Sayılıdır…
Her şeyde olduğu gibi o da bellidir…
Kayıtlarda ve kaydedilmede hep…
Varla yok arası değil, hep var ve hep diri ve her biri birbirine tecrübe gibi.
Ömründe kaç bayram göreceği de hangi birini ve neyi bayram eylediği de belli her kulun…
Gecelerle sükuna uzanıp, açılan kanallarla şifa bulmak nasıl cam gibi görünüyorsa erene, gecenin zırhından sıyrıldıkça daha açık görünüyor renk ve ahenk de.
Günler daralmada git gide.
Gökyüzü gittikçe daha bir kızıla kesiyor bak!
Uzak-yakın mesafelerin hiçbir şey olmadığı anlaşıldığında, içte ve içten olana hasretin de turab olup gidemeyeceği aşikar olana bak.
“Eski Ev”i hasretin odağında tutanın secdesi de kıyamı da başka bir yere değil o “Ev”e doğru hep.
Şah damarından yakın olana.
Hangi demlerin bayram eylendiği dünden de bugünden de bellidir ve yarın da karşısına gelir insanın her biri bir bir.
Her şeyin apaçık salgın bir yalana teslim olduğu emanet günlerin getirdiği bayramın kurbanı da insanın ta içinde asıl.
Nefsini kurban edenin kendinden de vesvesesinden de kurtulacağı müjdesi bir de.
Kâbe hasretli yansımanın getirdiği bayramlarla bayram o bayram da.
Değilse, kan doğrasa çiğ etlerle üstüste insan ne ki.
İbrahim’e, İsmail’e, İshak ve Yakub’a da…
Sade sana-bana, ona-buna başka başka şeylere değil, dipdiri vahdete kesen de kesilen de o.
Her bir burcun parıldayan mahına, ay burcuna yay burcuna, geçip giden geceye, gelip-geçene, er ve geçe de koça, aslana, başakla yengeçe de.
Kısıtlanan mesafelerle söylenen selama, ayet ayet görünen kainata sarmalanarak imanıyla yoldaş olan, “meded ya rabbel âlemîn…” diyene kurban.
Alnın ortasına çatan en sağlam mesafe “Kabe kavseyni ev edna”.
Herkesin sunduğu kurban da her seferinde ayrı ayrı; göğsünde Allah’tan başka ne varsa kurban eylemeyince de görüntüye kurban her şey.
Geldi geçti şu âlemden nice kurbanlar da hangi biri denk gelebildi o Kerbûbela kurbanına…
Yanyana gelip yan yana duramadıklarıyla düzensiz yalnızlığında saklı belki insanın içindeki bir kurban da.
Kan kırmızı değil, ay ışığında koyu mavi suya saldığı ateşli çam çırası o da.
Dengeyi bulamadan değersizleştirdikleri ve putlaştırdıkları arasında insan da geri itilen mülteciler gibi…
“asırlar boyu sürgit çok şeyler gitti içerimizden
gittik götürüldük de sınır boylarınca
bir de gelen ve gelenler var ya
gelecekler de ki gelsinler…
gelenler üstümüze değil, içerimizde erimeye geliyorsa
sen sen ol, o erimeye derman ol..
bıktırma, usandırma,
kahrolma o gelen-ler-le haşr-ol…”
İnsanın içinde hep esas kurban.
Can kurban canlar kurban, çıka gelir çıka gider.
.
Yunus Fırat, dikGAZETE.com