasının müdahalesine gerek yok.” diyordu.

28 Şubat sürecinde herkesin kaçacak yer aradığı, Sincan’da tankların yürüdüğü bir dönemde, ortalıkta kendini kabadayı sayan generallere eli cebinde, “Türkiye İran olmayacak, asla bir azınlık mezhep elindeki Suriye de olmayacak.” şeklinde çok anlamlı bir mesaj veren yürekli insandı Muhsin Reis

Sincan’da tanklar yürüdüğünde, “Namlusunu milletine çeviren bir tankı asla alkışlayamam.” demesini bilen yürekli bir insandı. 

Kendisini tehdit etmek için aracı koyan ve “Muhsin kendine dikkat etsin. Şu an elimizde 3 km’den adamı indirebilen suikast silahlar var.” diye haber gönderen üst rütbeli bir generale, “Git o şerefsize söyle. Muhsin Reis uzaktan ateş etmez. Gelir yanına kafasına sıkar!” diye karşılık veren cesaret timsaliydi.

Müslüman Türk gençliğine, öncelikle küçük hesaplardan uzak olarak İslam, iman ve ahlakı ile büyük işler başarmış bir milletin mensubu olmanın heyecanı, şuna veya buna benzemenin değil, kendi kendine benzemenin ve kendi kendini aşmanın şuuru verilmelidir.” diyen Muhsin Reis, bizim gibi “Kendini vatanı ve milleti uğruna feda etmekten çekinmeyen bir neslinMuhsin abisiydi. 

Yirminci asırda Sahabe ruhu taşıyan bir Alperendi. Bu dünyadaki vazifesi bittiği için gerçek aleme hicret etti. 

Hicretinin bu yıldönümünde, rahmet ve minnetle anıyoruz. 

Ruhu şad mekânı Cennet olsun. 

Biz Muhsin Reis’ten razıydık. Rabbim de razı olsun.

Tek ümidimiz ve isteğimiz ardında tertemiz bir isim bırakan Muhsin Reis!in adının haramiler, istismarcılar ve kendilerine politik rant elde etmek isteyenler tarafından istismar aracı olarak kullanılmamasıdır. Böyle süfli bir emele Muhsin Reis’i alet etmek isteyenler, öncelikle karşılarında onu çok seven dava arkadaşlarını ve davanın samimi neferlerini bulacaktır. 

Vesselam..

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

-Muhsin Yazıcıoğlu; 31 Aralık 1954; Elmalı, Şarkışla - 25 Mart 2009; Kahramanmaraş Göksun-

YAZARIN DİĞER YAZILARI