?>

Cesaret ve karalılık, maceracılıkla karıştırılmamalı

ArşiV-lik- YaZı-Lar...

8 yıl önce

“Kaostan düzene mi?” diye soran bir başlık altındaki yazısında Müfid Yüksel, belki "birilerine" cevap mahiyetinde de olan yazısında geçmişten ve gerçeklerden örnekler de vererek bir çerçeve çizdi ve yukarıda başlığa çıkardığımız ifadenin ardından şöyle dedi:  “Yeniden İstiklal Mücadelesi” gibi bir zeminde/ortamda cesaret ve kararlılık kadar akl-ı selim, strateji, adalet ve hukukun muhafazası da aynı şekilde hayati öneme sahiptir.  İşte yazısı : Son dönemde Türkiye'de artan terör saldırıları, bir kısım dış odaklar ve içerideki uzantılarının, Türkiye'yi de Irak ve Suriye gibi istikrarsızlık, kaos, kargaşa ortamına inatla sürüklemeye çalıştığının bariz göstergesi.  Burada meş'um bir projenin yürütülmekte olduğu açık.  Kuzey Atlantik'in iki yakasının oluşturduğu Batı Bloku/Sistemi, Türkiye'yi sistem dışına iyice itip/dışlayıp; bu sistemin daha doğrudan/açık operasyon hedefi haline getirmek istiyor. SURİYE, ARAP ALEMİNİN EN KALİTELİ İNSAN BARINDIRAN ÜLKELERİNİN BAŞINDA GELİYORDU... Arap Baharı/Hazanı üzerinden Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya salınan kaos/şiddet sarmalının Türkiye'yi de tutuşturması arzulanıyor.  Buna karşı gösterilen/gösterilecek direnç, hayati derecede temel teşkil etmektedir.  Türkiye'nin toplumsal fay hatları harekete geçirilip, farklı toplum kesimlerinin karşı karşıya getirilmesi hedefleniyor.  Suriye'deki kaos ve savaş ortamı, Suriye gibi Arap-İslâm âleminin en medeni topluluğunu darmadağın etti.  Sefalet ve büyük trajedilerin yaşanmasına sebebiyet verdi/veriyor. Suriye, toplumsal potansiyel olarak Arap âleminde en fazla kaliteli insan barındıran ülkelerin başında geliyordu.  Şam, Halep, Hama, Humus, Haseke-Kamışlı ve İdlib bölgede başlı başına bir tarih, medeniyet ve kültür birikimini şehir hayatında da yansıtmaktaydı.  Son 5-6 yılda ülkenin tüm dinamik ve potansiyeli yok edildi. Şimdilerde, aynı operasyonun Türkiye'de olmaması için ülkede olağanüstü bir direnç gösteriliyor. KOLAYCILIK VE TEMBELLİK HAKKINA SAHİP DEĞİLİZ... Ancak, ülkede bu direnç gösterilirken, hiçbir stratejik hata yapma lüksüne, ölümcül stratejik hatalara imza atma hakkına sahip değiliz.  Burada ülkemizin, İslâm âleminin ve İslâm dininin geleceği söz konusudur. “Bu bizim uhdemizde bir vazife değil, Allah (C.C) Dinini korur.” Gibi sözlerin arkasına saklanma kolaycılığı/tembelliği de gösterme hakkına hiç mi hiç saip değiliz.  İslâm Dininin ve coğrafyamızın, insanımızın, tüm insanların geleceğini düşünmek zorundayız.  İslâmiyet tüm insanlar için adalet ve hukuku getirir/öngörür. ADALET VE HUKUKU MUHAFAZA EDEMEZSEK... Özellikle, toplumsal kutuplaşma ve gerilim üzerinden bir çatışma/kaos ortamı oluşturmak isteyen Armageddoncu/Kaosçu çevrelerin değirmenine su taşıyacak söylem ve tutumlardan ısrarla kaçınmalıyız.  Toplumsal kutuplaşma/çatışma ve gerilim üzerinden, özellikle mezhebi ve etnik gerilim ve çatışma üzerinden medeniyet/nizam/adalet inşa edemeyiz.  İslâm'ın öngördüğü/emrettiği adalet ve hukuku muhafaza edemezsek, İlahî nusret, muvaffakiyet bize uzak olur. KAOSTAN SONRA DÜZEN KURMA... “Kaos'tan düzen çıkar. Su bulanmadan durulmaz” gibi kolaycı söylemler üzerinden, yaşadığımız şu karmaşık denklemli dünyada politika/siyaset oluşturamayız.  Dünya'daki ve bölgedeki güç dengeleri/dengesizlikleri ve toplumsal/siyasal dinamikler, uluslar arası dev güçler dışında pek kimseye kaostan sonra düzen kurma/oluşturma alanı açmaz/imkanı vermez.  Dolayısıyla, her zaman kaostan düzen/nizam çıkmadığı gibi, çoğu zaman, istediğimizin tam aksine bir nizam ve düzen çıkabilir. Nitekim Birinci Dünya savaşından sonra coğrafyamızda/bölgemizde Ulus-Devletler oluşturma temelinde galip devletlerin kurduğu düzen/nizam, Sykes-Picot düzeni, bugüne kadar trajediler, kan ve gözyaşı getirdi.   STRATEJİMİZİ BELİRLERKEN... Elbette, sadece Allah'ın (C.C) Dediği olur.  Ve Allah'ın yardımı müminlerin üzerinedir.  Ancak, “Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın” nazm-ı celîli de var.  Yüce Allah'ın (C.C) kâinatta, küre-i Arz'da eşyaya koyduğu bir nizam ve kaideler manzumesi var.  Bizim de şu dünyada vücudumuzla ber hayat olduğumuz müddetçe eşya ile münasebetimiz var ve bunun da hayatımızın her sahasında kaçınamayacağımız bazı kaidelerine bilmecburiyye riayet ederiz.  Dolayısıyla, stratejimizi belirlerken bunlara da riayet ederiz.  Bazı hususlarda pek sınırları zorlamayız.  Allah'ın (C.C) bize bahşettiği güç ve kudretimizin fevkinde fiiliyata tevessül etmeyiz, etmemeye gayret ederiz. TRAJEDİLERE AÇILAN YOL... Osmanlı Devletini, Birinci Cihan Harbine sokan irade, bu kaide ve kuralları hiç görmeden, İmparatorluğu gücünün/sınırlarının çok fevkinde maceralara, harplere sürükleyerek tamamen dağılıp sona ermesine yol açtılar.  1912'deki Balkan savaşlarında, eski vilâyetleri olan Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan'a mağlup olmuş, Edirne'ye kadar tüm Rumeli/Balkanları kaybedip hezimete uğramış bir orduyu adea yedi cephede düvel-i muazzamaya karşı muharebelere sokarak, bölgemizde bugüne değin süregelen trajedilerin yolunu açtılar. CESARET VE KARARLILIK/SEBAT, MACERACILIKLA KARIŞTIRILMAMALI... Tabii ki, mücadelede cesaret ve kararlılık önemlidir.  Ancak, Cesaret ve karalılık/sebat maceracılıkla karıştırılmamalıdır. Cesaret ve kararlılığı kırıcı söylem ve tutumlardan da yine aynı şekilde kaçınılmalıdır.  “Yeniden İstiklal Mücadelesi” gibi bir zeminde/ortamda cesaret ve kararlılık kadar akl-ı selim, strateji, adalet ve hukukun muhafazası da aynı şekilde hayati öneme sahiptir.  Mücadele içinde Kararlılık/sebat ve cesareti; maceralar, Müslüman ahali içinde kutuplaşma ve gerilimi artırıcı söylem ve tutumlarla, adalet ve hukuku muhafazada zaaf göstererek, hele kaostan düzen çıkarma fantezileriyle heba etmek lüksüne de sahip değiliz. Müfid Yüksel, YENİ ŞAFAK -7 Ocak 2017, Cumartesi- : Yazıda ara başlıklar, siyahlaştırma ve paragraf açmalar bize aittir. dikGAZETE.com
YAZARIN DİĞER YAZILARI