?>

Büyüksün babanem

Ulvi Alacakaptan

4 yıl önce

Müsebbih hanım.

Benim Babanem; beni ben yapan beni yürekten seven tek kadın.

Babanem, Nazilli Müdde-i Umumi, İzmir Muhakemat Müdürü Avukat Ali Ulvi Alacakaptan 3 erkek evlat vermiş kız çocuğuna hasret olsa da beni ilk torunu Ulvi’yi evlat edinmiş; (neredeyse) okutulmamış, okumadan duramayan, haftada iki film, bir tiyatro oyunu izlemezse üzüntüsünden bunalımlara giren Muammer Karaca’nın ablası…

Babanem benim.

Olumlu her yanımı ona borçluyum.

Akıllıydı, deli gibi kitap okurdu; Mayk Hammer’den Dostoyevski’ye Mark Twain’den Cronin’e, Arsen Lüpen’e; Ansiklopedi bile!

Onun kütüphanesini ben de devirdim.

Sinemadan geldiğimizde, Tiyatrodan da…

Besleme Emine’ye; “Kızım bize birer kahve yapıver” der, o zamanlar büyük bir lütuf olan “Büyükle kahve sohbeti”, filmin, oyunun değerlendirmesini yapardık.

10 - 11 yaşındaydım; eleştiri defterim vardı.

Filmlerin adı, yönetmeni, kısaca konusu ve benim verdiğim yıldızları işlerdim küçük defterime.

Her yere beni taşırdı yanında, çantasını unutur, beni unutmazdı.

Ben de çok ama çok güzel çocuktum.

Şimdi inanmayacaksınız ama 60 yıl önce öyleydim, zamanla bozuldum.

AY nooloruuz.. n’apoorsunuz…” diye konuşan, küpe daldırma makyajlı, balık etinde kalkana kaçmış 50’li yaşlarda gün ve oyun arkadaşları vardı.

Öyle olmasalar dahi “Saraydan çıkma” tabir edilen şenlik şadımanlık kadınlar.

Dedemle, bezik arkadaşları ya şimdi arkaik sayılabilecek King, Maus vb.oyunlar oynardı.

Kürk merakı vardı.

Mahmutpaşa’nın izbe-kuytu-karanlık hanlarında ki küf kokusuyla karışık ekalliyet Türkçesi kulağımda, rutubet kokusu burnumdadır halen.

Arada, başını örtüp Kur’an okurdu veya belleğimin gönüllü yanıltmasıdır.

Biz üç kardeşiz ana-baba bir.

En büyükleri benim, bir yaş küçük Bedia var ve Tayfun vardı; 2015’de hakiki aleme uğurladık.

Annem ile babam doktor, aynı zamanda ihtisas yaptılar.

Üstelik annem kadın doğumcu.

Yetiş doktor” diye çağırırlar hastaya, gider iki gün gelmez.

Malum özellikle ilk çocuğunun doğumu yaklaşmış hamileler en ufak bir ağrıda “bebek geliyor” diye -panik olmazlar öyle bir tabir yok!- paniğe kapılırlar.

Dediğim o ki ‘Bediş’le ben, hep hizmetçilerin elinde büyüdük, sarhoşu da gelirdi, sadisti de!

Babanem beni çekip almış bu hayattan.

Öyle ki Ulvi Dedem, haydi kıskançlık demeyelim, belki şımarmamdan çekindiğinden, terlik giymememi bahane ederek; “Bu herifin yüzünden ismimi değiştireceğim” derdi.

Ve benden 5-6 yaş büyük beslememiz Emine, onlu yaşlarının başlarında köyden alınıp büyütülüp hizmet de ettirilip sonunda baş-göz edilen yoksul kızlardan biriydi.

Kızılcahamam’ın Çeltikci köyünden besleme!

Ben “evin kızıydı, hoş tutulurdu” diye anımsıyorum.

Yanılmışım…

Bu “Facebook”un hoş yanları da var; kızı beni “net”ten buldu ve Kızılcahamam’a ziyarete gittim Emine nineyi.

Gerçekte hırpalandığı, horlandığı bir dönem olarak anımsıyor benim “Babane’nin Kralı” olduğum günleri.

Emine’yi evin kızı bildiğim/sandığım dönemi.

Doğumum Kral/Prens Charles ile aynı günlere rastlıyor.

Büyük Babanem bir çay, iki kurabiye arasına bunu da sıkıştırırdı misafirlikte mutlaka.

Babam Doktor, Reklamcı, Turizimci, Ercümend Alacakaptan; Aydın amcam Emekli Büyükelçi ikisi de bu dünyada değil.

Ailemizin şu an en büyüğü Ankara Hukuk ve İstanbul Bilgi/Hukuk Dekanı 1973-1980 Senatör Uğur Alacakaptan.

Büyük Babanem benim tiyatrocu olduğumu, Büyükdayım Muammer Karaca’nın yolundan gittiğimi göremedi.

Ölmekten korkmuyorum da ben ölürsem ortalarda kalacaksın diye üzülüyorum” derdi.

Ben de “disiplinden kurtulurum” diye düşünüyordum.

Yanılmışım, o gidince çok üzüldüm.

Haklıydı…

Ortalarda bir başıma kaldım.

Ama hiç pes etmedim.

Etmiyorum!

Ben bir Alacakaptan’ım.

Müsebbih Alacakaptan’ın ilk göz ağrısı.

Foto; Muammer Karaca ve ablası Müsebbih Alacakaptan.

İki gözümsün; bütün gönlümün sahibi

Babanem…

Büyüksün,

Özlemim de…

-“Hayatta Oynamam” Kitabımdan-

.

Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI