?>

Bir sadakat abidesi! Sultan 2. Abdülhamid Han’ın muhterem zevcesi: Müşfika Kadınefendi

Hülya Ayhan

2 yıl önce

SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN'IN MUHTEREM ZEVCESİ: MÜŞFİKA KADINEFENDİ

Müşfika Kadınefendi anlatıyor:

“Zevcim Sultan Abdülhamid’e hastayken bir defa çorap giydirdim; yedi defa bana ‘hakkını helal et’ dedi.”

Abaza olan Müşfika Kadınefendi'nin babası Ağır Mahmud Bey, annesi Emine Hanım'dır. Babasının Osmanlı-Rus Harbi'nde şehit olmasından sonra annesi Emine Hanım, İstanbul'a gelerek bu kızı, Valide Sultan Pertevniyal'e vermiş. Ardından eğitime tabi tutmuşlardır. 14 veya 19 yaşında 1886'da Yıldız Sarayı haremine alınarak ‘padişahla nikâhlanarak’ ikbâl olmuştur.

Müşfika Kadınefendi’nin asıl ismi Ayşe olup “Müşfika” adı, “İnşallah bana müşfik bir eş olursun” temennisiyle bizzat Sultan II. Abdülhamid Han tarafından ‘yeni eşi’ne verilmiştir. Sultan Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'nda devamlı olarak bulunan tek zevcesidir.

Müşfika Kadınefendi, sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli, fevkalâde zeki ve bütün varlığı ile zevcine bağlı idi.

Padişahın en çok sevdiği ve takdir ettiği tek zevcesidir.

Saltanatında ve tahttan indirildikten sonra devamlı yanında bulunmuş, felaketlerine ortak olmuş ve Sultan Abdülhamid, Beylerbeyi Sarayı’nda son nefesini, vefakâr ve sadık zevcesi Müşfika Kadınefendi’nin kolları arasında verip, hayata veda etmiştir.

Bestekâr, şair ve yazar olan Müşfika Kadınefendi, son derece cesur, dirayetli, yüksek ahlâk sahibi, dindar, umur görmüş ve çok çile çekmiştir.

Beş vakit namazını daima kıldığı ve oruçlarını sürekli olarak tuttuğunun bilindiği de meşhurdur.

Gençliğindeki zarafetini ve çok kuvvetli olan hafızasını vefatına kadar muhafaza etmiştir.

Kendisinden önce hayata veda eden yakınlarının vefatını, o yaşlı hâlinde bile sabır ve metanetle karşılamış, bu sabrı ile etrafındakileri hayrette bırakmıştır.

Maalesef o dönem Fransız mezarlıklarında birçok şehzade kimliksiz bir şekilde gömülü bulunuyordu.

Yurt dışına çıkarılan hanedan âzalarından sayısı belirsiz kaç sultan, kaç şehzade böyle hazin bir akıbet ile hayata veda etmişti! Paris’te, diyar-ı gurbette..

16 Temmuz 1961 tarihinde, Beşiktaş’ta kira ile oturduğu evde hayata gözlerini yuman Müşfika Kadınefendi, doksan dört yaşında idi. Bu hâliyle o, Osmanlı tarihinde “en uzun yaşayan kadınefendi” olmuştur.

Cenazesinin kaldırılması sırasında, padişaha çok sadık eski haremağalarının tabutun ayakucunu öpüp, geri geri çekilmeleri ve tabutun etrafında pervane gibi dönmeleri, hazin bir tablo olmuş, bu aşırı sevgi ve sadakat karşısında çok kimse gözyaşını tutamamıştır.

Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazına müteakip Yahya Efendi Dergâhı Kabristanı’na defnedilmiştir. ‘Kızı ile beraber yattığı’ kabri mamurdur.

Sâmiha Ayverdi, bu kira evinden şu şekilde bahsediyor:

“Kızı, hanım Sultan memlekete döndükten sonra annesi Müşfika Kadınefendi ile birlikte Beşiktaş'ta, sarayın eski uşak dairesinde kira ile oturuyorlardı. Onları ziyaret edip de dertlenmemek kabil değildi.

Güneşten solup erimiş perdeler, dökük duvarlara çiriş sürülmüş bezle yapılmış yamalar, bastıkça oynayan döşeme tahtaları ve bütünü ile dekor çok hazindi."

Fakat Müşfika Kadınefendi, aslında bu harabe karanlık, kasvetli, ürpertici evde yalnız değildi.

Onunla aynı çileyi çeken, onu gece-gündüz bekleyen, sıcacık ekmeklerini paylaşan, ‘pek muhterem’ nice kalbi güzel, gönlü zengin vefalı dostları da vardı.

-Sultan Hamid'in kızı Ayşe Osmanoğlu'nun son zamanlarındaki bir fotoğrafı...

Müşfika Kadınefendi’nin evladı Osmanoğlu, Avrupa’da sürgünde iken biricik evladının hasreti ile yüreği yanan Kadınefendi’ye bazı dostları:

Niçin hasretinizi gidermek için hiç olmazsa bir defa Avrupa’ya, evladınızın yanına gitmiyorsunuz?” diye sorduklarında, bu suale Kadınefendi’nin, Sultan Abdülhamid’e karşı ne derece sadakat yüklü ve o derece de iç burkan cevabı şu cümle ile olur:

- Efendim, Sultan Hamid pek kıskançtı. Harem ağaları dahi yüzüme bakmaktan menedilmişlerdi. Avrupa’ya gittiğimi, yüzümü Frenk erkeklerine gösterdiğimi kabrinde hissederse darılacağını, azap duyacağını düşünerek bağrıma taş basıp, tek evladımın hasretine katlanıyorum!

Müşfika Kadınefendi, hükümdarın daima yanı başında bulunmuştur.

1906’da Sultan Hamid’in geçirdiği, yirmi dört saat kendini şuurdan mahrum bırakmış ve ölümün eşiğine kadar getirmiş mühim hastalık esnasında da onun, zehirlenmesi endişesiyle verilen ilaçları almak istemeyeceğini hesap ederek bunları önce kendisi, hükümdarın gözü önünde içmiş, doktorların bunu yapmaması, bu hareketin sıhhatli bir insan bünyesinde kötü tesirleri olabileceği hususundaki ikazlarına ehemmiyet vermemiştir.

Müşfika Kadınefendi'nin canını feda edercesine zehir ihtimali bulunan bu ilaçları içmesi, Sultan'a karşı her zaman sevgi ve sadakatinin bir delili olarak sunulur.

-Sultan Abdülhamid Han'ın kızı Ayşe Osmanoğlu ile zevci Müşfika Kadın Efendi-

Müşfika Kadınefendi, kendisiyle yapılan bir röportajda:

Maşallah, Allah size uzun bir ömür nasip etmiş. Hem de ‘çok olaylarla dolu’ bir ömür. Bu kadar sıhhatli ve sağlam kalmanızda ayrı bir besi rejimi veya dikkatli davrandığınız başka hususlar var mı?” sualine şu cevabı vermiştir:

- Ben daima çok az yerim. Sabahları kalkınca aç karnına mutlaka bir fincan adaçayı içerim. Kitaplarda belki okumuşsunuzdur, ada çayının insana dirlik veren hassaları vardır.

Bunun peşinden içine biraz kahve katılmış bir bardak sütle biraz peynir, bir ince dilim ekmek yerim. Az yemek mutadımdır: Öğle yemeğinde az, çok az haşlama et, biraz sebze, varsa az pilav veya muhallebi alırım.

Akşam yemeklerim sadece yoğurttur. Midemde ekşime yapmaması için içine biraz seker karıştırılmış yoğurdu yerim. Kırk yıldan beri akşam yemeklerimin listesi değişmemiştir. Yalnız şekerli yoğurt.”

Aynı röportajda, başka bir suale Kadınefendi’nin verdiği cevap ise pek manidardır.

Soruyor gazeteci:

- 30 yıldır kapıdan ayak atmadığınıza göre çok odalı da olsa nihayet bu konağın içindesiniz. Vücut hareketiniz çok az oluyor demektir. Bu bakımdan hiç rahatsızlık çekmiyor musunuz?

Cevap:

- Namaz kılıyorum evladım! Beş vakit namaz, beni hem Allah’ıma yaklaştırıyor hem de bana sıhhat kazandırıyor. Namazdan iyi hareket olur mu?

Koca Hünkar’ın vefatından sonra 30 yıl evinden çıkmaması ise oldukça ibretlidir. Kocasının üzüntüsü, duvarda görülen o “sobalı fotoğraf”ta asılı durur:

Müşfika Hanım, "Gönül tahtına senden özge sultan olmaya Ya Rab" hüsnü hat levhasıyla her daim Allah'a sığınarak, yalnızlığına teselli bulmuş... 

Çok hisse alınacak bir 'levha'dır bu!

O’nun, sağlığında olduğu gibi Padişahın vefatından sonra bile hatırasına gösterdiği böylesi bir sadakat, gözleri yaşartacak, yürekleri burkacak derecededir…

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI