Rusya ile Batı arasındaki doğrudan çatışma hali, enerji ve gıda krizi gibi küresel çapta ciddiye alınması gereken durumlar, dünyadaki jeopolitik türbülansı yoğunlaştırıyor.
Bugünkü durum, aslında 1960’ların sonunda ve 1970’lerde Arap Dünyası ile İsrail arasındaki ihtilaf ve Bretton Woods Sistemi’nin bitmesine yol açan yüksek seviyeli bir dizi enerji krizi ile doğrudan benzerlikler taşıyor.
Bugünlerde Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarının etkisinin yerel olmayacağı ve küresel ekonomi için büyük ölçekli ve çok karmaşık sonuçlarının olacağı açıktır.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanan yaptırımlar; ticari ve ekonomik bağların, gıda ve gübre tedarik zincirlerinin yapay olarak bozulmasına yol açmış bulunuyor. Suni yolla ortaya çıkarılan bir gıda krizinden bahsediyoruz.
Şimdilerde bu konu, öncelikli riskleri sebebiyle dünya çapında politikacıların ilgisini çekiyor.
Bu noktada, Afrika ve Asya ülkelerinde ve dünyanın diğer bölgelerindeki açlığın üstesinden gelmenin, BM’nin iddialı görevlerinden birisi olduğunu hatırlamakta fayda var.
BM, birkaç yıl önce özellikle 2030 yılına kadar “sıfır açlık” hedefine ulaşmak istediğini belirtti. Ancak 2020’deki BM Raporu’na göre 2030 hedeflerine ulaşamayacakları çok açık. Çünkü raporda, gezegenimizdeki insan sayısının 840 Milyondan fazlasının, 2030 yılına kadar yeterli beslenmeden mahrum kalacağı öngörülüyor.
Dünyadaki aç insan sayısı 2014 yılından beri artıyor. Bu tarihten beş yıl sonra 2019’a geldiğimizde; açıklanan sonuçlara göre yaklaşık 690 Milyon kişi açlık çekiyordu. 2020 yılında ise bu istatistiklere 100 Milyon insan daha eklendi. Öte yandan 1.25 Milyardan fazla insan orta düzeyde gıda sorunu ile karşı karşıya. Yani bu insanlar, her zaman aç olmamakla birlikte, yeterli besleyici gıdaya erişim hususunda sorunlar yaşıyor.
Açıkçası bu koşullar altında Rusya veya herhangi bir gıda ihracatçısı ülkeye yaptırımlar uygulamak, tahıl ihracatını kısıtlamak; öncelikle insani nedenlerle suçtur.
Dünya kamuoyunun, bu konuyu hükumetler ve iş dünyası temsilcilerinin de dahil olduğu geniş bir topluluk ile tartışması gerekiyor.
Gıda güvenliği, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan St. Petersburg Ekonomik Forumu’nun da ana konularından birisi olacak.
Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkeleri, gıda tedariki konusunda Rusya ile uzun vadeli işbirliği için çabalıyor ve Batı’dan gelen engelleri, küresel jeopolitik mücadelenin bir aracı olduğunu görüyor. Ancak unutulmamalı ki gıda güvenliği konusu, bir yanda büyük bir gündem oladursun; aç insan sayısı da her geçen yıl artıyor.
Dünya nüfusunun büyüme hızı göz önüne alındığında, Rusya’nın tarım sektöründeki yatırımları; özellikle jeopolitik çatışma bağlamında umut verici ve stratejik birer hamle olarak görülmeli.
Rusya, dünyanın önde gelen buğday ihracatçısı olmaya devam ediyor.
Rusya Tarım Bakanlığı, 2021 ile 2022 yılları arasındaki tarım ihracatı rakamlarının 45 – 48 Milyon Ton seviyesinde olduğunu belirtiyor. Bu rakamların yaklaşık 37 Milyon tonunun sadece buğday olduğunu da ekliyor.
Gıda güvenliği için geleneksel olarak ithalata dayalı ülkelerden gelen yatırımcılar, Batılı oyuncuların yerini almak ve Rusya’nın tarımsal sanayi sektöründe bulunmak istiyorlar. Bu tür projelerin uygulanmasına ilişkin beklentilerin oldukça yüksek olduğunu da ekleyeyim.
Ülkemiz Türkiye de Mısır, Suudi Arabistan ve Azerbaycan ile birlikte Rus buğdayının en büyük ihracatçılarından birisi.
Batı, Ukrayna’daki silahlı ihtilafı sonuçları ne olursa olsun uzatmaya kararlı görünüyor.
Mevcut durumun, Ankara üzerinde Batı tarafından baskı aracı olarak kullanıldığı da ortada.
Barışçıl bir çözüm için Moskova ile Kiev’e defalarca teklifte bulunan Türk diplomatlarının çabalarının meyve vermesini ve gezegendeki açlık sorununun büyümesinin önüne geçilmesini temenni ediyorum.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com