?>

“Denge Siyaseti” ile “Balans Stratejisi” arasında S-400 Hava Savunma Sistemleri

Ali Karani

6 yıl önce

105 sene önce İngiltere’nin, parasını peşin verdiğimiz “Sultan Osman-ı Evvel”  ve “Reşadiye” isimli iki savaş gemisini teslim etmemesi ve bugün gelinen uluslararası kritik denklemde Rusya’dan satın alınması planlanan S-400 Hava Savunma Sistemleri

Devlet içinde, devlet ve sahaya hakim olması gereken il organları arasında işbirliğini sağlayacak idari bir yapının geçişken kimliğe kazandırılarak kurgulanması gerekmektedir.

Devletin aldığı kararları hem devlet içinde uyumlu şekilde yapılandırabilecek, hem de alınan kararların ulusa  aktarılmasını sağlayacak sivil ve devlet görevlilerinden oluşan karma bir koordinasyon merkezinin oluşturulması bugün elzem hal almıştır.

İhtiyaç duyulan geçişken yapı ile birlikte, arada gözden kaçan ve uyumu bozan bir takım kişiler ve aksaklıklar da ortadan kaldırılmış olacaktır.

Böylelikle tüm sistem, uyumlu olacak şekilde koordine edilebilir  ve yapılan fuzuli harcamaların da doğru kanallara akıtılması başarabilinir.

Kadim devletin rotasına olumlu katkılar sağlamak amacıyla kaleme alınan tüm rapor ve makalelerde, Rusya’dan satın alınması planlanan S-400 Hava Savunma Sistemleri’nin, ülkemize, yüzde 100 teslim edileceği öngörüsü hakim olacak şekilde strateji kurulması, elbette beklentileri yüksek limitlere ulaştırmaktadır.

Lakin S-400 Hava Savunma Sistemleri’nin karşılıklı yapılan tüm sözleşmelere rağmen, olası aksi bir gelişme neticesinde teslim edilmeme olasılığı var mıdır?

Basında yer alan;

“5 May 2019” Moskova Shremetyevo – Murmansk seferini yapan Sukhoi Superjet 100-95B tipi yolcu uçağı, çıkış nedeni henüz bilinmeyen bir yangın sonrası Moskova Havalimanı’na acil iniş yaptı. 73 yolcu ve 5 kişilik mürettebatın bulunduğu uçaktaki 41 kişi öldü.

Yolcu uçağının iniş yaparken piste sürtünmesi sonucu çıkan yangında yaşanan can kayıplarının sebebi her ne kadar “Teknik sebeplerden kaynaklı…” olarak açıklanmış olsa da bu gerekçeler yolcu uçağının düşmüş olduğu gerçeğini değiştirmemiştir.

Sonuç olarak, teknik konulardaki hakimiyetin ve otokontrol yapılanmasında bir takım zaaflar ve açıkların var olduğu da hesaplanacak olursa;

Türkiye ve Rusya arasında planlanan S-400 Hava Savunma Sistemleri’nin alımı ve satımının gerçekleşebilmesi için;

1-) Rusya’nın stratejik hava savunma sistemlerini satabilme gücüne ve kudretine sahip olması gerekmektedir. 

2-) Türkiye’nin de stratejik hava savunma sistemini alabilme gücüne ve kudretine sahip olabilmesi gerekmektedir.

Yaşadıklarımızın filmlerde izlediğimiz yazılı senaryolarla benzeşmesi, zihin dünyalarımızı ve yaşanılan gerçek hayatı da şekillendirmesi ile birlikte, hayal ile gerçeğin iç-içe geçtiği bir dünya bizlere sunulmaktadır.

“Artık hangi gelişmenin, bir sonraki adımda (nerede ve ne zaman) hangi olayı tetikleyeceğini kestirebilmek güçleşmiş ve bu durum karşısında insanlık topyekün olarak  hayal ve gerçek arası yaşanılacak şekilde bir tünele sokularak yönetilmesi çok daha kolay bir ruh haline kavuşturulmuştur” dersek kelam yerini bulacaktır.

Türkiye’nin jeostratejik konumu gereği elinde bulundurduğu üstünlüğün, S-400 Hava Savunma Sistemlerini satın alarak kullanabilmesi ile birlikte, stratejik konum, bir üst seviyeye taşınmış olacaktır.

Bu stratejik sıçrama ve yükselişin öncesinde ve sonrasında, kadim devletimizin yüzleşmesi gereken zorluklar neler olabilir?

Dünya üzerinde klasikleşmiş denge siyasetinin sabit tek ayak üzerinden kurgulanması artık etkisini yitirmiştir. Bu öngörüyü, değişen dünyanın çok kutuplu ekonomik noktalar üzerinden yükselmesine bağlayabiliriz.

Artık global ilişkilerde kullanılan “Stratejiler”, denge siyaseti üzerine değil, “Balans stratejisi” üzerine kurgulanmak durumundadır.

Vurgusunu yaptığımız “Balans strateji” nasıl olmalıdır?

Değişen ve gelişen dünyada çok bilinmeyenli ve sürekli değişken olmaya zorlanan politik ve siyasi denklemin sağlıklı şekilde tekrardan kurgulanabilmesi için, artık “Denge” değil “Balans” kurgusu üzerinden yapılanmak elzem olmuştur.

Denge denklemi; Sabit ayaklı ve hantal kalan davranışları sayesinde hayatın hızına yetişememektedir.

Balans denklemi; Çok hızlı bir hareket haline sahip ilişkiler sarmalında, çok bilinmeyenli ve değişken dünya denkleminde emin adımlarla ve hızlı hareket edebilen ve dahi acil cevaplar üreterek çok yönlü balansı bulabilen karşı stratejik yapılanma olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönü ve rotası, bulunduğu stratejik konumu gereği, 360 derece ve her kesim ile ilişkili olmak durumundadır.

Tüm bu ilişkiler ağının koordinasyonu, hızlı akan global ilişkiler ağı içerisinde denge üzerine kurgulanmaya devam edilirse, balansı kaçmış araç tekeri misali yalpalayan ve hızlı şekilde ilerlemenin önünde engel olan hantal bir yapı ile hayatı yakalamaya çalışmak anlamına gelir ki, bu şekilde hayatı yakalamak mümkün olamayacaktır.  

Her devletin, başka her bir devlet ile her konuda yüzde 100 mutabık olmadığı global dünya denkleminde, Türkiye’nin bir tarafa ait olmak zorunda bırakılması adil değildir ve kabul edilemez bir durumdur.

Karşılaşılan her uyuşmazlıkta, balansı inşa edebilen devletler çekim merkezi olacaktır.

Beklentiler karşısında Türkiye, bu bahsi geçen balans denklemi üzerinden kendisini çekim merkezi konumuna taşımak zorunluğuna sahiptir.

Artık birilerini dışlayarak, kendi taraftarları üzerinden güç sahibi olma dönemi kapanmıştır.

Bekleyen değil, beklenen olmak zorunluluğu vardır.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete

YAZARIN DİĞER YAZILARI