Kurumsallaşamamış yapıların sorumluluk alanları içerisinde bulunan millet (kültürel) ve coğrafik reflekslerin etkisi, sistemi oluşturan kimliğin şekillenmesinde itici güç olmaktadır…
Halbuki;
Evrensel kurallar-kavramlar ve ilişki biçimleri sayesinde kimlik kazanmış sistemlerin kurguladığı yaşama alanları ve ülkeler, üst düzey ahlaki değerleri takip etmek durumunda kalmaktadırlar.
“Nedir bu ‘üst düzey ahlaki değerler’ bilen var mıdır?” diye sormak bugün elzem olmuştur artık.
Sebebine gelirsek;
Kendilerini “en medeni” olarak tanımlayan toplumlar ve o toplumların devlet yapıları, çıkarları ve menfaatleri söz konusu olduğunda, tarihin görebileceği en barbar ve kural tanımazları olabiliyorlar.
Konumuzun başlığında dediğimiz gibi “Birinci Dünya Savaşı bitmedi” kavramını, şöyle bir geri çekilip, hayatın akışını gözlemlediğimizde, tüm çıplaklığı ile görebileceğimizi ve yaşanılan tüm sancıların ise hala aynı coğrafyaları kapsadığına şahitlik edilecektir.
Önceki makalelerde özellikle vurgusu yapılmaya gayret edilen İngiliz Milletler Topluluğu’nun, Arapları (körfez ve krallıklarını) da kendi bünyesine katarak dünya dengelerini sarsma ve enerji sahalarını her türlü kandırma, kışkırtma ve katliamlar ile kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak üzere çok ince kurgu ve planlar yaptığını, aynı zamanda Batı Dünyası’nı dahi ciddi şekilde aldattığının emareleri artık net bir şekilde su yüzüne çıkmaktadır.
Maymun gözünü açtı artık!..
Baksanıza;
Amerika, dünyanın jandarmalığını yaptığı halde, geri ödenmesi mümkün görülmeyen dünyanın en fazla borcuna sahip ülkesidir.
Avrupa’nın (Almanya-Fransa) üretkenliği ile tüm dünyayı besleyecek kapasiteye sahip olmasına rağmen, hala enerji tedariği ve nitelikli insan gücü konusunda ciddi açmazları var ve bu ellerini-kollarını bağlamış durumdadır.
Baksanıza, Avrupalılar’ın ordu kurmaları bile yasak…
Rusya ha keza; büyük bir imparatorluktan federasyona dönüştü ve hala Birinci Dünya Savaşı öncesi verilen sözlerin yerine getirilmesini beklerken bunun mücadelesini de vermektedir.
İtalya, Vatikan’ın etki gücü ile hareket alanı bulabilmektedir fakat, yine Londra (şehir şirket) karşısında kısıtlamalar ile karşı karşıyadır.
Fransa etkisiz eleman durumuna düşürülmüş ve verilen sözlerin hala yerine getirilmesini beklerken ‘heyecanlı bir genç’ misali enerjisini atacağı yeri aramaktadır.
Kısacası anlatılmaya gayret edilen konu;
Birinci Paylaşım Savaşı’ndan ve dahi öncesinden başlatılarak kurulan (aldatarak kullanma) ortaklıkların, öncelikle tehlike arz ettiği ima edilen imparatorlukları yok etmek üzere işletilerek, kendi aralarında çarpıştırarak etkilerinin azaltılması stratejisi ve akabinde paylaşılması üzerine kararlaştırılarak kurulan ortaklıklar olarak görülmesi gerekmektedir.
Lakin gel gör ki;
Antlaşmanın emek sarf edilmesi gereken bölümünde sıkı dayanışma ve fedakarlıklar yaşanılırken, ‘paylaşma’ aşamasına gelindiğinde tüm paydaşların tek tek çemberin dışına atıldığı görülmektedir.
İşte, dünya genelinde tarihin akışını kilitleyen senaryo budur.
Anlaşıldığı şekilde paylaşım yapılmadığı için, tarihin akışı duraklatılmış, çatışmalar ve ölümlerin ve dahi kin ve nefret tohumlarının çok derinlere ekilmesinin önü açılarak gerçekleştirildiği bir dünyada hepimiz nefes alıp vermekteyiz.
Herkesin kendi zaafı ile kör dövüşüne sokulduğu bir dünyada yaşıyoruz…
Çözüm olarak acilen;
Alınacak kararların ‘İnsanlık adına’ alınması gerektiği prensibinde tüm insanlığın buluşturulması gerekmektedir.
Sonrasında;
Kilit noktalar olarak belirlenen coğrafik noktalar ilk etapta “Güney Afrika, Basra Körfezi, Kıbrıs Adası, Cebeli Tarık boğazı” bu noktalarda yapılacak, “tarihi tersine dönüşler”in başlatılması ve devamlılığı “Akdeniz’in, Afrika’nın ve Orta Doğunun” prangalarını kıracaktır.
Kırılan prangaların etki gücü ile tarihin doğal akış rotasına sokulması işlemi başlatılacaktır.
Körfez’de kurulan krallıkların dönüşerek oyuna katılmaları veya toptan tasfiye edilmeleri olmazsa olmazlardandır.
Bunun için Hazara Türkleri’nin kurguladığı (Hz. Musa’nın takipçilerinin) ‘Sistem’i, “etkili bir ortak” olarak kabul etmek, “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda katledilmiş olmalarından dolayı” olmazsa olmazlardandır.
Mezopotamya’da önemli bir aktör olmak için mücadele verenlerin, “Musul’da İngiliz valisini İnfaz etmelerini” hesaba katarsak Kürtler’in de oyuna dahil olmaları gerektiğini içselleştirmemiz gerekmektedir.
Çünkü İngilizler’in, Mezopotamya’yı dağıtmak için kurguladıkları proje sayesinde, Kürtler ağır darbeler alarak tarih sahnesinden düşürülme stratejisi ile karşı karşıya kaldılar.
Böylelikle hem plan işlemiş oldu hem de infaz edilen İngiliz Valisi’nin intikamı ağır bir şekilde Kürtler’den alınmış oldu.
Tarihin en önemli kırılma noktalarından birisi olan Birinci Dünya Savaşı’nda, tüm taraflar kaybetmiş ve ardından işgal devletlerinin tamamının savaş sonrası elde etmeyi planladığı “Ganimetler”e bir türlü ulaşamadıkları da tespit edilmiştir.
Bugün diyoruz ki;
Erenlerin şekillendirdiği “Orta Asya, Mezopotamya, Afrika, Anadolu, Balkanlar, Uzak Doğu” tarihi kodlarına geri döndürülmeli ve aramıza uzun bacaklıların soktuğu fitne tohumlarını eken “Zihniyet ve Akıl’ın” acilen topraklarımızdan tasfiyesini gerçekleştirmek gerekmektedir.
Artık “Uzun Bacaklılar”ın fitne ve kışkırtmalarının coğrafya sakinleri tarafından görülmeye başlanması BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’nın SONA ERECEĞİ TARİHİN yaklaştığı zamana işaret etmektedir.
Türkleri Musevi, Müslüman, Hristiyan, Şaman vb. olarak görmek yerine, dünyanın en zengin ‘Akıl birikimi’ olarak görmek, tüm önyargıların aşılmasında itici bir rol oynayacaktır.
“Türkleri tarihten çıkartırsan ortada tarih diye bir şey kalmaz” diyen ‘Akıl’a bin selam olsun.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com