Fransız Devrimi’ne yol açan en önemli düşünce gurubu jakobenlerdir. Bize, “siyasi düşünceler tarihi” ders kitabında okutulan adıyla “tepeden inmecilik”.
Bunu niye yazdım: “Jakoben”in üzerine tıklarsanız “google” size ‘jakoben’in Türkçe karşılığını, “tepeden inmeci, ceberut inatçı, despot…” olarak bildirir.
Hâlbuki bu böyle değildir.
Jakobenlik bir Yahudi bakış tarzıdır.
“Yakobenlik”ten, yani “Yakupçuluk”tan gelir.
Yakoben yazar tıklarsanız bu defa işin doğrusunu; jakoben kelimesini görürsünüz.
Fransızca telaffuzu jakoben olduğu için biz bunu Fransızca bir kelime zannediyoruz. Aslında bunun insanlığı uyutmak ve altındaki Yahudi parmağını gizlemek için yapıldığı görülür.
Bu ekolün adının böyle söylenmesinin daha uyutucu olacağı değerlendirildiğinden bu şekilde anlatılmaya devam edilmektedir. Çünkü küresel çapta ansiklopedileri de onlar yazıyorlar ama her şeyi gizleyemiyorlar.
Şimdi jakoben meselesini -Fransız İhtilâlini bir tarafa bırakalım-, Tevrat’a göre Yakobenlik nedir, onu irdeleyelim…
Hz. Yakup, Tevrat’taki rivayete göre Kenan İlinde gezerken bir gece, insan kılığına girmiş Yahova ile karşılaşır (Yahova İsrail Tanrısı); bir sebepten güreşe başlarlar, bu güreş sabaha kadar sürer.
Her iki taraf da çok yorulur. Sonunda Yakup galip gelir, tanrı yenilir, böylece Yahova, ona İsrail adını verir. “İsrail”in İbranicedeki manası “tanrıyı yenen adam”dır.
Bugünkü İsrail kelimesinin hangi sapık fikirden neşet ettiğinin anlaşılması için bunları yazıyorum.
Tevrat’taki anlatıma göre, Hz. Yusuf’un babası olan bu “Yakup” bir takım sapık ilişkilerde de bulunmuştur.
Bunların anlatımına girmeyeceğim, bir peygambere bu şekil çirkinliklerin izafe edilmesi hem büyük iftiradır hem de alçaklıktır. Onun için “Tevrat”ın sapık anlatımlarını zikretmeyeceğim. Çünkü anlatmak istediğim konu bunun dışındadır.
İşte 18. Yüzyıl’da ortaya çıkmış olan jakobenizm - yakobenlik bu kafanın ürünüdür.
Gelelim Fransız İhtilâlindeki jakobenlere; Maximilien Robespierre, Marat ve Mirabeau'dur. Sözde karşı devrimci komplolar üzerine harekete geçmişler, ancak muhalif hareketleri bastıralım derken, çok daha büyük öfkeye sebep olmuşlar ve ayaküstü yapılan mahkemelerle birçok insanın idamına karar vermişlerdir.
Daha sonra yol açtıkları bu kanlı dönem kapanırken kendi başları da giyotine gitmiştir. (1794)
Şimdi bu şahısların kimler olduğunu irdeleyelim.
Maximilien Robespierre:
Saint-Just, Marat ve Danton'la birlikte 21 Ocak 1793'te kralın idam edilmesini sağladı.
Rousseau gibi Robespierre de siyasal yönetimin eskiden beri büyük çoğunluğun bir azınlıkça sömürülmesi ve ona boyun eğdirilmesi için kullanıldığına inanmaktaydı.
Ona göre, yasa dediğimiz şeyler, bu çabaları sistemleştirmek içindi.
Yasamacılar, halkın güçlerini serbest bırakmak ve özgürlük, onur, mutluluk, kendi kendini yönetme özlemlerini doyurmayı düşünmüşlerdir.
Oysa bu suni zorlama bir kez ortadan kalksa, hemen uyumlu bir toplum doğacak ve aralıksız sürüp gidecektir.
Robespierre ve öteki Jakobenlerin terörden umdukları, geçici bir diktatörlükten sonra Aydınlanma Çağı felsefecilerinin öngördükleri doğal düzene ulaşmaktır. Bunu kim söylüyor? (1) “Vikipedi”…
Peki, bu ilkeler nereden alınma: Tevrat’tan.
Yakobenizmin ilkeleri neler:
1- Meşruiyetin birincil kaynağı hukuk değil, ideoloji ve ilkeleridir. Rakip (yani “karşı devrimci”) görüşler ise, yok edilmesi gereken ihanet ve sapmalardır.
2- Jakobenizm, güç kullanarak kendi görüşlerini dayatmayı meşru görür. Devrimi gerçekleştirmek ve korumak için şiddet ve baskı meşrudur.
3- Amaç için her vasıta meşrudur. Devrim ve devlet için hak ve hürriyetler, evrensel hukuk kuralları çiğnenebilir.
4- Halk, “doğru”yu ve çıkarlarını bilmez. Bu nedenle -gerekirse zorla- “aydınlatılmalı” ve sıkı bir “merkeziyetçilik”le yönetilmelidir.
Jakoben liderlerden Saint-Juste (1767-1794)’e göre “Genel irade, çoğunluğun iradesi değil, milleti gerçek arzuları ve gerçek mutluğu hakkında aydınlatmakla görevli temiz insanların iradesidir”.
Jakobenizme göre; “devlet, hukukun üstündedir ve yargı ve hukuk, devlet çıkarlarına tabidir.”
Louis de Saint-Just: "Kimse suç işlemeden ülke yönetemez!" dedi. Bu adamı anlatmak için başka söze gerek yok…
Jean-Paul Marat:
Marat, Charlotte Corday tarafından, öldürüldü. Yargılanması esnasında “bu adamı öldürmekle yüz bin kişinin canını kurtardım” dedi.
Jacques-René Hébert:
Katolik Kilisesi'ne olan düşmanlığı ve halkçılığıyla nam salmıştır. Ateizm hakkında meydanlarda konuşmalar yapmıştır. Joseph Fouché ve diğer dostlarıyla birlikte Hıristiyanlık karşıtı kampanyayı yürüten Hébert, yeni bir inanç anlayışı olan “akıl kültü'nü” ortaya koyanlardandır.(2)
Georges Jacques Danton:
Jakobenler kulübünde yer almış, kralın idamına evet oyu kullanmıştır.
Joseph Fouché:
(1759 - 1820), Yahudi asıllı Fransız siyaset adamı. Nantes’taki Jakoben kulübü üyesi, Fransız İhtilali’nin başından 1816 tarihine kadar polis şefliği, yani bu günkü adı ile İçişleri Bakanlığı yaptı, her devrin adamı oldu. Ülkede kilise bırakmadı yıktı.
Bu ve buna benzer Yakobenler, insanlık tarihinin yüz karası cinayetleri işlemişlerdir.
Fransız İhtilali’nin yapıldığı 1789-1794’e kadar yüz binlerce insani giyotine göndermişlerdir.
Bunları anlattıktan sonra jakobenliğin teolojik kökenlerini anlatmaya başlayabiliriz…
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki jakobenliğin teolojik kökeni Tevrat’tır(3) .
Tevrat’ın prensipleri sadece dünyaya ait münasebetlere dayandığı ve manevi değerlere yer vermediği için ayni zamanda laiktir.
Fransa’da laikliği kuvvetle savunanlar komünistler, sosyalistler ve jakobenlerdir(4).
Tamamen Yahudi felsefesine dayanmaktadır.
Yahudiliğe göre, ahiret hayatı yoktur, mükâfat ve mücazat bu dünyadadır. En ideal düzen kanunların olmadığı tabii düzendir, tabii hukuktur. Yani “ilk günah” işlenmeden önceki haldir (Yani Hz. Adem’in Cennetten kovulması suçu). Dolayısıyla uhrevi-manevi hayat olmadığı için insanlık tabii düzene göre yaşamalıdır.
