?>

Bir ilahiyatçının korona günlüğü

Sevim Korkmaz

5 yıl önce

2019 Aralık ayından beri Çin'in Wuhan kentinden gelen virüs haberleri ile başlayan korku ve panik, tüm dünyaya virüsten daha hızlı yayılıyordu; “İlim Çin'de bile olsa alınız" sözüyle çok uzak olduğu vurgulanan Çin, artık çok yakındı.

Bazı insanlar Çin'in başına gelenleri Uygur Türkleri’ne yaptıkları işkencenin karşılığı “Takdiri İlahi gereği” olduğunu düşünüyorlardı.

Günler geçti virüs, Avrupa ülkelerine sıçradı. 

Bu sefer de gerekçe belliydi, “Müslüman kadınlara peçe takmalarına müsade etmeyen bazı ülkelere Allah, virüsle maske taktırmaya başlamış”tı.

Şubat ayının ilk günü, olaylarımızın gözlemcisi İlahiyatçı arkadaş “Facebook”ta bir arkadaşının şunları yazdığını gördü:

"İngiltere'de sağlık çalışanlarına, peçe yasağı tartışılıyordu... Fransa, peçe takanlara resmi hizmet vermeyecekti. Çin, peçe takan kadınlara işkence ediyor, hapse atıyordu. Corona virüsü geldi, hepsine tokadı vurdu. Her serseriyi ayrı bir dağa savurdu... Demek ki neymiş? Corona bey imiş... Sağ olasın Corona Abi, iade-i itibar için."

Dayanamadı ona şu cevabı yazdı:

"Bu ve benzeri yorumların dine ve Allah'ın adalet ve merhametine, doğru Allah tasavvuruna nasıl zarar verdiğini, insanların Allah’tan uzaklaşmasına vesile olduğunu fark edecek miyiz acaba? 5 yaşında çocuk tecavüze uğrayıp ölürken hiçbir şey yapmayan tanrı, peçe için insanları öldürüyor dedirtiyorsunuz insanlara. Bunun vebali büyük."

Sonuç bir sürü hakaret ve linç girişimi oldu.

***

Aradan 20 gün geçti. 

Virüs İran'a geldi. 

Ve ilahiyatçının dilinden şu cümleler döküldü:

"Geçenlerde peçeye izin vermeyen gavurlara Allah maske taktırarak virüsle intikam alıyor diyen bir yazıya, bu Allah'ın intikamı değildir dediğim için, binbir türlü hakaretlerle karşılaşmıştım. Şimdi corona İran’a gelmiş. İran’da peçe yasağı yok; üstelik tesettür kanunen zorunlu" diye düşündü ilahiyâtçı arkadaş.

Meselenin özü şuydu halbuki:

Allah, ikazını uyarısını resulleri ve vahyi ile yapmıştır. 

Helakını tufan, çığlık, taşlaşma vb, gibi afetlerle yapmıştır. 

Ve bu helak, peygamber gönderdiği kavimler için söz konusu olmuştur. 

Nuh kavmini, tufanla cezalandırmış inananlar kurtulmuş inanmayanlar yok edilmiştir. 

Şimdi artık peygamber yok ve böyle helak da söz konusu değil.

Son Peygamber’den sonra Kıyamet’e kadar böyle bir şey yapacağına dair Allah, Kur’an’da birşey söylemez.

Depremde, “Allah, müteahhitin kendisi için yaptığı binadaki insanların canını almazken, yanda satmak için yaptığı binadaki insanların canını alıyor” demek Allah ile ilgili açıklaması zor bir durum teşkil etmez mi?

En başta şunu ortaya koymamız gerekiyor. 

Allah yaptıklarından sual olunmayan, kural, kaide, kanun tanımadan keyfince hareket eden bir yaratıcı mı? 

Kûn fe-yekûn” olmasından biz bunu mu anlayacağız? 

Yoksa onun herşeye gücü yeten ama insanla iletişime geçtiğinde yine kendi iradesiyle kendini belli kanunlar çerçevesinde sınırlayan bir yaratıcı olduğunu mu?

Kontrolsüz güç, güç değildir.

Asıl güç, herşeye gücü yeten bir varlıkken, cüzi güç ve irade sahibi bir varlık yaratıp, ona manevra kabiliyeti yapacağı bir alan tahsis edip, onunla belli ilkeler ve kurallar çerçevesinde iletişime geçmektir.

Bu, insanın tekamülü için Allah'ın takdir ettiği düzendir.

***

12 Mart Perşembe günü, okulların 16 Mart Pazartesi itibariyle tatil edildiği açıklandı; virüs sebebiyle.

"Niye yarından itibaren değil tatil!.. Ey virüs, bir gün daha müsade et der gibiydik" diye diye ertesi gün okuluna gitti.

13 Mart Cuma günü nöbetçiydi, tam gün nöbet tutup 8 saat derse girdi. Ve boş dersinde şunları yazdı ilahiyâtçı arkadaş:

"Veba salgınını duyunca ordusunun güzergâhını değiştiren Hz. Ömer’i hatırlayalım. Tüm dünyada salgın hastalık için kırmızı alarm verilmişken, Kâbe’de tavaf durmuşken, Cuma Namazı için camiye lütfen kimse cumaya gitmesin."

Öğrencilerine ve öğretmen arkadaşlarına “Cuma namazına gitmeyin!” dedi, okulda mescitte öğleyi kıldılar, gitmediler, onu dinlediler.

Ertesi Cuma, resmi makamlar Cuma’ya gitmeyi yasakladı.

***

Derken "Binlerce imam bir doktor edemedi" diye, din ve bilimi yarıştırma derdine düştü birileri.

Onlara şu cevabı yazdı: 

“Amacım, dinle bilimi yarıştırmak değil; acımızı din ve bilimle yatıştırmak, ruh ve beden sağlımızı korumak...

Bilim, çareyi bulmakla uğraşırken, din insanlara hem çare aramayı emreder hem de çare bulunana kadar sabretmeyi, çaresizlik durumlarıyla nasıl baş edebileceğini, böyle durumlarda bile iyilikten vazgeçmemesi gerektiği konusunda onları motive eder ki bu çok önemlidir.

 Hz. Eyyüb’e şifayı verirken ayağınla yere vur, ordan çıkacak suyla vücudunu yıka der Allah..

Ne kadar çaresiz olursan ol çabalaman gerekiyor, yattığın yerden şifa bekleme, ayağa kalkıp ayağını yere vurman lazım ki karşılığını Rabbin versin.. .

Hepimiz dimdik ayakta çaba sarfetmeliyiz, Eyüp gibi.

Bilim çareyi bulamasa da -ki bulamadı ölüme çareyi, bulamayacak da- din, insana hayatın sadece bu dünyadan ibaret olmadığını ölümün varoluşa sadece bir mola olduğunu, ölümden sonraki hayat için bu hayatın olgunlaşma süreci olduğunu bildirerek insanı zavallı ve zelil olmaktan kurtarır. Bu düşünme şekli, bilime nasıl mani olabilir?"

***

Şu sorularla yaşamaya devam etti İlahiyâtçı arkadaş:

- Çinliler hala nalburunlu yarasa gibi hayvanları yemeye devam ediyor mu, edecek mi?

- Dünya Sağlık Örgütü, Çin'e bir yaptırım uygulamayı düşünüyor mu?

- “Nükleer silah yapıyor” gerekçesiyle İran’a ambargo uygulayan, “İslamofobi” gerekçesiyle Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren Amerika, dünya için tehdit olarak gördüğü Müslümanlar’a dünyayı dar ederken, hiç ummadığı yerden gelen ve “İslamofobi”den daha beter bir travma yaşatan Çin kaynaklı virüs için ne yapmayı düşünüyor acaba?

- Dünyanın başına bu belayı bulaştıran Wuhanlılar, neden “maddi-manevi tazminat” gibi cezalara çarptırılmıyorlar?

- Bir Müslüman ülkede böyle bir virüs çıksa ve tüm dünyayı bu denli etkilese insanların tavrı nasıl olurdu?

- Virüs, Saddam'ın zulmünden, Taliban’ın yaptıklarından daha kötü sonuçlara sebep oldu. Neden kimse Çin’e birşey diyemiyor? 

- Dinlere meydan okuyan, İnsan iradesini ve özgürlüğünü kısıtlıyor” diyenlere son sorum: Din neden iyi ve güzel şeyleri yiyip içmemizi, zararlı şeylerden kaçınmamızı istiyor şimdi anladınız mı asıl özgürlük ve asıl esaret neymiş, nedenmiş?

***

Virüse, “İntikam-ı ilahi… Helak-ı ilahi” diyenlere de sormak lazım; Ebabillerle koruduğu evinde, tavafı durduracak kadar neyin intikamını alır Allah?

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI