Babası Utbe ve annesi Safiyye bint Ümeyye tarafından Hz. Peygamber ile aynı soydan gelir. Kardeşi Ebû Huzeyfe, İslâmiyet’i ilk kabul edenlerden biridir fakat kendisi İslam’a düşmandır.
İlk evliliğini Hâlid b. Velîd’in amcasının oğlu Hafs (Fâkih) b. Mugīre el-Mahzûmî ile yapar bu evlilikten Ebân adında bir oğlu olur.
Kendisini aldattığını sanan kocası, onu babasının evine gönderir, yanıldığını anlayan kocası kendisinden af diler fakat o affetmez ve kocasını terk eder.
Bu olaydan sonra eş seçiminde titiz davranır, babasına kendisiyle evlenmek isteyenlerin adlarını değil vasıflarını söylemesini ister.
Ve adaylardan İslâmiyet aleyhindeki faaliyetlerin içinde yer alan Ebû Süfyân’ı seçer.
Bu evlilikten de Muâviye ve Utbe adlı oğulları ile Cüveyriye ve Ümmü’l-Hakem adlı kızları dünyaya gelir.
İslâm aleyhtarlığı hususunda kocasından geri kalmaz, kardeşi Ebû Huzeyfe’nin Bedir Gazvesi’nde düşman saflarında gördüğü babasını mübârezeye davet etmesine sinirlenerek onu bir şiirle hicveder.
Babası Utbe ve kardeşi Velîd ile amcası Şeybe’nin Bedir Savaşı’nda öldürülmesi üzerine onların intikamı alınıncaya kadar ağlamayacağını, koku sürünmeyeceğini ve kocasıyla beraber olmayacağını söyleyerek Kureyşliler’den bu savaşta kaybettikleri yakınlarının intikamını almalarını ister.
Uhud Gazvesi’nde müşrik ordusuna kumanda eden Ebû Süfyân’ın yanında yer alır ve Kureyşli diğer kadınlarla birlikte def çalıp şiir okuyarak orduyu savaşa teşvik eder.
Bedir Gazvesi’nde, yakınlarını öldüren Hamza’yı öldürmesi karşılığında Vahşî b. Harb’e bütün takılarından ve yanında bulunan mallardan başka 10 altın verir.
Vahşî de Hamza’yı uzaktan attığı mızrakla şehid ederek karnını yarıp ciğerini ona götürür.
Hamza’nın ciğerini alıp çiğnediği için “âkiletü’l-ekbâd” (ciğer yiyen kadın) diye anılır.
İslâmiyet’e karşı olan düşmanlığı Mekke’nin fethine kadar devam eder.
İslâm Ordusu, Mekke’ye yaklaştığı sırada Müslüman olan Ebû Süfyân, kendi evine sığınanlara Hz. Peygamber’in eman vereceğini Mekkeliler’e söylediği zaman ona herkesten önce karşı çıkar ve kocasının sakalından tutarak öldürülmesini ister.
Ancak hiç beklenmedik birşey olur: Ebû Süfyân’dan bir gün sonra o da Müslüman olur.
Rüyasında putların kendisini ateşe ittiğini, Resûlullah’ın ise onu kurtardığını görünce İslâmiyet’i kabul etmeye karar verir, ayrıca kendisine, bir gün önceki fikrini değiştirerek neden Müslüman olmaya karar verdiğini soran kocasına, Mekke’nin fethedildiği gün, Müslümanların Kâbe’de sabaha kadar nasıl ibadet ettiklerini seyrettiğini, o güne kadar Kâbe’de Allah’a bu şekilde ibadet edildiğini görmediğini ve bu durumun kararını değiştirmesine sebep olduğunu anlatır.
Bu kararı üzerine Ebû Süfyân, karısının henüz Resûlullah’ın yanına varmadan öldürülebileceğini düşünerek Hz. Peygamber’in huzuruna itibarlı biriyle gitmesini tavsiye eder. O da kıyafet değiştirerek kardeşi Ebû Huzeyfe’nin himayesinde o sırada Ebtah mevkiinde veya Safâ tepesinde bulunan Resûl-i Ekrem’in yanına gider.
Peygamber’e biat etmek isteyen kadınların arasına karışarak huzuruna çıkar.
Resûl-i Ekrem, kadınlardan Allah’a şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, iftirada bulunmamak ve iyi iş yapma hususunda Peygamber’e karşı gelmemek üzere (el-Mümtehine 60/12) kendisine biat etmelerini isteyeceğini söyleyince “erkeklerden istemediği şeyleri kadınlardan istediğini fakat yine de biat edeceğini” söyler.
Yüzü kapalı olduğu için Resûl-i Ekrem, onu tanıyamaz.
Biat konularından biri olan hırsızlık yapmama meselesi üzerinde durulurken kocasının cimri olduğunu, kendisinin ve çocuklarının bütün ihtiyaçlarını karşılamadığını, bu sebeple ona sormadan malından harcama yaptığını belirterek buna hakkı olup olmadığını sorar.
Hz. Peygamber de aşırı gitmemek şartıyla onun malından kendisine ve çocuklarına yetecek kadar bir miktarı alabileceğini ifade eder.
Orada bulunan Ebû Süfyân, daha önce aldıklarını kendisine helâl ettiğini söyleyince Resûl-i Ekrem onu tanır.
Resûl-i Ekrem’in kendisini iyi karşılaması ve daha önce yaptıkları üzerinde durmaması onu son derece memnun ettiği için ona, bir zamanlar yeryüzünde perişan olmasını en çok istediği ailenin Peygamber ailesi olduğunu, fakat artık gözünde bu aile fertlerinden daha değerli bir kimse bulunmadığını ifade eder.
