?>

Cafe – market… Denetim ve pahalılık...

Emin Batur

8 ay önce

CAFE – MARKET DENETİM VE PAHALILIK…

Bana göre;

Cafe ve restoranlar kesinlikle fiyat olarak denetlenmemeli. Sadece sağlık ve hijyen olarak denetlenmeli. İnancımıza göre helal ve temiz olmalı…

Ama…

Fiyat olarak denetlenmesine karşıyım.

Neden?

HER ŞEY DEVLETTEN BEKLENMEZ!..

Son zamanlarda her şeyi devletten bekler olduk... İyi de biz neciyiz?

Diyelim ki;

Bir Cafe, çayı 50 liraya kahveyi 100 liraya bir adet kurabiyeyi de 110 liraya kakalıyorsa,

Böyle bir durumda;

Devlet nerede!.. Denetim yok mu?” diye feryat edilmez.

O kafeye bir daha adım atmayarak cezalandırırım. Mecbur musun kazıklanmaya?

Ancak;

Gördüğüm kadarıyla o kafelere gidip, kazıklananların hiç de böyle bir şikâyetleri yok. Tam aksine orta ve alt gelir grubunun o kafelerden ayağı kesiliyor diye seviniyorlar.

Zaten onlar için bir masa etrafında toplanmış 3-4 arkadaşın muhabbet ettikten sonra 2-3 bin lira hesap ödemesi para mı?

BOYKOT…

Nitekim…

Geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günü fahiş fiyatları boykot etmek için Cafe ve Restoranlara gidilmeyecek diye çağrı yapıldı.

CHP’nin son seçimde ezici çoğunlukla kazandığı zengin bölgelerde gözlem yapan bir gazeteci, kafelerin tıklım tıklım olduğunu yazdı.

Bence hükumet, zinhar bunlara dokunmasın. Adamlar göz göre göre ütülmek isteniyorsa bıraksın ne halleri varsa görsün…

Ama…

MARKETLER…

Ama…

Marketler için aynı şeyi söyleyemem.

Buraya zengin-fakir herkes gidip alış-veriş yapmak zorunda…

Ve denetimsiz kaldıklarında aralarında anlaşma yoluna gidip, halkı kazıklayabilirler.

Hükumet;

Ticaret Bakanlığı memurlarını marketlere,

Sağlık Bakanlığı memurlarını da Cafe ve restoranların üzerine gönderip denetimini sıklaştırması daha uygun olur kanaatindeyim.

MALİYE…

Bu arada;

Asıl iş Maliye Bakanlığına düşüyor.

Bu kadar fahiş fiyatla satış yapan Cafe ve restoranların astronomik bir kazanca sahip olacakları izahtan varestedir.

Binaenaleyh;

Maliyeciler buralara baskın yapıp fiş kesip kesmediklerini denetlediklerinde, devletin kasasına ciddi miktarda bir paranın gireceği aşikârdır.

Geçenlerde G. Yakınca adlı gazeteci bir hesap yapmış.

Sayın Yakınca şunları söylüyor:

“Bir fincan kahvenin maliyeti en çok 4 Lira, satış fiyatı ise 90-120 Lira arasında değişiyor. İşte fahiş fiyat dediğimiz şey tam olarak bu. Bildiğim bir işletmeden detay da vereyim. Orta-üst bir muhitte kirası 80 bin TL. Self-servis bir kahve, işçilik maliyeti ortalama 150 bin TL. Stopaj, harç, tabela vergisi, temizlik giderleri, yazılım kirası vs. hepsi maksimum 50 bin TL. Ne yaptı? 280 bin TL. Günde ortalama 300 bardak kahve satıyor. Yani sadece kahveden en az 30 bin TL ciro yapıyor. Bunun ortalama 29 bin TL’si kar. Çarpın bakalım otuz günle ne çıkıyor? Tam 870 bin TL… Toplam giderler neydi? 280 bin TL. Bunları da düşelim, ne kalıyor? 590 bin TL “kemiksiz” kar! Sadece kahveden… Pasta, çörek, meşrubat vs. dahil değil!” diyor.

İmkân olsa da böyle bir kafenin ödediği vergiyi de yazsaydı mevzu tam anlaşılmış olacaktı.

SABİHA GÖKÇEN HAVALİMANI…

Sosyal medyada bir fiş dönüp dolaşıyor. Biri havalimanında bir şeyler yemiş içmiş 2.500 lira para ödemiş. Kazık…

İyi de;

Havalimanlarında fiyatların fahiş olduğu malum değil mi? Neden alıyorsun kardeşim. Alma! Kerbela’ya mı düştün. Biraz sonra uçağa binecek ve uçakta su da ikram ediliyor ufak-tefek yiyecek şeyler de. Nedir bu pisboğazlık bu müsriflik? Sonra da “devlet nerede? Niye denetim yapmıyor” diye feryat ediyorsun.

Kardeşim sen göz göre göre kazıklanmak istedikten sonra devlet ne yapsın…

Diyelim ki,

Devlet denetledi ve ödediğin 2.500 lira yerine 2.000 lira veya 1.500 lira ödedin. Bu şimdi uygun bir fiyat mı olmuş olacaktı?

BEN HÜKUMETİN YERİNDE OLSAM…

Kesinlikle cafe ve restoran fiyatlarına hele havalimanlarındakine hiç mi hiç karışmam.

Orada oturup, hava atarak şala flingo ile cappuccino içerek yüklü fatura ödeyenleri seyrederim. Sonra gider mali denetim yapar, vergilerini uygun ödeyip ödemediklerine bakarım.

Ancak;

Cafe ve restoranların temiz ve helal üretim yapıp yapmadıklarını ve sattığı ürünlerin etiketli olup olmadıklarını denetlerim… Gerisine karışmam. Bana ne kaça satıp kaça aldıklarını…

Ben aldığım vergiye bakarım.

HEP ŞİKÂYET HEP ŞİKÂYET…

70’li yıllarda öğrenciydim.

Mardin-İstanbul arası yol 24 saat sürerdi.

Geleceğim zaman, Rahmetli Annem bir gün önceden yol nevalesini hazırlar, yol boyunca onları yerdim. Çaylar da nasıl olsa şirketten. “Çaylar firmadan, bardakları kırmadan” garsonların ağzından düşmezdi.

Mardin’e döndüğümde ise yolda en fazla bir kuru bir pilav… bolca ekmek. Ayağımızı yorganımıza göre uzatırdık.

Şimdi bakıyorum da kimse lüksünden vaz geçmiyor. Kazıklanacağını bile bile yiyor içiyor sonra da şikâyet ediyor.

Ya hu!..

Biz 24 saat yolculuk yapardık, sen en fazla uçakla ortalama bir buçuk saat gideceksin. Bir buçuk saat açlığa dayanamıyor musun?

Dayanamıyorsan!.. Paran da çoksa!.. Ye- de sus! Kimseyi suçlama!.. Çünkü en büyük suçlu -bunlara bu fırsatı verdiğin için- sensin!

.

Emin Batur, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI