BİZDEN GÜNAH GİTTİ…
Asil Türk Milleti’nin önünde başımı gururla öne eğiyorum.
Evet geldiler, yerleştiler, yediler, içtiler ve semirdiler. Karınları doyunca akıllarına geldi, bol bol ürediler. Maddi katkının, sosyal desteğin, Türk’ün rüyasına dahi girmeyen pozitif ayrımcılığın alasını gördüler.
Büyük şehirlerin en merkezi yerlerinde Tarbuşh, Serpuş, Shawrma adıyla restoranlar, kafeler açtılar. Tripadvisor’e dahi girdiler. Düşünebiliyor musunuz? İstanbul’un göbeğinde Suriyeli patron, Suriyeli garson, Suriyeli müşteri, 5 yıldızla tavsiye ediliyor artık.
İkamet tamam, güvenlik tamam, cukka sağlam, keyifler gani. E, ille de kaşınır insan değil mi?
Bunlar da aynısını yaptılar. Kafayı biraz daha kaldırıp, sınırları daha bir zorlamaya başladılar. Fıtrat böyle. Bitler kanlanıp palazlandıkça, şımarıklıkta, arsızlıkta zirve, Adana’da, Hatay’da, Kilis’te, Taksim’de konvoylarla gövde gösterileri yaptılar.
Yeter mi?
Yetmez tabii!..
Arsıza kapı dayanmaz misali, utanmadan, arlanmadan, ‘Abidin’e, rezilliğin resmini çizdirdiler.
Bizim evladımız depremde yalın ayakları için aldığı bir çift ayakkabının utancıyla gözyaşı dökerken, bunlar, o anki temel ihtiyaçlarını hamuduyla götürdüler.
Vatan toprağını savunmak yerine sıvışırken akıllarına gelmeyen erkekliklerini, misafiri oldukları ülkede ev sahibine karşı hatırlayıverdiler.
Kendi çaplarında silahlı çeteler kurup, atış talimleri yaptılar. Bu atış talimleri asparagas değil, “gözlük ve kulaklık kullan” tabelası, görüntünün nerede çekildiğini net biçimde ortaya koyuyor.
Konya’da 515 Haşimi, Kayseri’de 505 Şabani, Sakarya’da Deyir Zor’un Çocukları gibi isimlerle boy göstermeye, Sancak açmaya kalktılar.
Ama traji-komik olan ne biliyor musunuz?
Bunların dedelerinin, hangi devenin hangi aşirete ait olduğu bilinsin diye, hayvanları ayırmak için kullandıkları üç haneli rakam grupları, misal, “Ben-i Hamed” aşiretinin 309 nolu, “Ben-i Muteyr” aşiretinin 603 nolu kodu, bunlar için sancak anlamına geliyor.
Nisan 1915’de Çanakkale’de, hem de bayramın ilk gününde, yaş ortalaması 24 olan 3 bin 700 kişilik mevcudunun üçte ikisini şehit vererek, bir milletin kaderini değiştiren 57’nci Alayımızın sancağı da bize göre sancak.
Biz sustukça, biz sineye çektikçe, bunlar, artık her kime her neye güveniyorlarsa, “Hatay da bizim, İskenderun da bizim” demeye başladılar.
E şimdi konuşma sırası bize geldi o zaman.
“Bakın çakma fedailer, sancakla halay çeken densizler, bu sözüm hepinize.
Vallahi bıktık, vallahi gına geldi, vallahi yorulduk… Her şeyin bir sınırı, her şeyin bir adabı var. Ama inanın, artık adabın da edebin de cılkını çıkarttınız.
Sizin dedeleriniz de aynı sizin gibi, nankördü, haindi, alçaktı ve dahi kalleşti. Anlaşılan o ki petrolünüz bitecek ama ihanetiniz bitmeyecek.
Bizim kınalı kuzularımız, sizin o sıvıştığınız topraklarda, erkekçe, yiğitçe, aslanlar gibi çarpışıp can verirken, siz başınızda kefiye, altınızda entariyle, Nargile kafelerden sancak açıp, bize meydan okuyorsunuz öyle mi?”
Hay hay. Bizden günah gitti o halde.
Asalet ve ihanet karşı karşıya geldiğinde, kaybedenin ödeyeceği bedel, dünyanın her yerinde fikstir. Ama şehit kanıyla sulanmış bu topraklarda, daha bir itinayla, bol bahşişle ödetilir.
Hodri meydan!..
Bu noktadan dönenin, kanı aksın ve dahi canı çıksın.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti,
Var olsun Türk Milleti.
.
Yener Bozkurt, dikGAZETE.com
-Bağımsızlık Partisi Genel Başkanı-
.