Tabii düzen hayvanlar arasında görülür, onlar hiçbir kanun ve yasaya tabi değillerdir; insan toplumları da böyle yaşamalıdır.
İnsanlığı felsefi sapmaya sevk eden bu anlayışla laisizm üzerinden dinden kopuş teşvik edilmektedir.
1- Laisizm, tabiata dönüş, insanlar tarafından icat edildiği ileri sürülen ve tabii hukuka aykırılığı iddia edilen kanunlardan ve dini kurumlardan kurtuluştur. Çünkü tabiatta, din, devlet, kanun, ahlak gibi şeyler yoktur.
2- Laisizm, aklın vicdanın baskısından kurtarılması, hürriyete kavuşmasıdır.
3- Laisizm, ilk günahtan evvelki hayatın geri getirilmesi savaşıdır.
4- Laisizm, efsanevi Babil Kulesi’nden evvelki insan birliğinin, yeniden kurulmasını isteyenlerin taktiğidir.
5- Laisizm, tabii felsefenin manevi inancı ortadan kaldırması mücadelesidir.
6- Laisizm, judaizmi insanlığın dini, Yahova’yı insanlığın İlah’ı haline getirmek isteyenlerin içtimai ve siyasi taktiğidir.
7- Laisizm, dinin yerine felsefeyi koyma gayretidir.
8- Laisizm, din işleriyle devlet işlerinin ayrılmasıdır.
9- Laisizm, dinin (maneviyata dayanan dinlerin) siyasi bakımdan ilgasıdır.
Jakobenlik, Tevrat kaynaklı, maneviyattan arınmış bir felsefeye dayanan, bir tarihte Fransa’da acımasız bir terör estirmiş bir fikir ve zulüm hareketidir.
Türkiye’ye girişi Mason locaları kaynaklıdır ve İttihat Terakki Partisi eliyle olmuştur.
1908’den 1918’e kadar Makedonya’da ve Osmanlı’nın her yerinde terör estirmiş, siyasi rakiplerini suikastlarla, siyasi cinayetlerle, hukuk dışı yargılamalarla ezmişlerdir.
Tıpkı Robespierre gibi…
Laikliğin anayasaya girişi 1937’de ve Atatürk’ün hasta olduğu bir zamanda olduğuna göre, insanın aklına şu soru geliyor: Masonlar, İslam dinini yıkmak için fırsatı tam da o tarihte mi yakaladılar?
Nevzat Tandoğan’ın dediği gibi: “Öküz Anadolulu senin siyasette ne işin var? Senin görevin; askerlik yapmak, vergi vermek.”
Devletin kimlik yapısını değiştiren gizli bir güç var, gizli bir el var, bu da Tevrat kaynaklı…
Bu nedenle, “Laiklik İlkesi”nin Kemalist kaynaklı olduğu kanaatinde değilim. Çünkü bu ilke, jakoben kaynaklıdır ve Yahudiler tarafından icat edilmiş sapık bir ideolojidir; adı üstünde Yakoben…
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Maximilien_Robespierre
(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Jacques-Ren%C3%A9_H%C3%A9bert
(3) Jakobenliğin Osmanlıya girişi İttihat Terakki Partisi ile birlikte olmuştur.“Liberté, Egalite, Fraternite” “Hürriyet, Musavat, Uhuvvet” olarak Türkçeye geçmiştir
. 1908 Meşrutiyeti’ni ise Marseilles Marşı ile kutlamışlardır. Prof. Tarık Zafer Tunaya İttihatçıları “Türk Jakobenleri” olarak nitelendirmiştir.
(4) Ziya Uygur, “ Tarih Boyunca İhtilaler-İnkılâplar ve Siyonizm” Üçdal Naşriyat, 1969,İstanbul. S. 71-72.