Darılmayın, gücenmeyin, küsmeyin öyle hemen efendiler!
Zira siz buna fazlasıyla müstahaksınız.
Başınıza gelenleri fazlasıyla hak ettiniz.
“Ekonomi kötü gidiyor… Hükümet gidici!..” diye göbek attınız.
Yangın oldu, deprem oldu, sel felaketi oldu nefretiniz ortaya çıktı.
Terör eylemlerinde masum vatandaşlar, askerler veya polisler şehit olduğunda gerçek yüzünüzü saklayamadınız.
Siyasetçiler hayatını kaybettiğinde, zehirli dilinizle etmediğiniz küfür, hakaret kalmadı.
Ölenin arkasından laf edecek kadar acizsiziniz.
Yazık sizin insanlığınıza…
***
İzmir depremi, alınması gereken dersleri almadığımızın yeni bir göstergesidir.
Ne ranttan vazgeçiyoruz ne de çalmaktan.
İnsanımıza saygı ve sevgi duymayı öğrenemedik.
Hep kendi menfaatimizi öncelemeyi bir türlü bırakamadık.
Yine canımız yandı, yine de yıkılan binalar altında hayata tutunanları görüp sevindik.
Bir sonraki depremin nerede olacağı belli olmaz.
Herkesin sorumluluğu var, deprem sonrası başarımızla avunamayız.
Afet yönetimini öğrenmemiz gerekiyor.
Yol, köprü veya bina yapmak marifet değildir.
Yaptığımız işin hakkını vermek zorundayız.
Bunun için de insan olmayı öğrenmek durumundayız.
İnsan olamadıktan sonra ne yaptığımızın hiçbir önemi yok.
Kendisine iş ve sorumluluk verildiğinde eline yüzüne bulaştıranlara ne demeli bilmem ki.
Gaflete düştüler, belki de ihanet ettiler.
Acıma duygusunu kaybettiler, cepleri dolarken göz yumdular, fark etmediler, umursamadılar.
Ne yaparlarsa yapsınlar, kendi elleriyle kazdıkları kuyuya düşecekler.
Onları düştükleri kuyudan kurtaracak kimse de olmayacak.
Güvendiği, sırtını dayadığı dostları onları çarçabuk terk edecek.
Kimseye acımadıklarından, günü geldiğinde onlara da kimse acımayacak.
“Kendi düşen ağlamaz” diyecekler; gözyaşı dökmeleri onlara fayda sağlamayacak.
Onları el üstünde tutanlar, karşılarına geçip hallerine gülecek.
Keşke kulak verselerdi iş işten geçmeden…
Son pişmanlık fayda vermiyor.
Onlar çoktan treni kaçırdılar.
Henüz fırsat varken tövbe edip, af dilemeleri lazım belki de işler daha da kötüye gitmeden.
Yaptıkları zulümlerin, yaktıkları canların, esirgedikleri merhametin bir bedeli olmalı.
Yazık ki, insanoğlu başına buyruk, söz dinlemez ve çok nankördür.
Sıkıştığında sıvışmayı marifet sayar, bununla gurur duyar.
Erdemi işine geldiğinde laf olsun diye kullanır, riyadan hiç korkmaz.
Merhameti, ayak altına aldığından, kibrinden şişindiğinden ve gururuna yenik düştüğünden kimseye acıması da yoktur.
Her yolun bir sonu olduğu gibi her gecenin de bir sabahı vardır.
Mazlumlar sabredin, güçsüzler direnin, yoksullar dayanın.
Bahar gelip, çiçekler açtığı gibi güneş sizin üzerinize de mutlaka doğacaktır.
Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz.
Hak vadidir bu; belki yarın belki yarından da yakın…
Vatanını üç kuruşa, milletini de bedavaya satanlara acıyacak değiliz.
Onları asla affetmeyeceğiz, düştükleri dipsiz kuyuda bir başlarına bırakacağız.
Nefretleriyle ve zalimlikleriyle boğulmalarını seyredeceğiz.
İbret alanlara ne mutlu, hatasında ve gafletinde ısrar edene diyecek sözümüz yok!
Onlar, ne insana saygıyı bilirler ne de insan hakkından anlarlar.
İnsanı sevmesini bilmeyen, kendinden başkasını düşünmeyen, düştüğünde tutacağı bir dal bulamaz.
Son günlerde insanlık değerlerinde sınıfta kalanları öfke ve ibretle takip ediyoruz.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com