Her yanımız dualite.
İkilik.
Osmanlı/Cumhuriyet.
Pozitif hukuk /İslam hukuku.
Millî Eğitim/Dinî Eğitim.
Resmî nikah/Dinî nikah.
Eski yazı/Yeni yazı.
Laiklik/Şeriat.
***
Geçen dönem, bir grup berber çırağı öğrencim Portekiz’e gitti, AB proje kapsamında.
On günlük bir geziydi.
Dönüşte bir öğrencime sordum; “Neler söylersin, izlenimlerin nasıl Porto ile ilgili?”
Kurduğu ilk cümleden sonrasını hatırlamıyorum üzüntüden…
Dedi ki; “Hocam!.. bizden çok eski tarihleri, biz yüz yıllık bir devletiz, onların ikiyüz yıllık kiliseleri var.”
Bir süre durdum.
Dedim ki; “Oğlum, biz yüz yıllık cumhuriyetiz de 1923’de mi geldik buraya? 1071, 1453’ü de mi duymadın?”
Kahroldum.
Bu, 17 yaşında bir Türk genci...
5 sene beni okutan, annem kadar sevdiğim ilkokul öğretmenimin bana 6. sınıfta imam hatipte kapandım diye buz gibi zoraki sarılmasının bendeki yıkımı da bu dualitenin tezahürü.
Bu yaşımda, resmî bayramları kutlarken bile çekincem ve karmaşık ruh halimin sebebi de bu olsa gerek.
İlahiyâtçı, başörtülü biri olarak çok sevdiğiniz öğretmeninize sarılmanın soğukluğu bu zaferlerin coşkusunu gölgeliyor.
Sonuç mu;
Arafta üşüyen bir ruh...
***
İmam hatipte idareciydim bir dönem.
Bir fen öğretmeni aradı; “Tayin istemeyi düşünüyorum hocam” dedi.
Bilgi verdim okul hakkında.
Tam telefonu kapatırkén dedi ki; “Hocam, ben çok olumlu bir enerji aldım sizden, lütfen yanlış anlamayın ama bir şey takılıyor kafama. Ben açığım, dışlanıp kendimi kötü hisseder miyim?”
Gözlerim doldu, başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Dedim ki; “Hocam, biz bu acıyı bizzat yaşadık. Ve kimseye böyle bir şey yaşatmayacagız…"
Geldi ve çok huzurlu çalıştık.
***
Birgün Kızılay’da iki küçük erkek çocuğu şarkı söylüyordu.
Bir süre dinledim…
Cebimdeki bozuklukları önlerindeki kutuya bırakırken; “İzmir’in dağlarında çiçekler açar… Yaşa Mustafa Kemal paşa yaşa…" diyorlardı.
Tam bu sırada, bir cumhuriyet kadını; “aferin çocuklar, hep böyle söyleyin!” diyerek kutuya para atıyordu ki benim de para attığımı gördü.
Yüzündeki şaşkınlık bugün benim için “O an”dı.
***
Bir sınavda gözetmendim…
Salon başkanı sınav evrakı ile geldi, kitapçıkları çıkardı, optik formlarda hem başkanın hem gözetmenin imza atması gereken bölüm var.
Kendisi, yirmi kağıda imzasını attı ve dağıttı.
Ardından ben, tek tek masaları dolaşıp imza attım.
Sonrasında öğretmen arkadaşım, görev yaptığı okulda başörtülü kız öğrencilerin son zamanlarda çok ukala, kendini savunan tipler olduğunu, eski mazbut kapalılar gibi olmadığını, dinin siyasilerce çok gündemde tutulduğu, eskiden kapalılara yapılan baskının şimdi açıklara yapıldığından dem vurdu.
“Nasıl bir baskı hissediyorsunuz?” dedim, somut bir şey söylemedi.
Rahatsız olduğu şey, kapalıların eski mazbut, mahzun, ötelenmiş değil herkes kadar ukala, bilmiş, göz önünde olmasıydı aslında.
Halbuki aslolan, sınav evrakını oturduğun yerden imzalayıp meslekdaşını sıra sıra dolaştırmamaktı...
***
İnsanlarda gördüğümüz davranış, aslında buz dağının görünen kısmı.
“Kökeninde ne var” diye sorduğumuz vakit, empati süreci başlamış oluyor.
Empatinin bizcesi nedir acaba?
“Ünsiyet” ilk aklıma gelen...
“Hemhâl olma” daha uygun sanırım.
Karşımızdakinin haliyle hallenmek, onun boyasına boyanıp anlamak onu, sonra kendi boyamıza dönüp anlaşılmayı beklemek…
Anlaştığımız an renk cümbüşü, hiç görülmeyen bir ton çıkabilir ortaya.
Ya da anlaşamadık diyelim, hemhâl olamadık, olduk fakat, ahh şu öncelikler...
Gerekçe ne olursa olsun, hemhâl olup, boyasına boyanamasak da, karşımızdakinin rengini soldurmayalım.
Mü’min, hemhâl olamasa da rengiyle boyanamasa da “eminim beni soldurup rengimi eleştirip kınamaz” güvencesini veren kişi olmalı; “çünkü sen Mü’min kardeşimsin benim” diyebilmeli, demeli.
Bunu demedikçe iyiliğe eremeyiz!..
İyiliğe eremezsek de Allah’a eremeyiz.
Allah ile ilişkimiz insanlarla hemhâl olmaya bağlı.
Aslında karşımıza çıkan her insan, cennet ya da cehennem vesilemiz.
Yeter ki birbirimizin rengini soldurmayalım.
Bu duygularla kutluyorum Cumhuriyetimizin 97. yılını.
Zira Cumhuriyet, aslını köklerini inkar eden bir "cumhur"un köksüz kültürsüz tepeden inme yönetim şekli değildir.
Cumhuriyet Selçuklu, Osmanlı, Kuvay-ı Milliye, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları ile gurur duyan bizlerin yine gururla kutladığı bayramdır.
Kutlu olsun…
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com