“Nerede olursanız olun, ölüm sizi yakalayacaktır; isterse sağlam kaleler içinde olun.” (Nisa Suresi/78)
Rabbimizin bu güzel ayeti ile başlayarak acizane bir kaç kelam edeceğim.
Korona çığırtkanlıkları öyle bir boyuta geldi ki güzel ülkemde, acı bir tebessüm beliriyor artık yüzümde.
Durup, insanların düştüğü bu vaziyeti izlerken, yıllar önce kıymetli bir abiden işittiğim bir anıyı hatırladım.
Dünyanın bir çok ülkesinde infak faaliyetleri yaparak saçları ve sakallarına aklar düşüren bu abimiz, Suriye savaşının en sıcak vakitlerinde oraya yardım götürmek için gitmiş.
Çok sıcak bir yaz ayı olduğu için, o beldenin halkından 10-20 kişi ile birlikte bir evin damında yatıyorlarmış.
Derken öyle bir çatışma çıkmış ki, üzerlerinden mermilerin geçtiğini görüyormuş adeta.
Can tabi, çok tatlı..
“Gözümüze uyku girmesini bırak, korkudan titreyen bizler; yanımızda horul horul uyuyan insanlara hayretle bakar olduk” diyor.
En sonunda, dayanamamış ve bir tanesini uyandırmış..
“Bize bir sığınak söyle gidelim saklanalım, başımızın üzerinden mermiler geçiyor!” diye haykırmış.
Bir gözü hala uykuda olan adam, tek gözünü açıp gayet sakin bir şekilde şu cevabı vermiş:
- KORKMA! EĞER MERMİNİN ÜZERİNDE İSMİN YAZMIYORSA, O SANA İSABET ETMEZ DOSTUM!
SubhanAllah..
Teslimiyet, tevekkül..
Öyle ya, bizleri ölümden koruyan ecelimiz değil miydi!..
Elbette tedbir almalıyız ancak neden "tedbirin takdire engel olmadığı" gerçeğini kabul edemiyoruz!
Bugün, o virüsün üzerinde ismimiz yazmıyorsa, bize asla ulaşmayacak.
Ama Rabbim bizim bedenimize ulaşacak ve ne bir dakika ileri, ne de bir dakika geri gideceği ayetle sabitlenmiş ölüm vaktimize vesile olacak bir virüs yaratmışsa dilediğimiz kadar kolonya banyosu yapalım neye çare!..
Hem bize ne oldu ki böylesine korkar olduk!..
Ölmekten değil de; nasıl öleceğinden, ahirette ahvalinin nasıl olacağından, son nefeste iman taşıyıp taşımayacağından korkan bir neslin torunları nasıl olur da şimdi sadece "ölmekten" korkar oldu?
Evvelce "Veba" salgını, dünyada binlerce kişiyi öldürürken gayrimüslim hekimler, onu sadece “bulaşıcı bir hastalık” olarak tanımlamışlar; ancak İslam hekimleri, Rasulullah efendimizin hadisine hürmeten veba bulaşmış kişilere şöyle hitap etmişler;
- Mübarek olsun, şehadetin gelmiş kardeşim!..
SubhanAllah, bu nasıl güzel bir teslimiyettir.
Eğer tüm tedbirleri almasına rağmen, Rabbine teslim olan birine bulaşıyorsa bu salgın, hediye değil de nedir!
Böyle bakarsak panik olur muyuz!
Korkar mıyız!
Market raflarını boşaltan bu insanların itikadlarını gördükçe bedensel virüs için değil de manevi halimizi kanser eden bu virüs için daha çok korkmalı ve halimize ağlamalıyız diye düşünüyorum.
Sabahtan akşama kadar dezenfektan, kolonya, makarna depoluyoruz da neden bugüne kadar çürüyen maneviyatımıza karşı aynı korku ve aynı hassasiyet ile tedbirler almadık?
Sabah namazına uyanmayan yavrumuz için ne kadar endişe ettik?
Ya da bir evde namaz kılınmıyor oluşu o eve bela olarak yeterken bunun tedbirini nasıl aldık!.
Sizce bu hal, Rabbimizi incitmiyor mu!
Oysa tıbbın “3 ay ömrü kaldı” denileni 10 yıl yaşatan "Şafi" olan kimdi!
Hangi mikrop, hangi virüs, hangi salgın Rabbimizin takdir ettiğinden daha hükmedici üzerimizde!..
Hem korkmayın!..
Bu virüs, insan öldürmekten ziyade, başka amaçlara hizmet ediyor.
Korona ile tamamen sosyal psikoloji algılarımız yönetiliyor.
- Toplum ve insan ilişkilerinden daha izole bir hayat, ve dijital dünyaya daha güvenle bağlılık aşılanıyor.
Bunun ilk örneği, eğitim sisteminin internete taşınması.
Buna kim "evet" derdi düne kadar; ama bugün herkes nasıl da razı oldu.
Mikroçiplerle insanların çiplenmesi, bunun bir diğer aşaması olacak.
İnanın bana, buna can atan milyonlarca insan bulabilirsiniz.
Trans-hümanizm inancını benimsetmek istiyorlar.
Bu, dünyanın en tehlikeli fikridir.
Onlara göre hayatta belirleyici olan "Allah" değil, insandır!
Ve bunun için “Bio… Nano ve Sibernetik” çalışmalarla adeta insanları sihirlerler.
Biliyoruz ki dünyada hem psikolojik, hem biyolojik, hem askeri savaşlar yürütülmekte olmasına rağmen, dünya hiçbirinde bu derece el birliği ile devasa tedbirler almamıştı.
Bekliyoruz, bakalım ileriki günlerde koronayı bitirme bahanesiyle kim bilir ne sunacaklar ki böylesine şişirdikçe şişirdiler..
Oysa zaten dünyada yıllık 1 milyondan fazla insan sadece kanserden ölüyor.
Ama hala, market rafları ve TV reklamları kanser yaptığına emin olunan ürünlerle dolu..
Yılda 1 milyon kişinin ölümüne sebep olan bu durum için tedbir alan gördünüz mü?
Ya da yine yılda çeyrek milyona yakın kişi aslında bir eşcinsel hastalığı olan "AIDS" sebebiyle can verirken, en büyük finansörlerin “LGBT” pisliğine yatırım yapıyor olması neyle açıklanabilir ki!..
Açlık, bulaşıcı olmadığı için mi milyonlarca Afrikalı ölüme terk edildi?
Uzar gider bu liste…
Korona, dijital dünyaya geçiş aşaması için kullanılan bir virüs.
Tıpkı diğer kardeşleri kuş, domuz, sars, ebola gibi görevini yapıp gidecek.
Yine tedbirinizi alın ama çok da umursamayın.
Zira önümüzdeki günlerde “Dünyamıza çarpan meteor… Uzaylı istilaları… Daha büyük salgınlar…” ile bayağı cedel edecek gibiyiz.
Enerjinizi tüketmeyin yani koronayla…
Şaka bir tarafa her an yapacağınız tek birşey var.
Sığının o yüceler yücesine..
Farzlarınızı yerine getirin, sünnetlere dişleriniz ile tutunun. Bunlardan daha iyi koruyucu Vallahi yoktur..
Unutmayın asla..
“Ve mekeru ve mekarallahu, vallahu hayrul makirin…”
Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır..
SadakAllahulAzim.
.
Yağmur İbiç Mirzayeva, dikGAZETE.com