Evine gider ve bütün putları kırar.
Daha sonra Ebû Süfyân’dan boşanır, ticaret yaparak geçimini temin etmek amacıyla hilâfeti döneminde Hz. Ömer’e başvurup beytülmâlden 4000 dirhem borç alır, fakat ticarette zarar eder.
Hz. Ömer devrinde oğlu Muâviye, Şam Valisi olduğu zaman onu görmeye gider, “Halife’nin Allah rızâsını ön planda tutan bir insan” olduğunu hatırlatarak her konuda Halife’yi dinlemesini, kendi yakınlarına gereğinden fazla bir şey vermemesini, aksi halde Ömer’in kendisini azledebileceği hususunda öğütler verir.
636 yılında vefat eder.
O, çok güzel konuşan, akıllı, cesur ve gururlu bir kadındır.
Savaşlarda askerleri coşturmak için söylediği şiirler, bazı kimseler için yazdığı hicviyeler ve savaşlarda kaybettiği yakınları için söylediği mersiyeleri meşhurdur.
Meşhur şair ve sahâbî Hansâ, onu kabileler arasında yapılan savaşlarda kardeşlerini kaybettiğinden kendisini “en büyük felâkete uğrayan Arap kadını” diye tanıtır.
Evet bahsi geçen kadın Hind...
Hayatını böyle uzun uzun anlatma sebebim Diyanet’in böyle bir kadının hayatından mütevellit verdiği fetva.
Fetva şöyle:
“İslam dini, kocaya birtakım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir.
Kadının zengin veya fakir, Müslim veya gayrimüslim olması, sonucu değiştirmez.
Ebu Süfyan'ın karısı Hind, Resulüllah'ın (s.a.s.) huzuruna gelerek ‘Ebu Süfyan cimri bir adamdır, ne bana ne de çocuklarına yeterli harcamada bulunmuyor. O görmeden malından alabilir miyim?' diye sorduğunda Allah Resulü; ‘Kendine ve çocuklarına yetecek kadarını alabilirsin' buyurmuştur.
Koca, eşinin normal şahsi ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal ederse kadın, ihtiyacı kadarını alabilir."
Hind'in kocasının da yanında olduğu Peygamber’e biatında, kocasından şikayet etmek için sorduğu soruya Peygamberimizin verdiği cevabı, bağlamından koparıp günümüz kadınlarına “eşin cimriyse ondan para çalabilirsin” diye verdiği fetva.
Böylesine güçlü bir kadın profilinden kocasının cebinden habersizce para alan zayıf, aciz bir kadın profili için fetva çıkarmak, içinde bulunduğumuz halin sebebine trajik bir örnek teşkil ediyor.
Erkeği terbiye yerine, kadına “terbiyesizlik et” fetvası bu!..
Erkeğe “haddini bil, adam ol, iyi bir Müslüman erkek evine eşine cimrilik etmez!..” diyemeyen ataerkil diyanet zihniyetinin, kadını kendi hakettiğinin hırsızı etme fetvası bu!
Annesinin babasının cebinden gizlice para aldığını gören çocukların, demek ki “zorunda kalırsam ben de birinden gizlice para alabilirim” diye düşünüp, hırsızlığı meşru görme ihtimali olan çocuklar yetiştirme tehdidini hiç düşünemeyen basiretsiz ve ferasetsiz zihniyetin fetvası bu!
Böylesine bağlamından koparılan okumalar ve değerlendirmelerin, bizi nasıl olumsuz durumlara sevk ettiğine bir örnek bu. Böyle bir yanlış algı yüzünden bugün bizim Müslüman camianın evliliklerinde en büyük sorunlardan biri para.
Sadece erkek çalışsa böyle sorunlar var; çiftlerin her ikisi çalışsa bu sefer de “kadın çalıştığını kocasına vermek zorunda değil… Koca, kadına süt anne, hizmetçi tutmak zorunda!..” gibi saçmalıklar var maalesef.
Erkek dışarda para kazandığı bir işte çalışıyor, kadın evde yaptığı işler için para almadan çalışıyor. Kadının evde yaptığı işlerin karşılığını paraya vurursak, eşinin maaşının önemli bir miktarını eşine zaten vermesi gerekir. Ama bizim kadınlarımız zaten bunu para karşılığı değil gönüllü yapar.
Kadının zaten hakettiği, eşinin kazandığı parayı, eşi cimrilik ediyor vermiyorsa Diyanet’in kadının gizlice para almasına değil, erkeğin bu yaptığının kadına zulüm olduğuna, adaletsizlik yaptığına ve günahkar olduğuna dair fetva vermesi gerekir.
Sigaradan daha kötü bir haram bu.
Sigarada zararı kendine ama burada alenen kul hakkı gasbı söz konusu.
İş bu noktaya gelirse kadın da temizlediği evin, yaptığı yemeğin, baktığı çocuklarının ve kocasına yaptığı kadınlık gibi işlerin faturasını çıkarıp, eşinden bu hizmetlerin bedelini para olarak alması hakkı vardır.
“Diyanet, zalimin zulmünü engellemek yerine, mazlumu gizli işlere teşvik ederek, zulmü meşrulaştırdığını fark etmeli” diyeceğim de bunu diyen bir kurumdan böyle etraflıca ve adaletli bakış ve çözüm önerisi beklemek safdillik olur diye demiyorum.
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com